Efendiler! Bu kelime-i tayyibe, yani "lâ ilâhe illallah" kelime-i tayyibesi, ism-i a'zamdır ve bir nimet-i muazzamdır. Ve dört kitâbın ma'nâsı, bu kelimenin içerisinde mündemicdir. Yani Tevrat, İncil, Zebûr ve yüz suhuf, sahifeler ve Kur`ân-ı Mübîn. Dört kitâbın ma'nâsı, bu kelime-i tayyibenin içerisindedir ki, bu kelime-i tayyibe, mü'minlerin îmân alâmeti, mü'minlerin kalbinin nûru, gönlünün sürûru, âşıkların kalblerinin ziyneti ve cennetin miftâhıdır. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, "Miftâhü'l-cenne lâ ilâhe illallah" buyurmuşlar. Cennetin kapısının anahtarı, miftâhı, "lâ ilâhe illallah"dır. Bu kelimeyi demeyen kişi, cennete vâsıl olamaz. Ne cennet-i ef'âle, ne cennet-i sıfâta, ne cennet-i zâta vâsıl olur. İlle bu kelime-i tayyibe. İşte yüz suhufun, dört kitâbın ma'nâsı.
Cenâb-ı Hakk, bunun da ma'nâsını, işte dört kitâbın, yüz suhufun ma'nâsını Sûre-i Fâtiha'ya cem' etmiş. Yani "elhamdülillahi rabbil âlemîn", "sebü'l-mesânî", "ümmü'l-kitâb", bir çok isimleri var. Hergün namaz kılan mü'minler, sünneti, farzı, vâcibi olarak her gün kırk defa "elhamdülillahi rabbi'l-'âlemîn" diyerek, Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerine, Allah'ın kendi lisânı ile kendine hamdederler. Bu sûre-i celîleyi yani Sûre-i Fâtiha'yı okuyan, dört kitâbı, yüz suhufu okumuş gibidir, "lâ ilâhe illallah" diyen de cümle kitâbları tilâvet etmiş gibidir.
Yalnız cennetin kapısının miftâhı değildir. Cennet sekizdir, cehennem yedidir. Çünkü Cenâb-ı Hakk buyurmuşlar ki, "Sebakat rahmetî 'alâ gadabî, benim rahmetim gadabımı geçdi". Cemâli celâlinin fevkindedir, affı sever, keremi sever, Rahmân'dır, Rahîm'dir, Latîf'dir, Samed'dir ve Allah'a ilticâ eden kişiyi Allah kapısından boş çevirmez. Cömerttir, cûd sâhibidir. Görmüyor musun kâinâtı? Ortaya bir sofra sermiş, kâinât sofrasını, bu sofradan herkes istifâde ediyor. Allah'a inanan da, inanmayan da, kâfiri de, münkiri de, münâfığı da bu sofradan istifâde etmekde. Ama âhiret âleminde böyle olmayacak, bu sofra dürülecek. Ancak Allah'ı tevhîd edenler, cennete, felâha, saâdete, rızâya, rıdvâna erişeceklerdir. Ötekiler de baîd olacaklar yani Allah'dan uzak kalacaklardır. Zâten en büyük azâb da Allah'dan uzak kalmakdır. Anlayan için bu, ateşden daha şiddetlidir.
Cennetin sekiz kapısını açan tevhîddir. "Lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-Resûlullah". Yine cehennemim yedi derekesini kitleyen gene tevhîddir. "Lâ ilâhe illallah".
Gene Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyuryor ki, "Men kâne âhiru kelâmuhû lâ ilâhe illallah dehale'l-cenne". Bir adamın son sözü "lâ ilâhe illallah" oldu mu, o adam cennete dâhil olur.
