Kul Haklarını Umursamayan Müslümanlar

6 Haziran 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz
Dînimizin ahkâmı iki kısma ayrılmışdır, biri hukûkullah yani ibâdetler, diğeri ise hukûk-i ibâd yani kul haklarıdır. Bütün şerî ilimler ve bâhusûs fıkıh ilmi bu iki esas üzerine kurulmuşdur. Fakat ne acâibdir ki, halka vaaz u nasîhatda bulunan hocaefendiler, hep ibâdetlerden bahsediyorlar ama kul haklarına pek temas etmiyorlar. Üstelik ibâdetlerin de hep şeklinden ve zâhirinden bahsediyorlar ama özünden ve ma'nâsından hiç bahsetmiyorlar. Halbuki ibâdetlerden maksad da, nefsi ıslâh etmek ve ahlâkı güzelleştirmek ve iyi insan olmakdır. İyi insan olmakdan maksad da insanlara zulmetmemek, en azından âdilâne hareket etmek, hattâ bunun da ötesine geçip herkese iyilikde ve ihsânda bulunmakdır. Allah'ın kullarından istediği budur.

Bazı hocaefendiler işi daha da ileri götürüyorlar, sanki karşılarında imam, hoca ya da müftü olarak yetiştirilecek talebeler varmış gibi fıkhî meselelerden, ictihadlardan bahsediyorlar, teferruat kabîlinden bir takım malûmâtdan dem vuruyorlar. Halbuki halka bunları anlatmanın bir lüzûmu yokdur, bunlar ilim ehlinin öğrenmesi gereken meselelerdir. Halka asıl lâzım olan, en az ibâdetler kadar önemli olan, hattâ dikkat edilmediği takdirde ibâdetlerin sevâbını yok ettiği için, yerine göre ibâdetlerden bile daha önemli olan hukûk-i ibâd yani kul hakları, hak ve hukûka riâyet meseleleri ve güzel ahlâkdır.

Cenâb-ı Hakk Kur`ân'-ı Kerîm'de Mâûn Sûresinde, "Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından gâfildir, gösterişçidir ve fukarâya yardım etmezler" buyuruyor. Sûre-i celîlenin baş tarafında da "Görmedin mi o dinî yalanlayanı? O ki yetîmi itip kakar, yoksulu doyurmaya önayak olmaz" buyuruyor. Demek ki namazı şeklen kılmak kâfî gelmiyor. Namaz kıldığı halde merhamet sâhibi olmayan kimse namazından bir hayır da görmüyor. Çünkü sözüyle fiili birbirine uymamış oluyor, içi başka dışı başka oluyor. Yani hâliyle dîni yalanlamış oluyor. Bundan daha büyük bir ders, bundan daha tesirli bir îkâz olabilir mi?

Kur`ân-ı Kerîm'e şöyle bir bakılırsa görülecekdir ki, Cenâb-ı Hakk, hep hak ve hukûka riâyeti emretmekde ve bunun gereği olan güzel ahlâkı beyân etmekdedir. Kur`ân-ı Kerîm'de başdan sona kadar hep adâletden, merhametden, şefkatden, akrabâya ikrâmdan, fukarâya yardımdan, yetîmi korumakdan, düşkünlere sâhib çıkmakdan, doğrulukdan, dürüstlükden, herkesin hakkına hukûkuna riâyetden bahsedilmişdir. İbâdetler hakkındaki âyetlerde bile çoğu zaman bu hususlara dikkat çekilmişdir. Namazdan sonra hep zekâtdan, sadakadan bahsedilmesi gibi.

Bunun hikmetlerinden biri şudur ki, ibâdetler zamanlarla mukayyeddir ve muvakkatdir yani belli bir süre içindir. Meselâ namaz günde beş vakitdir. Farzı, vâcibi, sünneti hepsini toplasak kırk rekat namaz günde bir saat ya da en fazla bir buçuk saat sürer. Halbuki gün yirmi dört saatdir. Kezâ oruç da muvakkatdir, hepi topu senede bir aydır. Halbuki sene on iki aydır. Yine İslâm'ın beş şartından biri olan hac, ömürde bir defadır. O da mâlî gücü olanlar içindir, fukarâ için farz değildir. Diğer ibâdetler de bunlara kıyâs edilebilir. 

Diğer tarafdan, her insan gününün tamâmında, senenin her gününde, ömrünün her ânında sürekli diğer insanlara temas etmekde ve onlarla türlü türlü münâsebetler kurmakdadır. Bu münâsebetlerin hepsi de insana bir takım mesûliyyetler yüklemekdedir. Zâten kul hakları dediğimiz şeyler de bu mesûliyyetlerdir. Kul hakları, hayâtın her alanında karşımıza çıkan ve her an mesûl olduğumuz bir takım vecîbeler olduğu için bunlara çok ama çok dikkat etmek lâzımdır. Halbuki bizim bunları pek umursadığımız yokdur. İbadetlerini hiç aksatmadığı halde, kul haklarına dikkat etmeyen müslümanlar pek çokdur. En sofumuz bile kul haklarına pek dikkat etmemekde, Allah'a ibâdet etmekle cenneti garantilediğini zannetmekdedir. Meselâ yalandan, gıybetden, küfürden sakınmamakda, âh almakdan, kalb kırmakdan çekinmemekde, dövmekden, sövmekden utanmamakda, başkasının hakkını çiğnemekden, insanlara zarar vermekden, eziyet cefâ etmekden hiç hayâ etmemekdedir. Zâten ahvâlimiz böyle olduğu içindir ki iki yakamız hiç biraraya gelmemekde, yapılan ibâdetlerden de bir fayda hâsıl olmamakdadır.

Hukûk-i ibâd çok geniş bir konudur, biz şimdilik kul haklarından bazılarını ana başlıklar hâlinde buraya kaydedelim. Nasîb olursa, ilerki günlerde bunları ayrı ayrı ele alır, îzâh etmeye çalışırız :
Yazımızı serlevhadaki hadîs-i şerîfin meâli ile bitirelim. Fahr-i Kâinât Efendimiz buyurmuşlardır ki, "Allah katında en makbûl amel, vaktinde kılanan namazdır, sonra ana-babaya ihsân, sonra cihâddır". Dikkat ederseniz makbîliyyet sıralamasında, namazın hemen arkasından ana-babaya ihsân gelmişdir. Yalnız bu hadîs-i şerîf bile, bize kul haklarının ne kadar önemli olduğunu göstermeye kâfîdir.

Hayâ gitmiş edeb bitmiş kemâlâtdan münezzehdir
Neden ehl-i îmân olsun derûnunda ki gayret yok
Mürüvvet merhamet yoksa derûn-i nâsda ey Lutfî
Yakarlar birbirin âteş-i zulm ile selâmet yok
Listeye geri dön