20 Aralık 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
NUTK-İ ŞERÎF
VE
ÎZÂHI
Kemâl-i lutf u ihsânından Allah
Dedi "lâ taknetû min rahmetillâh"
Cenâb-ı Hakk Kur`ân-ı Kerîm'de Sûre-i Zümer'deki "قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ" âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle buyuruyor : "De ki, ey benim nefslerine zulmederek haddi aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyin, şübhesiz Allah, günâhların hepsini affeder, muhakkak ki Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir". Kulların haddi aşan ısyân ve günâhlarına rağmen Cenâb-ı Hakk'ın onları afv u mağfiret ile müjdelemesi şübhesiz büyük bir ihsândır. Zîrâ Kâdir-i Mutlak olan Allah Teâlâ Azze ve Celle Hazretleri, eğer isteseydi en küçük bir günâh işleyen kulunu hemen büyük bir azâba müstehak edebilir ve hiç bir sûretde tövbesini kabûl etmeyebilirdi. Halbuki kendisine karşı en büyük küstâhlıkları yapanları, hattâ varlığını ve birliğini inkâr edenleri bile, tövbe ettikleri takdirde affedeceğini vadediyor. Öyleyse günâhkâr bir kul için bundan daha büyük bir müjde ve ümîd olamaz. Nitekim, ulemâ-yı kirâm hazerâtı bu âyet-i kerîmeyi Kur`ân-ı Kerîm'in en ümîd verici ve en müjdeli âyeti olarak kabûl etmişlerdir.
Olagör rahmet ümmîdinde dâim
Bu ma'nâdan eğer oldunsa âgâh
Bu büyük müjdeyi alıp, Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz rahmetinden haberdâr olan kişi, Hakk'ın rahmetinden aslâ ümîdini kesmez. Ne günâh işlerse işlesin, hemen bu müjdeli âyeti hatırlar ve hiç gecikmeden tövbe istiğfâr ederek Hakk'a yönelir. Hakk'ın onun tövbesini kabûl edeceğini bilir, bundan şübhe etmez.
Anın fazlıyla devr eyler felekler
Ziyâyı andan alır mihr eğer mâh
Kâinâtda ne varsa hepsi Hakk'ın rahmetinden aldıkları fezy ile devreder. Her şey hâyatını O'nun rahmetine borçludur. Güneşin ışığı da ayın nûru da hep Allah'ın rahmetinin bir tezâhürüdür.
"Ve bi'l-eshâri hüm yestağfirûn"
Bak istiğfâr eyle her seher-gâh
Cenâb-ı Hakk cennetine alacağı müttekîlerin vasıflarından bahsederken "وَبِالْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ" yani "Onlar seherlerde hep istiğfâr ederlerdi" buyurmuşdur. Öyleyse Hakk'a makbûl olmak isteyen kula düşen, günâhları için âh u zâr etmek, bunu da mümkün mertebe geceleri, tenhâda yapmakdır. Zîrâ seher vakti Hakk'a yönelen, ibâdet ve zikrullah ile meşgûl olan kul ile Allah arasındaki perdeler kalkar.
Yürü sa'y edegör bâkî na'îme
Kişiye çün ki kalmaz mâl eğer câh
Bu dünyâ hayâtı fânîdir, üstelik de çok kısadır. Âhiret hayâtı ise bâkidir yani ebedîdir. Bunu da herkes bilir. Kimse buradan âhirete mal-mülk götüremez. Orada ne mal, ne mülk, ne evlâd, ne rütbe, ne makâm fayda eder. Öyleyse bâkî olan hayâta hazırlanmak ve sâlih ameller işleyerek Allah'ın rızâsını kazanmak lâzımdır. Zîrâ insanın yaradılış hikmeti Hakk'a kullukdur.
Dü 'âlemde se'âdet ol kulundur
K'ola Hakk'dan 'inâyet ana hem-râh
Allah'ın inâyetine mazhar olarak, Hakk'a teveccüh ederek dâimâ O'na kulluk edenler, iki cihâna da sultân olurlar. Kullukda sâdık olanlar her iki cihânda da izzet sâhibi olurlar.
Hüdâyî'ye n'ola ihsân edersen
'Atâna muntazırdır bende vü şâh
Herkes Hakk'ın inâyetine muhtâcdır. O inâyet etmezse kimse hidâyete erişemez. O huzûruna almazsa kimse ibâdet edemez. Her muvaffakiyyet O'ndandır. Öyleyse insan yaptığı ibâdeti de kendinden bilmemeli ve dâimâ "İyyâke na'büdü ve iyyâke neste'înu" âyetini hatırında tutarak Cenâb-ı Hakk'a tazarrû ve niyâz etmeli, kullukda ve istikâmetde hep O'nun yardımını istemeli, nâil olduğu inâyet için de gece gündüz Allah'a şükretmelidir.
Azîz Mahmûd Hüdâyî
Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî