Kalbini Pâk Etmeyen Görmez Cemâl-i Vahdeti

16 Ağustos 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Vahdet

NUTK-İ ŞERÎF
ve 
ÎZÂHI

Kalbini pâk etmeyen görmez cemâl-i vahdeti
Nefsini hâk etmeyen bulmaz kemâl-i rıf'ati

Tevhîdin sırrına ermek için kalbi temizlemek şartdır. Kalbinden masîvâyı çıkarıp atmayan Hakk'ın cemâlini göremez.  İnsân-ı kâmil olmak için nefs ile mücâdele etmek şartdır. Nefsini kötü sıfatlardan temizlemeyen yükselemez, yücelemez.

Habbezâ ân 'âşık-ı şûrîde vü dîvâne râ
K'ez men ü mâ reste vü âzâde şüd ez külfetî

O perîşân âşıkın hâli ne güzeldir. Çünkü o, "ben" ve "biz" derdinden kurtulmuş, bütün sıkıntılardan uzaklaşmışdır.

Ey dirîgâ müddeî yokluk safâsın bilmedi
Anın içün oldu hodbîn ü müdemmağ nahveti

Benlik davâsından kurtulamayan yoklukdaki safâyı bilmez. Çünkü kendini beğenmişlik, kibir ve budalalık hastalığına mübtelâ olmuşdur.

Ehl-i da'vâ geçinir sûretde şeyh ü kutb-i dîn
Lîk ma'nîde yok anın Hakk ile hiç ülfeti

Benlik da'vâsı güdenler, bazen şeyh sûretinde bazen âlim sûretinde hattâ kendilerini kutup ya da mehdî gibi gösteren kimselerdir. Halbuki hakîkatde bunların Allah ile yakınlığı yokdur.

Dâm-ı tezvîr ile şeyhü'ş-şehr halkı sayd eder
Tâ ki şehr içre mükerrem ola bula şöhreti

Benlik da'vâsı güden şeyhler halkı türlü türlü hîlelerle tuzağa düşürürler. Tıpkı bir avcının türlü türlü tuzaklar kurarak avını yakalaması gibi. Böyle yaparak gitgide şöhret sâhibi olurlar.

İştihâr u cem'-i ahbâb u riyâset perdedir
Bunlara mağrûr olan Hakk'dan ba'îd oldu katı

Şöhret de, etrâfına adam toplamak da, baş olma sevdâsı da hep Allah ile kul arasında perdedir. Bunların peşine düşen muhakkak ki Allah'dan uzak düşer. 

Meğer ol 'ârif ki zâtı hacerü'l-esved gibi
Cümle 'âlem pâyine yüz sürse olmaz 'izzeti

Allah dostları olan ârifler ise tıpkı hacerü'l-esved gibidir. Ne kadar çok kimse onların ayaklarına yüz sürerse sürsün aslâ kibirlenmezler, benlik da'vâsına kapılmazlar.

Kalbi "mâ kezebe'l-fuâdu mâ raâ" anın mazharı
Oldu "mâ zâgal basar" fehvâsı üzre rü'yeti

Allah dostları, gerçek mürşidler, "mâ kezebe'l-fuâdu mâ raâ"  ve "mâ zâgal basar" âyetlerinin sırrına mazhar olmuşlardır. Zîrâ onlar Hakk'dan gayrısına nazar etmezler, çünkü mâsivâdan tamâmen yüz çevirmişlerdir. Hakk'ın nimetleri, para, şöhret, makâm, mevki onları aldatmaz, Hakk'ın zikrinden alıkoymaz, gaflete düşürmez.

Bu sıfatla muttasıf olandır irşâda sezâ
Bunlara lâyık durur ederse sâlik bey'ati

İşte gerçek mürşidlerin sıfatları bunlardır. İrşâda ehil olan zevât böyle olur. Sâlikleri Hakk'a götürebilecek olanlar bunlardır. 

Ey ahî taklîd ü da'vâdan özünü kıl berî
Bî-riyâ vü muhlis ol kalbinde koma 'illeti

Kardeşim! Taklîdden ve benlik da'vâsından kendini kurtar. Gösteriş hastalığından da kurtul, muhlis ol. Her işini ihlâs ile yap, yani sırf Allah rızâsı için yap. 

Zînet-i dünyâ ile pîrâyelenme zen gibi
Râh-ı Hakk'da merd olup seytânın olma 'avreti

Kadınlar gibi dünyâ süsleriyle bezenme. Allah yolunda er ol, şeytana esîr olma. 

Gâfil ü nâdân bu dünyâ çâhını câh 'addeder
'Âkıl ü dânâ bu fânî mülke kılmaz rağbeti

Gâfiller ve câhiller, gerçekde karanlık bir kuyudan farksız olan bu dünyâ hayâtını, yüksek bir makâm, mevki zanneder. Akıllılar ve ârifler ise bu geçici dünyâ müllküne aslâ rağbet etmez, kıymet vermez.

'Ârif-i bînânın ise maksadı Hakk'dır hemân
Verseler dünyâ vü 'ukbâ ana eyler nefreti

Kalb gözü açık olan ârifin yegâne maksadı Hakk'dır. Bütün dünyâyı hattâ ukbâyı da verseler, ârif, bu maksadından dönmez. 

Kâle ed-dünyâ harâmun li ehli'l-âhira
Ve keze'l-uhrâ harâmun li-ehli tilke'z-zîneti

Denilmişdir ki, âhiret ehline dünyâ haramdır. Bu dünyâ nimetleri ile yetinip Allah'a kulluk etmeyenlere de âhiret nimetleri harâmdır. 

