5 Ekim 2016 tarihinde yayınlanmıştır.
Vaktiyle bir pâdişâhın hiç erkek evlâdı olmazmış. O devrin anlayışına göre, devleti idâre edecek olan kişinin erkek olması şart olduğundan, pâdişâh o sırada hâmile olan hanımına demiş ki, "Ben seni çok seviyorum ama sen de biliyorsun ki saltanat ancak erkek evlâda kalır. Eğer bu çocuk da kız olursa ben mecbûren başka bir hanımla evleneceğim. Zannederim sen de bana hak verirsin". Pâdişâhın hanımı, istemeye istemeye "tabii sen de haklısın" demiş ama kıskançlık içini kemirdiği için böyle bir hâl olursa ne yapacağını da iyice düşünüp hesaplamış. Doğan çocuk yine kız olunca, pâdişâhın hanımı, bir torba altın karşılığında o kız çocuğunu gönderip çingenelerden bir erkek çocuğu aldırıp saraya getirtmiş. Çocuk velîahd olarak yetiştirilmiş, en iyi hocalardan ders almış, askerlik sanatını da iyice öğrenmiş. Olgunluk çağına geldiği sıralarda bir askerî tatbîkat sırasında arazide dolaşırlarken babasına "Baba! Bu ottan çok güzel sepet olur" demiş. Pâdişah çoçuğun bu sözüne çok şaşırmış. Biraz ilerde çocuk yine babasına dönüp "Baba bak! Bu ağaçtan da çok güzel kömür olur" demiş. Pâdişah artık iyice şüphelenmiş. Saraya döner dönmez hanımını çağırmış ve demiş ki, "Sana soracağım soruya doğru cevap ver! Eğer doğruyu söylemezsen ne yapar eder sana işkence ile de olsa doğrusunu söyletirim. Bu çocuk benim çocuğum değil. Sen bu çocuğu nereden buldun?. Eğer doğru söylersen seni affederim, korkmana lüzûm yok".
Pâdişâhın hanımı dayanamamış ve ağlaya ağlaya meseleyi anlatmış. Pâdişâh hemen kızını bulmak için bir plan yapmış. Mücevherlerle süslü çok kıymetli bir saray arabası yaptırmış. Arabayı şehrin dışına çıkartıp bütün çingeneleri getirtmiş. Hepsinden birer birer arabanın kıymetini takdîr etmeleri istenmiş. Herkes aklınca birşeyler söylemiş. Kimi bir altın eder, kimi on altın eder demiş. Hepsi hayâl ettiği en yüksek fiyatları biçmişler ama çingeneler arabanın paha biçilmez mücevherlerle süslü olduğunu ve gerçek kıymetini nereden bilecekler? Nihâyet bir kızcağız gelmiş ve demiş ki, "Biz dağda-kırda yaşayan insanlarız, bu arabanın kıymetini biz takdîr edemeyiz, bunun kıymetini ancak işinin erbâbı olan kuyumcular bilir". Hemen o kızı ayırmışlar ve derhal annesini-babasını çağırıp sorgulamışlar. Onlar da meseleyi anlatmışlar ve para alıp kendi oğullarını verdiklerini itiraf etmişler. Pâdişâh da kızına kavuşmuş.
"Kenarın dilberi ne kadar nâzik olsa da nâzenîn olamaz. Yakadan-paçadan kendini ele verir".
"Bu gibi insanlar, peygamber sülâlesindendir. Gerçi hepimiz Âdem peygamberin evlâdı olmak münâsebeti ile peygamber sülâlesindeniz ama yakınlıklarımız farklı farklıdır. Kimisi peygambere daha karîb olur. İnsanlar nûr-i nübüvvetden uzaklaşdıkça kabalaşır, nûr-i nübüvvete yakınlaştıkça inceleşir".