20 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Kur`ân kalbe inmişdir ve o, kelâm-ı ilâhî olduğu için Allah'dan ayrılmayan ilâhî bir sıfatdır. Bu yüzden onu Allah'dan başkasının indirmesi mümkün değildir. Hakk Teâlâ, mü'min kulunun kalbinin, kendisini sığdırdığını söylemişdir. Öyleyse Kur`ân'ın bir mü'minin kalbine inmesi, Hakk'ın o kalbe inmesi demekdir. Böylelikle Hakk, o kulu sırrından sırrına konuşturur. Sôfîlerin "Kalbim, vâsıta olmaksızın Rabbimden bana haber verdi ki" derken kasd ettikleri budur.
Kur`ân okuyan kişi, kelâm birbirini takip eden sözlerden meydana geldiği için, "tâlî" diye isimlendirilmişdir. Kur`ân'ın bu husûsiyyeti, iki bitiş harfiyle onun hakkında hüküm vermeyi gerektirir. Bu iki harf, "min/den-dan" ve "ilâ/e-a"dır. Yani Kur`ân Hakk'dan kula iner. Kalb en yüksek âlemden, dil ise an aşağı âlemdendir. Hakk'ın menzili kulun kalbidir ve konuşan O'dur. Hakk kalbde bir hakîkat olarak bulunurken harfler ise dil âlemindendir. Dil, âyetleri tafsîl eder yani onları parçalayarak okur. Bu yüzden de Kur`ân okuyan insan, dili bakımından "okuyucu/tâlî" diye isimlendirilir çünkü indirleni tafsîl etmekdedir.
İndirilmiş kitâb ve sâhifeler arasında Kur`ân ne ise, âlemde de insân odur. Diğer bir ifâdeyle Kur`ân diğer bütün semâvî kitâbların toplamı, insân da âlemin toplamıdır. Öyleyse Kur`ân ve insân ikiz kardeşdir. Tabii burada insandan maksadımız insân-ı kâmildir. Bu durum, Kur`ân'ın bütün cihetlerinden ve nisbetlerinden birden indirildiği Peygamber aleyhisselâm hakkında böyledir. O'nun vârislerine ise Kur`ân omuzları arasından indirilir ve sadırlarına yerleştirilir. İşte kâmil vârislik budur.