Kendini Tanımak İsteyenlere Bir Tavsiye

27 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

Tasavvuf

Dedik ya bütün iş kendini bilmekle, kendini tanımakla başlar diye. Şimdi kendini tanımak ve kâinâtdaki yerini bilmek isteyenlere bir tavsiyem olacak. Gündüz vakti, dağ başında bir yere gidin, yakınında köy kasaba filan olmasın. Yakınlarda otoban, karayolu filan da olmasın ki motorlu araç gürültüsü dikkatinizi dağıtmasın. Sırt üstü yere uzanın ama sakın bir yaygı, örtü filan kullanmayın. "Üstüm başım kirlenir, elbisem leke olur" filan diye endîşe etmeyin. Zemindeki ot, toprak, çamur, börtü böcek filan hepsi bize lâzım çünkü. Şunu düşünün, biz toprakdan yaradılmadık mı? Kendimizi yere göğe koyamıyoruz, en ufak bir tozdan, toprakdan iğreniyoruz, bedenimize yeni doğmuş bebeğe gösterilen hassâsiyeti gösteriyoruz, hiç düşünemiyoruz ki, beden dediğimiz, bir avuç toprakdan ibâretdir, öldüğümüzde yine toprağa karışacağız ve orada bizi o iğrendiğimiz börtü böcek yiyecek, yılanlara çıyanlara hattâ bakterilere yem olacağız.

Gene bir düşünelim. O uzandığınız yerde sayısız mahlûkât var, bazılarını görüyoruz bunların, bazılarını görmüyoruz. Meselâ otu, çiçeği, börtüyü, böceği, kuşu ve sineği görüyoruz, bakteriyi, mantarı, virüsü ve sâireyi görmüyoruz. Bunların hepsi de şu yada bu şekilde dünyâya geliyor, besleniyor, ürüyor, bir takım başka faaliyetlerde bulunuyor ve en nihâyet ölüyor. Kimi mahlûk için bu bir kaç sene, kimisi için bir kaç ay, kimisi için bir kaç gün. Peki şimdi bir düşünelim. Biz de aynı durumda değil miyiz? Bizim ömrümüz seksen sene de olsa, ne farkeder? Dünyâ kurulalı şu kadar milyar yıl olmuş, buna kıyasla bizim seksen yıllık hayâtımız bir ân sayılır. Öyleyse nedir bu tantana, bu gürültü, bu itiş kakış, bu kıyâmet. Nedir bu kibir, nedir bu enâniyyet, nedir bu hırs, nedir bu böbürlenmeler, kendini bir şey zannetmeler filan? Bunu bir düşünelim.

Cesâreti olanlar için bir de şunu tavsiyem ederim. Bir dağ başında geceyi bekleyin. Bu defa gökyüzünü seyredin. O ne ihtişâmlı gökyüzü öyle! Boş yer yok gökyüzünde. Her noktada bir yıldız var. Kiminin parlaklığı az, kiminin çok, kimi daha uzak, kimi daha yakın, kimi daha büyük, kimi daha küçük, sayısız yıldız var gökde. Bunlar görebildiklerimiz. Bilenlere sorarsanız, kitaplara, belgesellere bakarsanız, göreceksiniz ki ucu bucağı yok kâinâtın. Şimdi düşünün. Bizim üstünde bulunduğumuz küre, bu uçsuz bucaksız kâinât içinde ne ki, çölde bir kum tânesi bile değil. Koskoca yer küresi, bu âlemin içinde okyanusda bir damla bile sayılmayacağına göre, bizim durumumuz nedir acabâ? Hiç, değil mi?

İşte önce bunu bilmek lâzım, bu hiçliği idrâk etmek lâzım. Ancak bunu bildikden sonra yola çıkabilir insan, tarîkate girebilir, seyr u sülûke başlayabilir. Bunu bilmeyen kendisini bilmiyor, tanımıyor demekdir. Kendisini bilmeyen de, Allah'ı bilemez ve bulamaz. "Men arefe nefseh fe kad arefe rabbeh" hakîkatinin ilk mertebesidir bu.

Listeye geri dön