Gene Hazret-i Allah Celle Celâluhû Dâvûd Peygamber'e, "Yâ Dâvûd! Sana mîzânımı göstreyim mi?" dedi. Dâvûd da bu teklîfi, nimet-i ilâhî olarak kabûl ederek, "Göster yâ Rabbi" dedi. Fakat Hazret-i Dâvûd, görünce bunu...Tabii beşer, insan, peygamberler, insan cinsinden, insanların en enfesi, en güzelleri, hele bâhusûs Resûl-i Ekrem Efendimiz, sallallahu aleyhi vesellem, cümle peygamberlerin seyyidi ve efendisi, mir`ât-ı Hakk, Habîb-i Hudâ Efendimiz Hazretleri...Dedi, "Yâ Rabbi, bu mîzân ne ile dolar, hangi a'mâl-i sâlihayla?". Bir kimsenin ömrü on bin sene olsa, yapdığı hayır hasenât bu mîzânın sağ kefesini doldurmaz. On bin sene ömrü olsa. Çünkü bir kefesine yedi kat semâyı ve yedi kat ardı koysalar, alacak durumda. Taaccüb etdi Peygamber, sordu. Allah O'na selâm etsin, Allah'ın selâmı üzerinde olsun. Hakk Teâlâ şu cevâbı verdi, "Yâ Dâvûd! Bir kere, aşk ile, ihlâs ile tevhîd edildi mi, yani "lâ ilâhe illallah" dendi mi, o mîzânın gözünü o doldurur" dedi, Cenâb-ı Hakk Celle ve Tekaddes Hazretleri. Ve bir kere, hayâtı boyunca bir kere söyleyen ve lisân ile ikrâr, kalb ile tasdîk eyleyen cehennemde müebbed kalmaz, cennete dâhil olur.
Ama burada düşünecek olursak büyük incelikler vardır. Bir adam, seksen sene namaz kılar, son nefesde bir kere lâ ilâhe illallah demek içindir o. Seksen sene tesbîh eder, son nefesde bir kere Allah demek içindir. Lisânını alıştırmazsan, Allah'la ünsiyyet peydâ etmezsen, Allah'ı bilmezsen...
Allah'a îmândan murâd, Hakk'ı tanımakdır yani ma'rifetullahdır. Hakk'ı tanımkadan murâd, Allah'ı sevmekdir. Bu da her kula müyesser olmaz. Hakk kulu sevmeyince, yani bâkî fânîyi sevmeyince, fânî bâkîyi nasıl sevebilir? İbâdet ve zikrullah ve Hakk Teâlâ'nın emirleirne riâyet, nehiylerinden ictinâb, yasaklarından kaçınarak, Resûlullah'ın yoluna uyduğun vakitde, habîbi Muhammed'in yoluna, Hakk'ın muhabbet ve sevdâsını ve muhabbetini ve aşkını üzerine çekersin. Ve Hakk Teâlâ seni sevecekdir. Hazret-i Muhammed'in yolundan gitmeyince de muhabbetullahdan eser bekleme. Çünkü gene Kur`ân-ı Kerîminde, bundan evvelki hutbelerimizde söylemişdik, şöyle ilân etdi, "قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ Kul in küntüm tuhibbûnallâhe fettebi'ûnî yuhbibkumullâh", söyle kullarıma habîbim, mahbûbum, ey ekreme'r-rusül, nebîlerin en kerîmi olan Muhammedim, sallallahu aleyhi vesellem, söyle kullarıma, eğer beni seviyorlarsa, sana tâbi olsunlar ki onları ben seveyim. San atâbi olmayanı sevmem.
Hattâ hattâ, arddan tâ semâya kadar, yani seriyyeden süreyyâya kadar, ibâdet ve tâati olsa, içinde muhabbet-i Muhammed bulunmasa, Allah o ibâdeti yevm-i kıyâmetde yapanın başına vurur. Belki îmânına sebeb olabilir.
Lisânımızı tevhîd ile süsleyeceğiz. Zîrâ tevhîd eden kişiyi, Allah da zikreder. Gene Kur`ân-ı Kerîm'den haber veriyoruz. "فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ fezkürûnî ezkürküm", Allah diyor ki, Celle Celâluhû Hazretleri, yani yerin göğün sâhibi, bilinen ve bilinmeyen âlemlerin mâliki, "Beni zikredin ki ben sizi zikredeyim". Yani zikir sofrasında zâkir ile mezkûr bir olurlar. Hakk'la enîs olmak isteyenler, zikrullah sofrasına gelsinler.
