21 Eylül 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir zamanlar, kızgın demiri eliyle tutarak döğen bir demirci varmış. Kendisine bu kerâmete nasıl erdiğini sormuşlar. Demirci, bu kerâmete nasıl erişdiğini şöyle anlatmış :
Ben, gençliğimde Allahu Teâlâ'ya âsî bir kul idim. Bir gün, yardım istemek üzere güzel bir kadın yanıma geldi, "Çoluk, çocuk, günlerden beri açız. Kocam, çok hasta, kımıldamadan yatıyor. Bizler, senin mü'min kardeşleriniz, ne olursun bize yardım elini uzat ve bir kaç günlük bile olsa gözyaşlarımızı sil" dedi. Kadın fevkalade güzeldi. Onu gönlüm çekmiş, nefsim arzulamıştı. Olur dedim. Size yardım ederim ama bir şartla. Bana râm ol. "Ben evli ve nâmuslu bir kadınım" dedi. "Hem sen rûz-i cezâyı düşünmüyor musun? Allah'dan kork ve bana böyle bir teklifde bulunma" dedi. Zavallı kadın, ağlayarak dükkanımdan uzaklaşdı. Fakat birkaç saat sonra açlıkdan bitkin ve perîşân bir hâlde yine geldi. Nâçâr kaldığı anlaşılıyor ve bitkin bir hâlde bulunuyordu. Mahzûn ve mütevekkil, "Teklifine râzı oldum" dedi. "Ne yapacaksan yap fakat bize bir ekmek parası ver. Zîrâ çocuklarım ve kocam açlıkdan helâk olacaklar" dedi.
Kadını dükkanımın iç tarafındaki odama aldım. Yüzü sapsarı kesilmiş korku ve hicâbdan titriyordu. Nen var? dedim. Neden korkuyorsun? Burası kapalı ve emîn bir yerdir. Seni ve beni burada hiç kimse görmez. Kadın, hıçkırıklar arasında bana cevap verdi, "Nasıl gören olmaz!" dedi. "Ondan gizlenmek mümkün müdür? Seni ve beni gören, yarın yedi âdil şâhidi de rûz-i cezâda karşımıza dikecek ve ikimizi de mahkûm etdirecekdir". Bu sözlerinden hiç bir şey anlayamamışdım. Bön bön onun güzel yüzüne bakarak sordum, sen neler söylüyorsun? dedim. Bizi gören kim? Şâhid dediklerin kimler? Haydi, göster bana da bakayım, nerede onlar? Bu dört tarafı kapalı ve gözlerden uzak kuytu odada, bizi görebilecek ve aleyhimizde şâhidlik edecek kimlerdir?
Zavallı kadıncağız, gözyaşları arasında içini çekdi, "Hepsi, hepsi burada" diye inledi. "Senin ve benim üzerlerimize müekkel olan melekler, omuz başlarımızda değiller mi? Onlar, aleyhimizde şâhidlik etmeyecekler mi? Ben, o melekleri görüyorum. Senin, bana yapmayı düşündüğün kötülükden dolayı ağlaşıyorlar. Daha bir çok şâhidler de var. Üzerine basdığımız yer şâhid, senin ve benim uzuvlarımız şâhid, dillerimiz şâhid, kitâbımız şâhid, zaman şâhid, mekân şâhid, Hâlık-ı kevn ü mekân şâhid. Yetmez mi bu kadar şâhid?" dedi.
O korku ve titreme bir anda benim de içime düşdü. Artık, gerçeği anlamış ve ben de ağlamağa başlamışdım. Bu mübârek kadının hâlâ titreyen temiz ellerine sarıldım, sen benim dünyâ ve âhiret kız kardeşim ol dedim. Bir anda şekâvetim saâdete tebdîl olunmuş ve libâs-ı takvâyı giyivermişdim. Kadına, her ne ihtiyâcın olursa, çekinmeden bana gel, sana dâimâ yardıma âmâdeyim, dedim ve kendisine yetecek kadar para verdim. Duâ ve senâ ederek ayrılırken, "Allahu Teâlâ'nın nârı, dünyâda ve ukbâda seni yakmasın" dedi ve gitdi. İşte, o günden beri, ben kızgın demirleri elimle tutar ve gördüğünüz gibi yanmam. Hiç bir ateş bu dünyâda beni yakmaz, burada yakmadığına göre ukbâda da yakmayacağına îmânım var. O ma'sûm kadının duâsı berekâtiyle, Allahu Teâlâ, bana bu kerâmeti lutfeyledi.