Kalbi Feyz-i İlâhîye Hazırlamak

25 Şubat 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Tezkiye-i Nefs

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Kitâbü'l-Envârında "Nedir Dervîş Muhammed feyz-i Mevlâ'ya müheyyâdır" mısraını îzâh ederken buyuruyorlar ki :

Burada Dervîş Muhammed'den murâd, bu fakîrden bîat-kerde olup hâlen, İstanbul'da tavattun eden Evliyâ Dervîş Muhammed'dir ki bu nazm u nesre bâ'is olmuşdur. Hakkakallahu fakrahû ve kavvâ zahrahû ve heyye'e emrahû ve ahyâ zikrahû ve kâren bi'l-gınâ dehrahû.  

Feyz-i Mevlâ iki vechiledir ki biri, bi'l-vâsıta ve biri dahi bilâ-vâsıtadır. Ve ol ki bilâ-vâsıtadır, "اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ" nassından mefhûm olan emânet-i kübrâ ve hilâfet-i 'uzmâdır. Zîrâ insanda gerçi iki vechile dahi sırr-ı ahz-i feyz vardır, fe-emmâ bilâ vâsıta olan a'âdır. Nitekim, "lî ma'allahi vaktün" ona remz eder. Anın içün Leyle-i Mi'râc'da, necm 10 vefkınce bilâ-vâsıta olan esrâr-ı 'azîme ve kesîre ile imtiyâz buldu. Ve bu ma'nâ insanın sırrına dâirdir. Zîrâ sırr- insân, sırrullahdır ki ol sırla bilâ-vâsıta Hakk'a irtibat bulmuşdur. Nitekim rûh-ı menfûh yüzünden bi'l-vâsıta ta'lalluk eylemişdir. Ve felâsife tâifesi vâsıta ile olan silsileden gayrini isbât etmediklerinde hatâ etdiler. 

 Ve ulemâ-i billahın bazılarının, Resûlullah'a iki vechile irtibâtı vardır. Biri irtibât-ı zâhirdir ki silsile-i hadîsde dâhillerdir. Anın içün ehl-i hadîs, fukahâdan efdaldir. Ve biri irtibât-ı bâtındır ki nefes-i rahmânî yüzünden ittisâlleri vardır. 
Burada Mevlâ zikri, insana 'abd ıtlâkına göredir. Ve müheyyâ olmak, mahallini tehyieye göredir. Mahall-i insan ise kalbdir. pes, bir kalb cemî' şevâgilden, hattâ rüsûm ve istılâhâtdan bile pâk olmasa, feyz-i küllîye mazhar olmaz. El-hâsıl, dü âlemde olan sevâd ve beyâzın cümlesinden levh-i kalbi pâk etmek gerekdir, tâ ki âlem-i hakîkat münkeşif ola. Eğerçi fi'l-cümle tasfiye ile bazı ahvâl-i melekûtiyyet zuhûr eder, velâkin cüz'iyyâtdır. 
Ba'dezâ bu mısra', suâl ve cevâbı müştemildir. Yani "Dervîş Muhammed'in tarîkat cihetinden  hâli nedir?" deyu suâl edersen, cevâb budur ki, "Hâlen kalbini tehyie ve tasfiye yüzünden feyz-i Mevlâ'ya müheyyâ ve âmâdedir.  Hâk-i pâk gibi ki bârân-ı pâke muntazırdır. Ve bundan fehm olunur ki, feyz-i ilâhî, kalb-i insanda bi'l-kuvve mevcûddur. Velâkin zuhûr ve fi'li inâyet mevkûf ve tecellîye dâirdir. Nitekim mahrûs ve mebzûr olan tarlada bezr, bâtın ve bi'l-kuvve zâhirdir. Şöyle ki zâhir ve bi'l-fi'l vücûd-pezîr olması bârânın nüzûlüne bakar. Pes, bunda hâricden nesne yokdur. Nitekim rûh-ı menfûh dahi öyledir. Nefh ile ta'bîr olunduğu, kemâl-i zuhûrunu temsîldir. Ve rahm-i mâderde olan cenînin vücudu müstekmil olmadıkça, rûh-ı hayvânî zâhir olmadığı gibi, rahm-i isti'dâdda olan ma'rifet ve hakîkat dahi şerî'at ve tarîkatin istikmâline menûtdur. 
Ve fenâfillah hâsıl oldukda sırr-ı feyz zâhir olur. Nitekim kubûrdan meb'ûs olanların ervâhı, fenâlarından sonra nefh olunur. Velâkin fenâ-i sûrîden sonra nefh olunan rûh, ihyâ-i cesed ve fenâ-i ma'nevîden sonra nefh olunan rûh, ihyâ-i kalb içindir. Bu ihyâ ile, tıfl-ı kalb halîfetullah fi'l-ard olur. Ve bundandır ki, "el-mü'minûne lâ yemûtûn" vârid olmuşdur. Zîrâ cemî' ta'ayyünâtdan fenâ bulan kimseye mevt olmaz. Olsa dahi sûrîdir ki rûh-ı insanînin cesed-i dûn-i zâhire müfârakatidir. Ve bu ma'nâ ona nesîm-i cennet gibi hoş gelir. Ve bu sırr-ı fenâdandır ki, arzda ecsâd-ı kümmel çürümez. Zîrâ feyz-i ilâhî ile bekâ-i câvidânî bulup berekât-ı rûhâniyye ecsâda dahi sârî olmuşdur. Ve bunlar onlardır ki, 'âlem-i ekvânın fevkinde olan 'âlem-i vücûbdan "lâ ilâhe illâ ene" tevhîdini guş etmişler ve Hakk'la kâim olmuşlardır. Ve bunlar misk-i ezferden e'azz ve kibrît-i ahmerden enderdir.
Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecellî ide Hakk
Pâdişah konmaz sarâya hâne ma'mûr olmadan

Listeye geri dön