İstiğfâr ile zikredersen, mağfiret ile zikrolunursun. Hakk'ın cemâline tâlib olarak zikredersen, cemâl sana ihsân olunur. Hakk'a sen yürüyerek gidersen, Hakk sana koşarak gelecekdir. Hiç bunu unutma.
Fakat Hakk'ı tanımakdan gâye, Hakk'ı bilmekdir. Hakk'ın celâlini ve cemâlini ve esmâsını ve efâlini ve sıfâtlarını bilmek lâzımdır. Ve bu âlemde bunu görmelidir. Burada görmeyenler âhiret âleminde göremeyeceklerdir. Çünkü onlar a'mâ sayılırlar. Baş gözü a'mâ değil, kalb gözü a'mâdır. Ancak Hakk'ı gören hak gözdür. Hakk kelâmı da hak kulak işitir. Hakk'ı seven de hak özdür.
Zikrullahı böyle yap, yapabilirsen eğer. Mürâcaat etdi meşîhata, o devirde, Osmanlı devrinde. Kendisinin bir mürşid olduğunu söyledi, ihtiyar bir adam, fakîr kendisi. Vakıfdan beri kalmış, metrûk bir tekkeye, somaya tayîn etdiler. "Orasını düzeltir, bahçesini mahçesini yapar, yamar" dediler. Onun bir talebesi vardı, tilmîzi vardı, ikisi gitdiler oraya ve günden güne ordaki buluna o harâb olan zikrullah mahalli günden güne mamûr oldu.
Hangi hânede zikrullah olursa o hâne mamûr olur. Hangi hânede zikrullah yokdur, o hâne harâb olur. Hangi vücûdda zikrullah vardır o vücûd mamûr olur. Hangi vücûdda zikrullah yokdur, o vücûd harâb olur. Yazık o kimseye ki, Allah'ını tanımadı, Allah'ını bilmedi, Allah'ını sevmedi, niçin geldi, niçin gidiyor, nereden geldi, nereye gidiyor bunu düşünmedi, dünyâ hayâtını yalnız yemek, içmek ve tûl-i emel beslemek zannetdi. Onlar helâk oldular.
Hazret-i Muhammed'e iyi sarıl ki, sana hilkatinin sebebini O öğretecekdir, o zevki sana O verecekdir. Allah'ı sevmekden daha zevkli bir şey yokdur. Allah'lı gönül, ebedî bir saraydır, binâ-yı ilâhîdir. Allah'sız gönül binâ-yı Şeytân'dır. O'nun Kabe mesâbesinde olan kalbine Şeytan oturmuşdur. Ama insan olmak münâsebetiyle hemen tövbe ederse, Allah tövbeleri müstecâb eder.
Malûm-i ihsânınız, bundan evvel de söylemişdim sizlere, diyor ki Cenâb-ı Hakk Mûsâ Peygamber'e, "Yâ Mûsâ" diyor bir gün Tûr'da, Firavun'un helâkından sonra, Allah öyle Rahîm'dir ve Rahmân'dır Allah, diyor ki, "Yâ Mûsâ, Firavun seksen küsur sene ene rabbükümü'l-a'lâ dedi" diyor. Yani ben sizin rabb-i a'lânızım dedi halka, kendisini ilâh olarak takdîm etdi, seksen küsur sene, ene rabbükümü'l-a'lâ dedi. "Bir kere sübhâne rabbiye'l-a'lâ deseydi, affederdim" diyor Cenâb-ı Allah. Hiç ümîdini kesme. Denizlerin katresi kadar, güneşin hüzmesi kadar, kâinâtın zerresi kadar günahın olsa, Allah'dan ümîdini kesme. Sakın ha! Cenâb-ı Hakk'a hüsn-i zan et. O, affedicidir. O, latîfdir. O, cemîldir. O, sâhibü'l-cemâldir. O'nun yolundan yürü. O'nu sev, O'nu severek yürü. "Kulum beni nasıl zannederse öyle bulacakdır" diyor. Öyleyse Allah'a hüsn-i zan et. Hâneni zikrullah ile mamûr et.
