16 Şubat 2025 tarihinde yayınlanmıştır.
Nasreddin Hoca'nın kadılık günlerinde mahkemeye iki kişi gelmiş. Birbirlerinden şikâyetçi olmuşlar. Hoca önce birini dinlemiş, ona haklısın demiş. Sonra diğer adamı dinlemiş ona da haklısın demiş. İçeriden konuşmaları duyan karısı, "Hoca, bu nasıl iş, iki tarafa da haklısın denir mi!" deyince, Hoca "Hanım sen de haklısın" demiş.
Bu bize basit bir hikâye gibi geliyor ama aslında çok büyük bir ders var bunda. Öyle hâller olur ki, birbirine muhâlif olan, muârız olan tarafların her biri kendisince haklı olabilir. Her iş akılla, mantıkla olmaz. Her meselenin tek bir yönü yokdur. Her suâlin tek bir cevâbı olmadığı gibi. Renkler ak ve karadan ibâret değildir. Bir şey ya yanlış ya doğru olmak zorunda da değildir. Düşünelim meselâ, baba oğluna "Ders çalış, oyun oynama" diyor, çocuk, "Arkadaşlarım oynuyor, ben niye oyundan mahrûm kalayım" diyor. İki taraf da haklı, iki taraf da kendince doğru olanı yapıyor. Bunun gibi sayısız misâl vermek mümkün. Hanım diyor ki, "Gezmeye gidelim", kocası diyor ki, "Yorgunum, evde oturalım". Kadıncağızın canı çıkmış evi işi yapmakdan, evde bunalmış, biraz hava almak, gezmek istiyor. Hakkı değil mi bu? Elbette hakkı. Adam da bütün hafta işe güce koşturmuş, yorgun, istirahat etmek istiyor. O da haklı. Demek ki birbirine aykırı gibi duran isteklerin, davranışların, tutumların hepsi de doğru olabilir, haklı olabilir.
Kavgaların, sürtüşmelerin, itişme ve kakışmaların çoğu bu hakîkati gözardı etmekden kaynaklanıyor. Halbuki, biraz düşünsek, göreceğiz ki, bize muârız olan, bizim fikrimizi beğenmeyen, bize karşı gelen kişi çoğu zaman kendisince haklıdır. Onunla çekişmemize, cedelleşmemize hiç lüzûm yokdur. "Haklısın" desek, ona hak versek, hiç mesele kalmayacak. Bunu idrâk eden kişi, hem kendisi rahat eder, huzûr bulur, hem karşısındakini rahat etdirir, huzûr verir. Kimseyi üzmez, kimseyi kırmaz, herkese hüsn-i muâmele eder ve dâimâ müsâmaha ile hareket eder. Hattâ nefsine ağır gelse de muhâtabının arzusu yönünde hareket eder, fedâkârlıkda bulunur. Bu bir fazîletdir çünkü. Hâsılı, mesele, kim haklı kim haksız meselesi değildir çoğu zaman.
Dikkat ederseniz, fıkranın sonunda da ayrı bir ders var. Hoca iki tarafa da hak verdiği için itiraz eden hanımına, "Hanım sen de haklısın" diyor, ona da hak veriyor, onu da reddetmiyor. Ne büyük olgunlukdur bu! Biz cedelleşmekden, muhâlefet etmekden, sürtüşmekden kaçındıkça, ille de ihtilaf çıksın diyen insanlar hep olacakdır. Bunlara da aynı tarzda yaklaşmak lâzım. O zaman mesele kalmaz.