2 Şubat 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Oruç esnâsında sebbedilir, adam çekiştirilirse, yani adam eti yenilirse, o orucun manevî kıymeti kalmaz, farz yerini bulur ama orucun manevî kıymeti kalmaz, o oruçdan feyz alınmaz. Onun için insan oruca sâhib olmalıdır, bâhusûs diline sâhib olmalıdır. Gerçi insan her zaman diline sâhib olmalıdır ya. İnsanın selâmeti lisânını hıfz etmekledir.
Cenâb-ı Peygamber, "İki ete sâhib olun" diyor. Birisi iki bacak arasındaki ete, yani donuna, uçkuruna, birisi de iki dudak arasındaki ete. Allah insana dokuz gırtlak boğumu vermiş, sonra dili diş ve dudak kalesinin içine koymuş, sonra bir de irâde vermiş, yani dili irâde kalesinin içine koymuş. Dilin kendisi küçük, cürmü büyük yani cirmi küçük, cürmü büyük.
Malum ya, dil, adamı a'lâ-yı illîyyîne götürür, dil adamı esfel-i sâfilîne indirir. Sekiz cennetin kapısını açtırmak isteyen, bir tevhîdle cennetin kapısını açtırır, "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah". Bak bu dille oldu. Gene cehennemim yedi derekâtını açtırmak isteyen de, gene dille açtırır. Ne yapar? Bunu inkâr eder, "böyle şey olmaz" der, gene dille olmaz der, o vakit derekâta gider. Onun için evvelâ dile sâhib olmak lâzım.
Hattâ eski devirde terbiyeciler, rûh terbiyecileri, dil orucu verirlerdi, insanları konuşturmazlardı. Konuşma orucu verirlerdi. Konuşma orucu, yeme-içme orucundan müşküldür.
Meselâ Hazret-i Meryem, o gün konuşma orucu tutuyordu, oruçluydu, lisan orucuydu onunki. Bak, Allahu Teâlâ O'nun hakkında "فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ fe eşârat ileyh" diyor.Efendi Hazretlerinin burada atıfda bulundukları mesele, Hazret-i Meryem'in Hazret-i Îsâ'yı dünyâya getirdiği zaman, konuşma orucu tutması meselesidir. Sûre-i Meryem'deki "فَكُل۪ي وَاشْرَب۪ي وَقَرّ۪ي عَيْنًاۚ فَاِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ اَحَدًاۙ فَقُول۪ٓي اِنّ۪ي نَذَرْتُ لِلرَّحْمٰنِ صَوْمًا فَلَنْ اُكَلِّمَ الْيَوْمَ اِنْسِيًّاۚ" âyet-i kerîmesinde beyân olunduğu gibi, Hazret-i Meryem, Hazret-i Îsâ'yı dünyâya getirdiği vakit, bir müddet için insanlarla konuşmamakla emrolunmuşdu. Âyet-i kerîmede, Hazret-i Meryem'e hitâben, "Ye, iç, gözün aydın olsun, eğer insanlardan birini görürsen, 'Ben Rahmân'a bir oruç adadım. Onun için bugün hiç kimseyle konuşmayacağım' de" buyrulmuşdur. Hazret-i Meryem'i kucağında bir bebekle görenler, "Ey Meryem! Sen çok şaşılacak bir iş yapmışsın. Halbuki senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi" diyerek O'na çıkıştıkları zaman, Hazret-i Meryem onlara sözle cevap vermemiş, eliyle kucağındaki çocuğa yani Hazret-i İsâ'ya işâret etmişdi.
Bazı insanları konuşturmamak lâzım. Hem de hiç konuşturmamak lâzım, dilini kökünden kesmek lâzım. Bazen, keserler de, ateşden makasla, haberi olmadan. Onun için bazısının ağzına bakla koyarlar, bazısına da taş.
Seyyidinâ Ebâbekir Sıddîk radıyallahu anh Hazretleri ağzına taş koyarmış. Çok mühim konuştuğum söz. Seyyidinâ Ebâbekir Sıddîk ağzına taş koyarmış.Meclisdekilerden biri "Konuşmamak için mi?" diye sorunca Efendi Hazretleri şöyle buyurdular :
Yok, konuşacak ama ya hayır konuş ya sükût et. Ağzına geleni dersen, eline geleni yersen cehenneme gidersin. Ağzına koyarmış taşı, bir şey söyleyeceği vakit, "Bu konuşacağım sözün nihâyetinde Cenâb-ı Hakk'ı üzer miyim, sözüm Hakk Teâlâ'nın indinde mergûb mu olur, mahbûb mu olur yoksa matrûd mu olur?" diye düşünürmüş. Eğer söyleyeceği söz makbûl ise, taşı ağzından çıkarır konuşurlarmış. Seyyidinâ Ebâbekir Sıddîk. Bekir Ağa değil! Ebûbekir Sıddîk. Hani Allahu Teâlâ Kur`ân'da, "فِي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍ fî mak'adi sıdkin inde melîkin muktedir" diyor ya, "Muktedir olan melikin yanında mak'ad-ı sıdka ererler" diyor, işte o makâma yükselmiş olan zât. En yüksek makâm, sıddîkiyyet.