7 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
KOCA MUSTÂPAŞA
Koca Mustâpaşa! Ücrâ ve fakîr İstanbul!
Tâ fetihden beri mü'min mütevekkil yoksul
Hüznü bir zevk edinenler yaşıyorlar burada
Kaldım onlarla bütün gün bu güzel rü'yâda
Öyle sinmiş bu vatan semtine milliyetimiz
Ki biziz hem görülen hem duyulan yalnız biz
Ma'nevî çerçeve beş yüz senedir hep berrak
Yaşıyanlar değil Allah'a gidenlerden uzak
Bir bahâr yağmuru yağmış da açılmış havayı
Hisseden kimse hakîkat sanıyor hülyâyı
Âhiret öyle yakın seyredilen manzarada
O kadar komşu ki dünyâya duvar yok arada
Geçer insan bir adım atsa birinden birine
Kavuşur karşıda kaybettiği bir sevdiğine
Serviliklerde sükûn yolda sükûn evde sükûn
Bu taraf sanki bu halkıyla ezelden meskûn
Bir afîf âile sessizliği var evlerde
Örtüyor farkı asâletle çekilmiş perde
Kaldırımsız daracık iğri sokak doğru sokak
Her geçildikçe basılmış ve düzelmiş toprak
Kuru ekmekle bayat peyniri lezzetle yiyen
Çeşmeden her su içerken "Şükür Allah'a" diyen
Yaşıyor sâde maîşetlerin en sâfında
Rûh esen kuytu mezarlıkların etrâfında
Bu vatandaş biraz ahşapla biraz kerpiçten
Yapabilmiş bu güzellikleri birkaç hiçten
Türk'ün âsûde mizâciyle Bizans'ın kederi
Karışıp mağrifet iklîmi edinmiş bu yeri
Şu fetih vak'ası, yâ Rab! Ne büyük mu'cizedir!
Her tecellîsini nakletmek uzundur bir bir
Bir tecellîsi fakat rûhu saatlerce sarar
Koca Mustâpaşa var câmii var semti de var
Elli yıl geçtiği günlerde büyük mu'cizeden
Hakk'dan ilhâm ile bir gün o güzel semte giden
Rum vezîr eski manastırda ederken secde
Kalbi çok dolduran îmân ile gelmiş vecde
Onu tek Tanrısının ma'bedi etmiş de hayâl
Vakfedip her neye mâlikse bütün mâl ü menâl
Bir fetih câmii yapmak dilemiş islâma
Sebeb olmuş bu eser yâd edilir bir nâma
Dört asırdır inerek câmie nûr üstüne nûr
Yerde bulmuş yaşıyanlar da ölenler de huzûr
Ona hâlâ gidilirken geçilir bir yoldan
Göze çarpar ölüm âyetleri sağdan soldan
Sarmaşıklar yazılar taşlar ağaçlar karışık
Hâfız Osman gibi hattatla gömülmüş bir ışık
Bu mezarlıkta siyah toprağı aydınlatıyor
Belli kabrinde o bir nûra sarılmış yatıyor
Gece şi'riyle sararken Koca Mustâpaşa'yı
Seyredenler görür Allah'a yakın dünyâyı
Yolda tek tük görünenler çekilir evlerine
Gece sessizliği semtin yayılır her yerine.
Bir ziyâretçi derin zevk alarak manzaradan,
Unutur semtine yollanmayı artık buradan
Gizli bir his bana hâtif gibi ihtâr ediyor
Çok yavaş yalnız içinden duyulan sesle diyor
"Gitme! Kal! Sen bu taraf halkına dost insansın
Onların meşrebi iklîmi ve ırkındansın
Gece her yerdeki efsûnlu sükûnundan iyi
Avutur gamlıyı teskîn eder endîşeliyi
Ne ledünnî gecedir! Tâ ağaran vakte kadar
Bir mücevher gibi Sünbül Sinân'ın rûhu yanar
Ne saâdet! Bu tarflarda her ülfetten uzak
Vatanın fâtihi cedlerle beraber yaşamak"
Geç vakit semtime döndüm Koca Mustâpaşa'dan
Kalbim ayrılmadı bir an o güzel rü'yâdan
Bu mu'ammâyı uzun boylu düşündüm de yine
Dikkatim hâdisenin vardı derinliklerine
Bu geniş ülkede binlerce latîf illerde
Nice yıl cedlerimiz kökleşerek bir yerde
Ma'nevî varlığının resmini çizmiş havaya
Ki bugün karşılaşan benzetiyor rü'yâya
Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan
Bahseder gerçi duyanlar bir onulmaz yaradan
Derler insanda derin bir yaradır köksüzlük
Budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük
Sızlatır bâzı saatler dayanılmaz bir acı
Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı
Rûh arar başka tesellî her esen rüzgârda
Ne yazık! Doğmuyoruz şimdi o topraklarda!
Yahyâ Kemâl Beyatlı