15 Ağustos 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Cenâb-ı Hakk, bazı zevâta kerâmet ihsân u inâyet buyurmuşdur. Hele bâhusûs îmânı gür olanlara yani îmânının nûru. Sünnî i'tikâdında îmân ziyâdeleşmez, noksanlaşmaz, îmânın nûru ziyâde ve noksanlaşır. Îmânın nûru gür olan mü'minler, Resûlullah onlar hakkında, "ittekû firâsete'l-mü'mini fe innehû yenzuru bi nûrillah" buyurmuşlar. Yani, "Mü'minin nazarından korkunuz, zîrâ ferâsetli bir nazardır, Hakk nazarıdır, bakdığı vakitde görür" diyor.
Kerâmetin ibtidâsı, keşf-i kubûrdur, insan kabirlere vâkıf olur, kabrirler esrârına, nihâyeti, keşf-i kulûbdur. Ama hiç bir zaman "Ben kerâmet sâhibi olacağım" diye Allah'a ibâdet ve tâatda bulunmamalıdır. Bu bir hatâdır. Allah bizden kerâmet istemez, Allah bizden istikâmet ister, kulluk ister, abdiyyet ister. Kim ki Allah'a kul olur, müstakîm olur, Allah der, îmânında durur, Allah o kimsenin başına kerâmet tacını koyar. Yoksa ne cennet için ne cehennem için Allah'a ibâdet, ne cenneti ümîd ederek ne nârdan korkarak. Hakk'dan kork. Hakk rızâsına tâlib ol. Evvelâ sen Allah'dan râzı ol, sonra Allah rızâsını bekle. Hâlinden şikâyetçiysen Allah'dan râzı değilsin. Evvelâ Allah'dan râzı ol, sonra Allah rızâsını iste, Allah senden râzı oldukdan sonra, sekiz cennetin derecâtını, cennetin yüz derecâtı vardır, yüz derecâtı sana ikrâm u ihsân u inâyet buyurur.