22 Ocak 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir köylünün ahırında bir ineği varmış. Bir gün bir arslan gelip ineği yemiş ve sessizce ineğin yerine geçip oturmuş. Köylü o gece ahıra gitmiş, karanlık olduğu için, el yordamıyla bir o tarafa bir bu tarafa el atarak ineğini ararken eli arslana değmiş. İneğini bulduğunu zanneden köylü, başlamış arslanın orasını burasını okşayıp, ineğini kaşıdığı gibi kaşımaya. Arslan kendi kendine şöyle diyormuş : "Eğer ahır aydınlık olsaydı, bu adamın korkudan ödü patlardı. Halbuki şimdi beni pervâsızca okşayıp, kaşıyor çünkü karanlıkda beni ineği zannediyor"Hazret-i Mevlânâ'nın bu meselinde nice nükteler, nice remzler var. Bu nüktelerden bazılarını sonraki beytlerde bizzat kendisi beyân ediyor. Buyuruyor ki :
Cenâb-ı Hakk da gâfillere : “Ey mağrûr kör! Tûr dağı bile benim ismimle paramparça olmadı mı? Eğer biz kitâbımızı bir dağa indirseydik dağ parçalanır, yerinden kopar, başka bir yere göçerdi. Eğer Uhud Dağı, beni anlasaydı o dağdan ırmak ırmak kan akardı” diye hitâb ediyor. Sen Allah'ın adını anandan-babandan duydun da onun için bu ada gâfilce yapışdın. Eğer bu sırrı taklidsiz anlasan Allah'ın lutfuyla nişânsız bir hâle gelirsin.Hazret-i Mevlânâ, Mesnevî-i Şerîf'de, ezbercileri ve taklidcileri sık sık îkâz eder, onlar hakkında bir çok meseller îrâd eder, hikâyeler anlatır. İşte bu da onlardan biridir. Bu meselde köylü, Allah kelâmının celâletinden ve hakîkatinden bî-haber olan, kelâmullahı okusa da harflerinden ve lafızlardan öteye geçemeyen gâfilleri ve câhilleri remzeder. Ahırın karanlığı, bu gibi insanların kalb gözlerinin kör olmasına, koyu bir gaflet ve cehâlet karanlığı içinde olmalarına işâretdir. İnek zannıyla arslanı okşamaları, taklidçiliklerine ve ezberciliklerine işâretdir. Arslan, kelâmullahın azamet ve celâletine remzdir. Allah'ın kelâmının azamet ve celâletinden haberdâr olanlar, âyât-ı Kur`âniyye karşısında tir tir titrerler, laubâlî davranamazlar, canlarının istediği yerde, istedikleri gibi o âyetleri oyuncak edemezler. Nitekim Hazret-i Mevlânâ, Sûre-i Haşr'daki "لَوْ أَنزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَّرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُّتَصَدِّعًا مِّنْ خَشْيَةِ اللَّهِ / Lev enzelnâ hâzel kur’âne 'alâ cebelin le raeytehû hâşian mutesaddi'an min haşyetillâh" âyet-i kerîmesini zikrederek bu hakîkate işâret ediyor.