Resûl-i Ekrem Efendimizin haber verdiğine göre, günâh işlendiği vakit, kalbin üstünde bir damla kara zâhir olur. Tövbe edersen o karayı silip atmış olursun. Tövbesiz bırakırsan kalb kararır ve simsiyah olur. Bu kara, mürekkep karasına filan benzemez. Günâhlardan meydana gelen kara, Allah ile kul arasındaki perdeye işâretdir. Günâhda ısrâr eden kişi, bir müddet sonra, günâhından utanmaz olur. Daha önce günâhının bilinmesinden korkan ve bu yüzden günâhını saklayan kişi, kalbi kararınca halk bilsin diye yaptığı kötülükleri iftiharla anlatır. Zîrâ Cenâb-ı Hakk, onu artık Şeytân'ın eline bırakmışdır. Şeytân da ona amelini ziynetlendirmiş yani güzel göstermişdir. Yaptığı fenâlıkları iftiharla anlatmasının sebebi budur. İşte bunun için insan, bir günâh işlediği zaman, hemen tövbe istiğfâr etmeli ve Hakk'a rücû' etmelidir.
Efendi Hazretlerinin bu tenbîhâtı şu hadîs-i şerîfe dayanır :
Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurdular ki :
Bir kul bir günâh işlediğinde kalbinde bir siyah nokta peydâ olur. Kul o günâhdan el çeker, pişmân olur ve tövbe istiğfâr ederse kalbi temizlenir. Eğer günâhda ısrâr ederse, o siyahlık bütün kalbi kaplar. "Kellâ bel râne 'alâ kulûbihim bel kânû yeksibûn" âyetinde Allahın zikrettiği "rân" budur.
Bu hadîs-i şerîf, bir bakıma Sûre-i Mutaffifîn'deki "كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِم مَّا كَانُوا يَكْسِبُونَ Kellâ bel râne alâ kulûbihim bel kânû yeksibûn" âyet-i kerîmesinin tefsîridir. Bu âyet-i kerîmede, işledikleri kötülükler yüzünden kalbleri pas tutanlardan bahsedilmekdedir.
Günâh işleye işleye kalbleri kararan insanların utanma hissini kaybetmelerinin hattâ yaptıklarıyla iftihâr edecek kadar azgınlaşmalarının sebebi yaptıkları işlerin kendilerine güzel görünmesidir. Kur`ân-ı Kerîm'de buna bir çok yerde işâret vardır. Meselâ Sûre-i Yûnus'daki " زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ züyyine lil müsrifîne mâ kânû ya’melûn", Sûre-i En'âm'daki " زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ züyyine lil kâfirîne mâ kânû ya'melûn" ve Sûre-i Tevbe'de "زُيِّنَ لَهُمْ سُوءُ أَعْمَالِهِمْ züyyine lehüm sûü a'mâlihim" âyetleri hep bu hakîkati beyân eder.
Yine Sûre-i En'âm'daki "فَلَوْلا إِذْ جَاءهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُواْ وَلَكِن قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ Fe lev lâ iz câehum be’sunâ tedarraû ve lâkin kaset kulûbuhum ve zeyyene lehumuş şeytânu mâ kânû ya’melûn" âyet-i kerîmesinde de "Kaset kulûbühüm" cümlesi ile kötülükler yüzünden kalblerin karardığı "ve zeyyene lehümüş-şeytan" cümlesi ile de şeytanın kalbi kararmış olanlara yaptıkları kötü işleri güzel gösterdiği beyân olunmuşdur.
"Ben şöyle içki içerdim, ben böyle adam döverdim" gibi yaptığı kötülükleri ortalıkda ifitharla anlatan birisini görürseniz biliniz ki o, kalbi günâhlarla kararmış bir kimsedir. Kendisine yaptığı işlerin kötü olduğunu, yanlış yolda olduğunu söyleyenlere hiç kulak asmayan ve bildiğini okumaya devam eden insanlar da aynen böyledir.