12 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Müellifin adı, Ali'dir. Yaşadığı yerlere nisbetle Cüllâbî, Gaznevî ve Hucvirî lakablarıyla anılmış. Bu zât 11. asır ricâlinden olup, Gazne'de dünyâya gelmişdir. Babası da bir sôfî olduğu için çocuk yaşda tasavvufla tanışmış, bir çok seyahatler yapmış, pek çok sôfî ile tanışmış, bu seyahatlerde kendilerine sôfî süsü veren bir takım sahtekârlara da rastlamış ve uzun yılların bilgi ve tecrübesi ile bu kıymetli eseri kaleme almışdır. Kendi beyânından anlaşıldığına göre tasavvuf üzerine başka eserleri de vardır ama maalesef onların hepsi kaybolmuşdur, elimizde kalan tek eseri budur.
Bu eser, daha önce tanıtımını yapdığımız Kuşeyrî Risâlesi'ne benzer, gerek muhtevâ gerek tertîb bakımından onu andırır. Yani tasavvufun mâhiyetini ve gerçek sôfîlerin ahvâlini anlatır. Eserin ilk bölümünde, tasavvufun esasları, ikinci bölümde meşhûr sôfîlerin hayâtı ve menkıbeleri, üçüncü bölümde, tasavvufî meşrebler, dördüncü bölümde, tasavvufî makâmlar ve ıstılâhlar yer alır. Nihâyet son bölümde de semâ', raks ve vecd meseleleri ele alınmışdır.
Eserin büyük bir kısmı sôfîlerin sözlerine ve hâllerine ayrılmışdır. Yani konuşan ve anlatan Hucvirî'den ziyâde büyük sôfîlerdir. Eserin kıymeti, her bahsin, her meselenin, hep büyük sôfîlerin sözleriyle ve yaşayışlarıyla açıklanmış olmasından ileri gelir. Bir misâl verelim. Müellif velâyet bahsinde sözü yine sôfîlere bırakır ve bir yerde Cüneyd-i Bağdâdî Hazretlerinin şu sözünü aktarır :
Velînin sıfatlarından biri de korkusuz olmasıdır. Zîrâ korku, ilerde başa gelecek olan nâhôş bir şeyden çekinmek ve gelecekde elden kaçacak olan hoş bir şeyi ümîd etmekdir. Halbuki velî, ibnü'l-vaktdir. Onun geleceği yokdur ki, bir şeyden korkması bahiskonusu olsun. Onun korkusu olmadığı gibi recâsı da yokdur. Zîrâ recâ, husûle gelebilecek olan hoş bir şeyi veyâ zâil olabilecek olan nâhôş bir şeyi ümîd etmekdir. Bu ise vaktin ikinci parçasında yani gelecekde olur. Aynı şekilde velî mahzûn da olmaz. Çünkü hüzün vaktin katılığından ve bulanıklığından neşet eder. Rızâ gülistânında ve muvâfakat bağında olan bir kimsede hüzün olur mu? Nitekim Hakk Teâlâ, "اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ elâ inne evliyâallahi lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn" buyurmamış mıdır?
Eseri buna benzer iktibaslarla doludur. Bize göre eseri kıymetli kılan da budur. Zîrâ ilk sôfiler yazmaya pek rağbet etmemişlerdir. Onlar tasavvufu yazarak değil hâlleriyle anlatmışlardır. Bu yüzden onlardan nakledilen sözler ve onların yaşayışını gösteren menkıbeler çok kıymetlidir. Bizce, tasavvufun ne olduğunu anlamanın en iyi yolu da budur. Zîrâ tasavvuf hâl ilmidir, kâl ilmi değildir.
Tasavvuf sâf-ı dilden Hazret-i Allah'a dönmekdir
Tasavvuf ıstılâhâtı ile sanma öğünmekdir
Tasavvuf emr-i billâh ile dâim olmak elbetdir
Yalınız sanma elfâz u ibârât beğenmekdir