29 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Osmanlı Devletinin işleyişini hiç bilmeyen bir takım câhiller, pâdişahların ülkeyi canlarının istediği gibi idâre ettiğini ve her işin pâdişahın iki dudağı arasında olduğunu iddiâ ederler. Halbuki hakîkat bunun tam aksinedir. Pâdişahlar hiç bir devirde keyfî olarak hareket etmemişdir daha doğrusu edememişdir zîrâ Osmanlı Devletinde pâdişahları da kısıtlayan kânûnlar ve töreler vardır. Zâten devletin bu kadar uzun ömürlü olmasının sebebi de bu kânûnlar ve törelerdir. Elbette altı yüzyıl ayakda kalan ve uçsuz bucaksız bir coğrafyada hükümrân olan böyle büyük bir devletin târihinde yer yer, zaman zaman bir takım kânûnsuzluklar ve yanlışlıklar da olmuşdur. Bu da gâyet tabiidir ve bu yanlış işler yukarıdaki umûmî hükmü ibtâl etmez, istisnâ sayılır.
Hiç şübhesiz Osmanlı Devletinin en kudretli hükümdârı olan Kânûnî Sultân Süleymân Hân'a, Kânûnî ünvânı da zâten bu yüzden verilmişdir. Sultan Süleymân Hân, uzun saltanat döneminde her türlü işinde kânûnlara, nizâmlara ve şerî'atın ahkâmına son derece riâyetkâr olmuş ve bütün işlerini hep fetvâ makâmından aldığı fetvâlara ve büyük hukukçuların vaz' ettiği kânûnlara dayandırmışdır. Pâdişâh, aldığı fetvâların çoğunu da uzun müddet şeyhülislamlığını yapan Ebussuûd Efendi'den almışdır. Ebussuûd Efendi Osmanlı Devletinin en meşhûr şeyhülislâmı olup, âlimler ve şeyhülislamlar arasındaki yüksek mertebesine işâret olarak "Müftîi'l-Enâm", "Sultânü’l-Müfessirîn, "Mu'allim-i Sânî", "Allâme-i Küll", "Ebû Hanîfe-i Sânî" gibi lakablarla anılmışdır. Pâdişâh ona o derece hürmet göstermişdir ki, bir mektubunda kendisine "Halde haldaşım, sinde sindaşım, âhiret karındaşım, tarîk-i hakda yoldaşım Molla Ebussuûd Efendi Hazretleri" diye hitâb etmişdir. Pâdişâhın ona olan hürmetine bir diğer delîl de, kendi adıyla anılan muhteşem Süleymaniye Camii ve Külliyesinin temelini teberrüken ona attırmasıdır. İşte bu büyük âlim ve hukuk adamı, Kânûnî devrinde yirmi yıldan ziyâde şeyhülislamlık yapmış ve verdiği fetvâlarla ve şerî'at-ı garra-yı Ahmediyye'ye göre vaz' ettiği hüküm ve tanzîm ettiği kânunlarla pâdişâhın ve devlet erkânının alacağı kararların dolayısıyla devletin topyekün işleyişinin şerî'ata uygun olmasını temin etmişdir. Ebussuûd Efendi'nin Kânûnî Sultân Süleymân Hân'a verdiği fetvâlar, Ma'rûzât adı altında bir araya getirilmiş ve pâdişahın da irâdesi alındığı için bütün mahkemeleri ve kadıları bağlayan hükümler hâline gelmiş ve uzun yıllar yürürlükde kalmışdır.
Yukarıdaki minyatürde, Kânûnî Sultan Süleymân Hân'ın cenâze merâsimi resmedilmişdir. Resimde, tabutun önünde yürüyenlerden biri de Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi'dir ve bunda da şaşılacak bir taraf yokdur. Fakat onun da önünde yürüyen birisinin başı üstünde bir sandık taşıdığını görürüz ki bu şaşılacak bir şeydir. Acabâ bu sandıkda ne vardır? İşte Kânûnî Sultan Süleymân Hân'ın ibretlik vasiyeti bu sandığın içinde gizlidir. Pâdişâh, yıllar boyu Ebussuûd Efendi'den istediği fetvâların bir sûretini saklamış ve öldüğünde mezarına bunlarla berâber defnedilmeyi vasiyet etmişdir. Ne kadar mânidâr değil mi?
Yazımızı meşhûr şâir Hayâlî'nin, Kânunî Sultân Süleymân Hân'ın dillere destân olan adâleti hakkında söylediği bir sözle bitirelim.
'Adlin eyyâmında ger ey şîr dil kalsa yetîm
Emzirir etfâlini mişin peleng-i kûhsâr
Şâir bu beytinde Kânûnî'ye hitâben, "Senin âdîlâne hükümdârlığın zamânında bir kuzu yetîm kalsa, onu dağdaki kaplan emzirir" diyor.
Mehd-i mülkü me’men-i ehl-i zamândır fitneden
Ahsenü'l-ahvâli fi'l-erhâmi ahvâlü'l-cenîn
Her yana 'azmetse gâlibdir savâb-ı re'y ile
'Azmuhû 'azmün 'azîmün re'yuhu re'yün metîn
Maksadı feth-i memâlikden revâc-i dîn hemân
Kimseye yok mahz-i mülk ü mâl için gönlünde kîn