Biliyorsunuz ki, İslâm dîni, Allah dînidir. Bir çok dinler gelmiş geçmiş, onlar nesh olunmuşlardır, Allah indinde dîn olarak İslâm dîni vardır. Esteîzübillah, "اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ inne'd-dîne indallahi'l-islâm". Ben dîn olarak onu tanıyorum diyor, ondan râzı oldum diyor Cenâb-ı Hakk. Bud înden râzı oldum diyor. Sen ne kadar kutlu ve mutlu bir kişisin ki, Allah'ın dîninde bulunuyorsun ve O'nun sevgilisine ittibâ etmişsin, sevgili Muhammed'ine, sallallahu aleyhi vesellem.
Zikrullah ile hâneni mamûr et, bedenini mamûr et. İslâm dîni beş şey üzerine binâ kılındı, biliyorsun bunu. Böyle akılla, mantıkla, felsefeyle filan, "Allah'ın namaz ne ihtiyâcı varmış" diyenler var. Allah'ın hiç bir şeye ihtiyâcı yok. Bütün kâinât kâfir olsa, melekler dahi, ne varsa, görünen görünmeyen, Allah'a bir zarar eriştiremezler. Bütün kâinât mü'min olsa, hepsi âbid, zâhid kişiler olsalar, Allah'a zerre kadar faydaları yokdur, her yapan kendine yapar. O kadar.
Namaz, mü'minin, Hazret-i Muhammed sallalahu aleyhi vesellemin sevgili ümmetlerinin mi'râcıdır. Bunu sakın terketme! "Efendim, sofuların namazı var, bizim niyâzımız var" gibi sözler, bunlar, şeytanın verdiği vesveselerdir. Senin önderin Resûl-i Ekrem'dir. Bak gör, işte hulefâ-yı erbaa, o devirde yaşayan ashâb-ı kirâm ve onlara tâbi' olan tâbiîn, hayru't-tâbiîn, tebeü't-tâbiîn, cümle eviyâullah, bütün kutublar, mutublar, hiçbirisi namazı terketmemişler. Ki bunlar, kimi gavs-ı a'zam olmuş, kimisi ebu'l-alemeyn olmuş, bu makâmlara yükselmişler filan, bir gün namazlarını terketmemişler. Niçin namazını terkediyorsun? Neden? Niçin?
Bu demler geçecek, bir daha eline gelmeyecekdir. Güneş gurûb edecek. Hep böyle genç kalmayacaksın, dinç kalmayacaksın, hayatda kalmayacaksın. Bir gün gelecek, namaz kılmak istesen de kâdir olamayacaksın. Cemâate gitmek istesen de gidemeyeceksin çünkü yürüyemeyeceksin. O günler geliyor. Sakın ha ibâdetden dönme gerisi geriye! Memur ol, âmir ol, yalnız ibâdetini ihlâs ile yap, devletine ihânet etme, ashâb-ı mesâlihi bekletme. Namazı kendi hırsızlığına âlet etme. Orucunu tut ve öyle oruç tut ki, Hakk sana gizlediği nimetini ihsân etsin. Zekâtını ver. "Malım yok". Vücûdun var, vücûdunun zekâtını ver. Gözünün zekâtını ver, kâinâta ibret ile bak. Lisânının zekâtını ver, insanları hakka, hayra, güzelliğe çağır. Ayağının zekâtını ver, iyi meclislere git, kötülerin yanına sokulma. "Efendi, hangisi iyi, hangisi kötü bilmiyoruz biz" dersen, kimin ne olduğu belli olmaz, doğrudur ama kim ki Kur`ân'a uyuyordur o adam iyi adamdır, Hazret-i Muhammed'e uyuyordur o adam iyi adamdır, Hazret-i Muhammed'e uyuyor, o adam iyi adamdır, sıbgatullah ile boyanmışdır, o adam iyi adamdır. Yani Allah boyasıyla boyanmış. Bitdi, âpâşikâr gün gibi ortada, harâm da belli helâl de belli. Haa, irşâda kâdirsen, yoldan çıkmışların kolundan tutup yola getirmek için aralarına gidebilirsin, müsâade ederiz. Ama eğer zayıf bir nefse mâliksen, seni kötü yola götürebilecek olanların yanına sakın uğrama, sakın hâ gitme o taraflara doğru!
