24 Aralık 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Daha önce kazâ namazları hakkında Muzaffer Efendi Hazretlerinin bazı nasîhatlarını şu yazıda yayınlamışdım. O zaman yazamadığım bazı incelikleri de bu yazıda sizlerle paylaşmakda fayda görüyorum :
"اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً İnne's-salâte kânet 'ale'l-mü'minîne kitâben mevkûtâ" âyet-i celîlesi mûcibince, namaz vakitlere bağlandığı için kazâ edilen namazlar vaktinde kılınmayan namazların yerini aslâ tutamaz. Buna rağmen bütün âlimler, vaktinde kılınmayan farz namazların mutlakâ kazâ edilmesi gerektiğini söylerler. Mâdem ki sonradan kılmak, vaktinde kılmak gibi değildir o zaman bunca zahmete ne gerek var diye düşünülebilir, değil mi?
Vaktinde kılınmayan namazları kazâ etmek, sayıyı denk getirmekden ziyâde, Cenâb-ı Hakk'ın emrinden gaflet ettiğimiz için duyduğumuz pişmânlığın delîlidir. Bir başka ifâde ile, vaktiyle namazı kılmamakdan dolayı gerçekden pişmân olup olmadığımız, sonradan o namazı kazâ edip etmediğimizle belli olur. Mâdem ki tövbenin ilk şartı yaptığına pişmân olmakdır, öyleyse namazları kazâ etmek, vaktiyle kılmama günâhının tövbesi olmuş olur. Kılınmayan her vakit ayrı bir günâh olacağından ve her günâha ayrı tövbe lâzım geldiğinden, kılmadığımız namazlar binlerce vakit de olsa, hepsini tek tek kılmadan tövbemizi hakkıyla yapmış olmayız. Kazâya kalan namazları tek tek kılar da hiç eksik bırakmazsak ümîd olunur ki, "Et-tâibü mine'z-zenbi ke men lâ zenbe leh" yani "Günâhına tövbe eden o günâhı hiç işlememiş gibidir" hadîs-i şerîfi mûcibince Allah bu günâhlardan bizi sorguya çekmez. Tabii şunu da unutmamak gerekir ki, sonradan kazâ ederek namaz borçlarından kurtulan kişi ile, namazını hiç kazâya bırakmadan edâ eden kişinin derecesi bir olmaz.
Diğer bir incelik de şudur :
Âriflerin bir çoğu, namazlarını kazâya bırakmak şöyle dursun, vaktiyle kıldıkları bir çok namazları bile sonradan tekrar kılmışlardır yani bir nevi kazâ etmişlerdir. Çünkü bu zevât, seyr-i sülûk etmeden önce, Hakk'dan gâfil olduklarını ve o gaflet ile kıldıkları namazların nâkıs olduğunu yani hakkıyla kılınmış olmadığını düşünürler. Diğer bir ifâde ile, bu zevât için Cenâb-ı Hakk'dan gaflet, tövbe gerektiren bir günâh gibidir. Kıldıkları namazları bir daha kılmaları da o gaflet günâhının tövbesi gibidir. Sôfiyye lisânında, "Hasenâtü'l-ebrâr seyyiâtü'l-mukarrebîn" denmesinin bir sebebi de budur.
Kıl tövbe seyyiâtına gözler kapanmadan
Vaktiyle gör hesâbını defter kapanmadan