28 Kasım 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Cenâb-ı Hakk, "Bütün insanlar hüsrândadır, îmân edenler müstesnâ" diyor. Îmân eden! Îmân eden! İlle îmân! Kâmil bir îmân!
Bütün kâinâtda feth ü fütuhâtı kâmil îmânlılar yapmışdır yani îmânı kemâle erenler yapmışlardır. Hattâ Cenâb-ı Hakk yine Kur`ân-ı Kerîminde Sûre-i Âl-i İmrân'da "وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ve entümü'l-a'levne in küntüm mü'minîn / eğer hakkıyla îmân ederseniz sizi âlî kılacağım" diyor. Şart koşuyor.
Biz yine Allah'ın kitâbından okuyalım. "وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِن۪ينَۢ ve mine'n-nâsi men yekûlu âmennâ billahi ve bi'l-yevmi'l-âhiri vemâ hüm bi mü'minîn". Hazret-i Allah Sûre-i Bakara'da, "Bir çok insan vardır ki, biz Allah'a inandık, kıyâmet gününe inandık derler ama onlar mü'min değildir" diyor.
Bu îmânı mutlakâ kemâle erdirmek lâzımdır. Îmânın kemâlinden size bir mikdar bahsedeceğim.
Biz yine Resûl-i Ekrem'den haber verelim. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, îmânın kemâlini şöyle tarif ediyor, "Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız". Tekrar ediyorum. "Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız". Bu sevmek, öpüşmek, sarılmak ma'nâsına değil, hak ve hukûka riâyet, hizmet, yardım, bir vücûd gibi olmak demekdir.
"Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız". Koyun tek başına kalırsa, çobansız kalırsa, kurt yer.
Hani bir köylü çocuklarını topladı ve onlara dedi ki, "Bana birer sopa getirin" dedi. Köylü sûretâ köylü olup hakîkatde bir mürşiddi, bize ne güzel ders verdi. Yirmi çocuğu vardı, hepsi birer sopa getirdiler, köylü oturduğu yerden sopaları birer birer kırdı ve kaldırdı attı. Sonra tekrar söyledi, "Bana birer sopa daha getirin" dedi, getirdiler. Yirmi sopayı bir araya koydu, uğraşdı kıramadı. Çocuklarına verdi, onlar da kıramadılar. "Ne anladınız bundan? diye sordu. "Bir şey anlamadık baba" dediler. "Benden sonra ayrılırsanız, parçalanırsanız, sizi de böyle sopaların kırıldığı gibi birer birer kırarlar, dağıtırlar. Ama hepiniz bir vücûd olursanız, sizi kimse kıramaz" dedi.
Birbirine buğz u adâvet eden bir kavim, dağılır o. Onda îmân yokdur, her ne kadar ismi Ahmed, Mehmed de olsa. Resûl-i Ekrem diyor ki, "Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız. Beni de her şeyinizden ziyâde sevmedikçe îmânınız kemâle ermez". Resûl-i Ekrem bizim gözümüz mâhiyetindedir. Zâten Cenâb-ı Hakk, "قَدْ جَاءَكُمْ بَصَائِرُ مِنْ رَبِّكُمْ kad câeküm basâirun min rabbiküm /Rabbinizden size basâir geldi" diyor. Kim ki Resûl-i Ekrem'e uymadı o a'mâ oldu, baksa da gözü görmez onun. Yani baş gözü görür, kalb gözü görmez, basdığı yeri bilmez, önündeki çukuru görmez. Mutlakâ Kur`ân basîreti ile bakması lâzımdır, iyiyi ve kötüyü, hayrı ve şerri, güzeli ve çirkini Kur`ân tayin eder ve Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem tayin eder. Peygamberimiz diyor ki, "Birbirinizi sevmedikçe îmân etmiş olmazsınız". Bu da tevhîd etrâfında yani lâilâheillallah etrâfında toplanmakla olur. İkincisi, "Beni her şeyinizden ziyâde sevmedikçe îmânınız kemâle ermez".
Üçüncüsü, bir kimseye deseler ki, yanan bir sobanın içerisindeki ateşe elini sok deseler, o zât, "Nasıl sokayım elimi ateşe, ateş yakar" diye cevap verecekdir. Bu da ona üç ilimle beyân olunmuşdur. Birisi işitmekledir, ateş yakar diye işitmişdir. Bir de gözüyle görmek vardır. Birisi elini ateşe sokmuşdu eli yanmışdı. Bu da ayne'l-yakîn, gözüyle görmüşdü. Bir de elini sokup kendi elini dokundurmuşdu ve eli yanmışdı. İşte bir kimse bu üç ilimle bir şeye inanırsa îmânı kemâle erer.
Onun için Cibrîl-i Emîn, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi veselleme insan şeklinde geliyor, "Yâ Resûlallah bize ihsânı tarif et" diyor. Cenâb-ı Peygamber diyor ki, "İbâdet ve tâatında, her işinde sen Hakk'ı görmüyorsan da, Allah'ın seni gördüğünü bilmendir". İşte bu ihsândır yani îmânın kemâlidir. Üzerinde âmir olsun olmasın, kânun olsun olmasın, nerede bulunursan bulun, kalbinde Allah korkusu var mı?, Allah senin yaptığına râzı mı değil mi?, bunun farkına vardığın gün ve Allah'ın rızâsı olmadığını anladığın dakîkada elini o işden çekdiğin gün sende îmân kemâle ermişdir. Yani tıpkı ateşden kaçınır gibi.