Biz gelelim hikâyemize, vakit geçmesin. Hâne mamûr olur zikrullah ile. Orası da zikrullah ile mamûr olmuş.
Dört kitâbın ma'nâsı, "lâ ilâhe illallah". İsm-i a'zam, "lâ ilâhe illallah". Nimet-i muazzam, "lâ ilâhe illallah". Mü'minin necâtı, "lâ ilâhe illallah". Allah'ın sevgili ismi, "lâ ilâhe illallah". Zikirlerin efdali, "lâ ilâhe illallah". Cennetin miftâhı, "lâ ilâhe illallah". Kimin âhir kelâmı "lâ ilâhe illallah", dehale'l-cenne, cennete dâhil oldu. Hattâ bir tâne daha var, aklıma geldi şimdi. Bismillahirrahmânirrahîm. Bu da hadîs-i kudsî. Resûl-i Ekrem Allah'dan naklediyor. Allah buyuruyor ki, iyi dinle!, "Lâ ilâhe illallah hısnî, ve men dehale hısnî, emine min azâbî" Sadakallahü'l-azîm. "Lâ ilâhe illallah" benim kalemdir, diyor, dünyâ ve âhiretde, kim benim kaleme ilticâ ederse, azâbımdan kurtulur, diyor Cenâb-ı Hakk. Kimse ona bir şey yapamaz. İsmâil'i bıçak kesmedi, "lâ ilâhe illallah"dan dolayı. Nûh'u azâb boğmadı, dalgalar, "lâ ilâhe illallah"dan dolayı. İbrâhim'i ateş yakmadı, "lâ ilâhe illallah"dan dolayı. Lisânını "lâ ilâhe illallah" ile süsle, gönlünü onunla tezyîn eyle.
Günden güne büyüdü, vakıflar, bir çok insanlar oraya gidip geliyorlardı filan. Büyüklerin hasedini çekdi, hasedini çekdi. Aman hased çok kötü bir şeydir efendiler! Hasedden Allah'a sığınınız. Allah da öyle diyor, "Hâsidin hasedinden bana sığının, Rabbü'l-felak'a sığının" diyor Cenâb-ı Hakk. Hâsid hasedlendi mi, her türlü fenâlığı, her türlü denâeti irtikâb eder.
Nûh aleyhisselâmla Şeytan gemide konuşmuşlar. Uzayacak ama söylemeden geçemeyeceğiz. "Bu felâket niye insanların başına geldi?" diye sormuş İblis, Hazret-i Nûh aleyhisselâma, gemisinde. O da oraya ilticâ etdi. "Efendi, bütün kâfirlerin ölmesi lâzımdı, niçin Şeytan orda boğulmadı" dersen eğer, Hazret-i Nûh aleyhisselâmın kendinden bir zelle sâdır oldu ki bize ibret ola. Gemiye giren merkeb bir türlü içeri giremiyordu, Hazret-i Nûh, "Gir yâ melûn" deyince İblis içeri girdi. Lisânına sâhib ol. Lisân tohumdur, onu gösteriyor. "Sen burda ne arıyorsun?" dedi Nûh aleyhisselâm. Dedi ki, "Yâ Nûh, sen bana emretdin, ben içeri girdim" dedi. Yâ Melûn dedin, melûn benim ismimdir" dedi, "sen emretdin, ben de içeri girdim, emrinden hâriç bir şey yapmadım" dedi.
Lisânına sâhib ol. Dokuz boğum var, dudakla diş de var, irâden de var. İki et var, insanı a'lâ-yı illiyyîne götürür, iki et var, insanı esfel-i sâfilîne götürür. Birisi lisân, birisi bacak arasındaki et. Sâhib olmazsan cehenneme götürür adamı. Sâhib olursan a'lâ-yı illiyyîne, yüceltir seni, yükseltir. Milyonlarca insanı harbe sürükleyen, lisandır, beyândır. Silahdan daha şiddetlidir. Silahın yarası geçer, lisan yarası geçmez. Neyse geçelim biz, üzerinde fazla durmayalım, vakit daraldı.