Harremallahu 'alâ 'uşşâkıhî kileyhimâ
İnnehüm lâ ya'budûnallahe li ecli'l-ücreti

Allah âşıklarına ise hem dünyâ hem âhiret haramdır. Zîrâ onlar Allah'a bir ücret karşılığında ibâdet etmezler, Allah'ı sevdikleri için ibâdet ederler.

'Âşık oldur cennet içün etmeye kulluğunu
Dahi havf-ı nâr içün olmaya anın tâ'ati

Âşık, Allah'a kulluğu cennet ümîdiyle veyâ cehennem korkusuyla yapmayan kişidir.

Belki merzât-ı Hakk içün ola anın her işi
Dûzah u berzah ana vermeye hergiz hîfeti

Âşık her işini Hakk'ın rızâsını elde etmek için yapar. Âşık, ne cehennemden, ne de kabirden korkar. O'nun korkusu Hakk'ın rızâsını kaybetmek, sevgisini yitirmekdir.

'Âşıkın şânı durur "lev lem yehaf lem ya'sı" bil
Yâd-ı Hakk'a olmadı havf u recâdan niyyeti

Âşıkın alâmeti şudur ki cehennem olmasaydı da o günah işlemezdi, Allah'a isyân etmezdi. O'nun ibâdet ve zikrullah ile meşgûl olması korkudan ya da ümîdden değildir.

'Âşıkın nîrânı hicrândır cinânı vasl-ı yâr
Hem cenânı 'arş-ı a'zam cânıdır Hakk âyeti

Âşıkın cehennemi Allah'dan ayrı düşmekdir, cenneti de Allah'la berâber olmakdır. Âşıkın kalbi arş-ı a'zam hükmündedir çünkü Hakk dâimâ oraya tecellî eder. Âşıkın rûhu da Hakk'ın büyük bir âyetdir.

Kultü lil 'uşşâki lemmâ sâre'u nahve'l-habîb
Ünzurnâ naktebis min nûriküm yâ ihvetî

Sevgiliye doğru koşarlarken âşıklara şöyle dedim. "Bize lutfedip nazar edin de sizin nûrunuzdan biz de istifâde edelim".

Kâle minhüm kâilün yâ tâlibe'l-envâri sır
Misle şem'in tuhriku nefsehû tekün ke'z-zav'ati

Âşıklardan biri dedi ki, 'Ey nûrlara tâlib olan kişi! Kendi yanıp başkalarına nûr veren bir mum gibi ol"

Çün zıyâ-yı Hakk şevî tû nûr-bahş-ı 'âlemî
Çün ki envâr-ı ilâhî geşte'î bî-hâcetî

"Sen Hakk'ın ışığı olursan bütün âleme nûr saçarsın. Allah'ın nûru olunca, hiç bir şeye ihtiyâcın da kalmaz"

Pes be hod meşgûl geştemtâ şüdem nûr-i Hudâ
Fârigem eknûn zi kes nûrî hırem 'âriyyetî

Bu yüzden Hakk'ın nûru olabilmek için hep kendimle meşgûl oldum. Böylece başkasından nûru ödünç almakdan da kurtuldum.

'Âriyet ez gayr burden pîş-i men ma'zûl şüd
Gayr ne'bved der şühûd-i ehl-i dil bî-şübhetî

Başkasından ödünç nûr almakdan vazgeçdim. Muhakkak ki, müşâhede ehlinin gördüklerini başkaları göremez.

Mâ raaytü şey'en illâ ve raaytüllahe fîh
Mâ şehidtü hazreten illâ şehidtü hazretî

Her ne gördüysem onda Allah'ı gördüm. Her ne müşâhede etdiysem ancak Allah'ı müşâhede etdim.

Ene ve ente ve nahnü küllehâ fânin ledâ
Küllü şey'in hâlikün 'âyentü hakkâ rütbetî

Ben, sen, biz hepimiz yok olucuyuz. "Küllü şey'in hâlikün illâ vecheh" yani, "Hakk'ın zâtından gayrı her şey yok hükmündedir" âyetinde kendi mertebemi gördüm. 

Sırr-ı vahdetden haberdâr olmayan eğri nazar
Bilmez ol hüvviyyeti vü anlamaz bu vuslatı

Vahdet sırrından haberdâr olmayan, görüşü bozuk kimseler, Hakk'ı bilmezler ve vuslatın mâhiyetini anlamazlar.

Vâhidi tevhîd ederem zu'm eder câhid olur
Kendüyi gayr 'add eder fehm eylemez bu şirketi

Bunlar, "Ben bir olan Allah'ı birliyorum" diyerek tevhîd etdiklerini zannederler. Halbuki bu tevhîd değil şirkdir. Kendilerinde bir varlık görenler, şirke düşdüklerini de farketmezler.

Kâle eş-şirkü hafiyyün min debîbi'n-nemli fî
Ümmetî fî leyleti'z-zalmâi fefhem yâ fetî

Bilesin ki, şirk, karanlık bir gecede kara karıncanın yürüyüşünden bile daha gizlidir.

Ma'nîde şirk-i hafîdir cümle senden sandığın
Ya ki gayrıdan kıyâs eyleyesin ol hâleti

Bir şeyi kendinden ya da başkasından bilmen, gerçekde gizli şirkdir. Tevhîdin esâsı, her şeyi Hakk'dan bilmekdir.

İsmâil Ankaravî
Kuddise Sırruh
Listeye geri dön