5 Mart 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Îmân, dil ile ikrâr, kalb ile tasdîk, fiil ile izhârdır.Büyük velîlerden biri de şöyle buyurmuşdur :
İnsanın kalbindeki niyet, söylediği sözden değil, yaptığı işden belli olurEhl-i sünnet âlimlerinin "Amel îmândan bir cüz' değildir" veya "Büyük günâhlar bile insanı dînden çıkarmaz" demeleri zâhire göre hüküm verme mecbûriyyetinden ileri gelir. Zîrâ kimse kimsenin kalbini yarıp bakmaya vazîfeli de değildir muktedir de değildir. Fakat ben mü'minim, müslümânım dediği halde yaşayışı islâma uymayanların âkıbetlerinden korkulur. Zîrâ özü sözüne uymayan bu gibi insanlar kendi kendilerini tekzîb ediyorlar demekdir. Bunlar için iki ihtimâl söz konusudur :
Kişinin îmânı vardır ama o derece derece zayıfdır ki, nasıl ki açıkda yanan bir mum hafif bir rüzgarla sönebiliyorsa, îmânı bu derece zayıf bir insan da şu yada bu sebeble îmânının tamâmen kaybedebilir. Meselâ yabancı bir ülkeye gidip de dînini îmânını kaybeden çokdur. Yabancı bir okulda okuyup da oradaki hocaların te'sîriyle îmânını kaybedenler de çokdur.
Kişinin îmânı mücerred bir iddiâdan ibâretdir. Kuru bir lafdan öteye gitmeyen böyle bir îmân zâten Allah katında makbûl değildir. Dışarıdan bakanlar, o şahsı müslüman bilir, cenâze namazını kılar, müslüman mezarlığına defneder, arkasında hatim okur ve duâ ederlerse de Allah katında mü'minlerden yazılmadığı için böyle bir îmânın da hiç bir faydası olmaz.