Hasedlerini çekdi. Diyor ki, Hazret-i Nûh aleyhisselâm, "Allah'a inanmadılar ve âsî oldular, ben bedduâ etdim, Allah da onları helâk etdi". "Yok, bunun baş tarafı var. Ben Âdem'e hased etmeseydim, milletin başına bu belâ gelmezdi" dedi. "Evvelâ ben Âdem'e hased etdim, bu belâ, bu musîbet milletin başına geldi" dedi.
Hased etmişler, demişler ki, "Bu adam buraya geldiğinde kimse yokdu, şimdi burasının vâridâtı çoğaldı filan, biz bunu çağıralım, atsak olmaz, zor bir imtihana tâbi tutalım kendisini, bu imtihanı veremeyecek, imtihanı veremeyince de bunu burdan def ederiz, başka birini, içimizden biri tayin ederiz" demişler. İyi dinle! Tevhîd meselesi. Çağırmışlar, gelmiş Hazret. Demişler ki, "Efendi, vaktiyle seni gönderdiğimiz yer, tenhâ bir yerdi. Oraya seni gönderdik fakat şimdi çoğaldı halk. Sen makâm-ı irşadda oturuyorsun, sana bir kaç soru soracağız, bakalım senin ilmin nedir ki, halkı dalâlete götürme" demişler. "Peki sorun, nedir soracağınız?" demiş. Demişler ki, "Müminlerin ilk kelâmı nedir? Lâ ilâhe illallah".
Efendiler! Tekrâr ediyorum. Çocuklarınıza evvelâ "lâ ilâhe illallah"ı talîm ediniz. Çocuk konuşmaya başladı mı, "lâ ilâhe illallah"ı talîm edeceksiniz ve "Muhammedü'r-Resûluıllah"ı.
"Tevhîddir". "Bu tevhîdin ma'nâsı, ne demekdir lâ ilâhe illallah, bunu bize söyle" demişler. Demiş ki, "Bunu ben bildiğim gibi mi söyleyeyim, sizin bildiğiniz gibi mi söyleyeyim" demiş Hazret. "Canım, senin bildiğin gibi benim bildiğim gibi olur mu? Sen kendi bildiğin gibi söyle" demişler. "Benim bildiğim gibi söyleyeceksem, yalnız olmaz" demiş, "benim bir ihvânım var dışarda, onu çağırayım buraya,er okuyup söyleyeyelim. Yok, sizin bildiğiniz gibi söyleyeceksem eğer, şimdi burda hemen söyleyebilirim" demiş. "Yok" demişler, "sen bildiğin gibi söyle" demişler. Çağırmış tilmîzini yani talebesini. Gelmiş. "Bak bizden tevhîd istiyorlar, nefy-isbât yapacağız" demiş. "Lâ ilâhe", yok olmuşlar ikisi birden, "illallah"da var oluyorlar.
Kim ki Hakk'da yok olursa, Hakk'ın cemâlinde bâkî olur. "Lâ ilâhe illallah" seni Hakk'la berâber bâkî kılacakdır.
Her gün sabahleyin işine çıkarken, kimseye göstermeden, Allah ile kendi aranda, elin kârda, gönlün yârda olacak, sırrını belli etme, yolda giderken tevhîdini yap. Evinde vaktin varsa tevhîdini yap, Cenâb-ı Hakk'ı zikreyle. Fazîletini yakında göreceksin. Yakında fazîletini göreceksin. Sakın ihmâl etme! Şeytan seni kandırmasın. O gün abdestsiz sokağa çıkmışsın filan, gene yolda yap tevhîdi. Bırakma yani. Zikrullah için abdeste lüzûm yokdur, namaz abdesti. Ama namaz için abdest almak lâzım. Mü'min olan abdestsiz gezmez. Mü'min silahlı olması lâzım dâimâ. İbâdete dâimâ hazır olacak mü'min.
Valllahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 9 Mart 1984 (6 Cemâziyyülâhir 1404) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin bu hutbesinin video kaydı da vardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.