Kasasından Alınan Paranın Mikdarını Öğrenmek İçin Yugoslavya'dan İstanbul'a Gelen Adam

Bir gün buraya bir adam geldi. "Şeyh Muzaffer, Şeyh Murtaza, Muzaffer, Murtaza"  gibi bir şeyler söyledi. Adama "Nerelisin? "diye sordum. Yugoslavya'dan geldiğini söyledi. Boşnak getirdik, adamın lisânını anlamadı, Üsküp'lü birisini getirdik o da anlamadı. Adam, sırbların hangi kısmındansa, acâib bir lisân konuşuyor, kimse onun konuştuğu lisânı anlamıyor. En sonunda onun lisânını bilen birisini bulduk ama buluncaya kadar kaç tâne adam getirdik. Adam dedi ki, "Benim kardeşim benim kasamdan para almış. Aldığı paranın ne kadar olduğunu şeyhler bilirmiş. Sen bunu bana söyleyeceksin. Sana bunun için geldim. Üsküp'e gitmişdim, beni Üsküp'den gönderdiler" Meğer Üsküp'de birisi "İstanbul'da Şeyh Muzaffer var, ona git, o bilir" demiş. "Kardeşim sakladığım paradan para almış, ne kadar almış?" diye soruyor. Fesübhânallah! Ne bileyim ben ne kadar aldığını. Şöyle bir düşündüm. Bu adam hıristiyan yâhud lâ dînî fakat âbâ u ecdâdımız ne gibi bir nâm bırakmış ki adam tâ Yugoslavya'dan kalkmış buraya gelmiş, bu mes'eleyi bana soruyor. Çok mühim! Meşâyihin ne kadar tesîrinde kalmışlar ki, tâ oralardan kalkıp gelmiş. Yugoslavya neresi burası neresi. Cenâb-ı Hakk'a niyâz etdim, "Yâ Rabbi, orada yatan şühedâ-i müslimînin kanı hürmetine ve oradaki aşk şehîdlerinin hürmetine bunu bana bildir yâ Rabbi" dedim. Ertesi gün adam gelince, "Kardeşin senin kasandan yirmi bin dinar almış" dedim. "Hah, tamam. Zâten o da bana yirmi bin dinar aldığını söylemişdi, demek ki doğruymuş" dedi. Cenâb-ı Hakk kalbime  bu şekilde tulû' ettirdi ve onun bu mes'elesini halletdim. Bunu kerâmetimi izhâr için konuşmuyorum. Asıl mühim olan şu. Meşâyih-i kirâm hazerâtının halk üzerinde ne gibi bir tesîri olmuş ki bir hıristiyan bile kalkıp buraya kadar geliyor da şeyh arıyor. Öyle ki hıristiyanların bile kalblerine İslâm'ın muhabbetini atmışlar, İslâm'a karşı hürmetkâr olmalarını temin etmişler ki adam kalkıp buraya kadar gelmiş.