4 Haziran 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Zâhidin biri büyük bir gölde kayıkla karşıya geçerken bir ses duyar. Önce ne olduğunu anlayamaz, kulak kesilir, bakar ki bu zikir sesidir ama telaffuz hatâlı, esmâyı yanlış okuyor kim okuyorsa. İçinden der ki, "Gideyim şu câhil adama doğrusunu öğreteyim". Sesin geldiği tarafa doğru gider, küçük bir ada çıkar karşısına. Orada bir dervîş görür, adamcağız durmadan zikrediyor. Zâhid adama selâm verir ve der ki, "Sen yanlış zikrediyorsun, öyle söylenmez o. Ben sana doğrusunu öğreteyim". Adamcağız, "Hay Allah râzı olsun sizden, minnettar olurum" der. Zâhid harflerin nasıl telaffuz edileceğini teker teker gösterir, "işte böyle okuyacaksın" der. Adamcağız bir kaç defa zâhidin talîm etdiği gibi okur esmâyı. "Oldu mu efendim, yapabildim mi?" der. "Tamam" der zâhid, "bundan sonra dikkat et, yanlış okuma sakın" der ve kayığına biner gider. Adadan biraz uzaklaşınca, yine eskisi gibi okuduğunu işitir dervîşin. "Ulan herife daha yeni öğrettik, gene eskiye döndü, ne ahmak adamlar var" diye içinden geçirirken, bir de ne görsün! Adadaki dervîş, su üzerinden koşarak ona doğru geliyor! "Aman efendim" der dervîş, "ben çok câhil bir adamım, siz daha demin öğrettiniz ama ben unuttum, neydi bunun doğrusu" der demez, zâhid, hatâsını anlar, utanır ve der ki, "Senin zikrin doğru, hatâlı olan benim".
Bugün de çok var bu zâhidlerden. Onlar hep lafza, şekle, zâhire kıymet veriyorlar. Zannediyorlar ki iş bunlarda. Halbuki Allah bunlara kıymet vermiyor, bunlara bakmıyor Allah, kalbe bakıyor. İş muhabbetde, ihlâsda, samîmiyyetde, teslîmiyyetde. Nice ümmî kulları var Allah'ın, belki telaffuzları bozuk, mahrec-i hurufâtı bilmiyorlar, tecvid kâidelerinden haberleri yok ama Allah katındaki dereceleri çok büyük. Nice âlimler var, okuyuşları mükemmel, bilgileri de tam ama Allah katında bir değerleri yok. Çünkü ihlâsları yok, muhabbetleri yok, teslîmiyyetleri yok.