19 Mayıs 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Malûm ya, İslâm'ın özü, esâsı tevhîddir. Tevhîd, Hakk'ın birliğini ikrâr ve tasdîk etmek demekdir. Tevhîdin zıddı şirkdir. Öyleyse tevhîd, şirkden berî olmakdır da diyebiliriz.
Tevhîd, "lâ ilâhe illallah" kelime-i tayyibesi ile ifâde edilir, buna Kelime-i Tevhîd denir. Kur`ân-ı Kerîm, insanları tevhîde davet maksadıyla gönderildiği için, başdan sona tevhîd ile doludur. Ne var ki, Kur`ân'daki tevhîd ifâdeleri Kelime-i Tevhîd'den ibâret değildir. Şöyle ki;
Meselâ Kur`ân-ı Kerîm'in en başındaki "اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ el-hamdülillahi rabbi'l-âlemîn" âyet-i celîlesi de bir tevhîd cümlesidir, Sûre-i Bakara'daki, "وَاِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ۟ ve ilâhüküm ilâhün vâhid lâ ilâhe illâ hüve'r-rahmânü'r-rahîm" âyeti de. Yine meselâ Sûre-i Âl-i İmrân'ın başındaki "اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ الْحَيُّ الْقَيُّومُۜ Allahu lâ ilâhe illâ hüve'l-hayyu'l-kayyûm" âyet-i kerîmesi bir tevhîd ifâdesidir, Sûre-i Haşr'daki "هُوَ اللّٰهُ الَّذ۪ي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّح۪يمُ Hüvellahüllezî lâ ilâhe illâ hû âlimü'l-gaybi ve'ş-şehâde hüve'r-rahmânü'r-rahîm" âyeti de.
Kur`ân'da ihsân lafzı da bazı yerlerde tevhîd ma'nâsınadır. Meselâ Sûre-i Rahmân'daki, "لْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ hel cezâül ihsâni ille'l-ihsân" âyet-i kerîmesinde ve Sûre-i Yûnus'daki, "لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا الْحُسْنٰى وَزِيَادَةٌۜ lillezîne âhsenû'l-husnâ ve ziyâde" âyet-i celîlesinde ihsân, tevhîde işâretdir. Bu âyetde "husnâ"dan murâd, cennet, "ziyâde"den murâd, cemâlullahı müşâhededir demişlerdir. Yine Sûre-i Zümer'deki, "اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ" âyet-i celîlesinde sözün güzelinden maksad kelime-i tevhîd'den başka bir şey değildir. Bu sebeble, kelime-i tevhîde, kelime-i ihsân da denilmişdir.
Bazı âyetlerde de şirkden sakındırmak sûretiyle tevhîde işâret edilmişdir. Meselâ Sûre-i Kehf'deki, "قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا" âyet-i celîlesi böyledir. Bu yüzden kelime-i tevhîde kelime-i ihlâs da denilmişdir.
Sûre-i Ra'd'daki, "لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّۜ lehû da'vetü'l-hakk" âyet-i kerîmesinde geçen "davet'ül-hakk" tabiri de kelime-i tevhîde işâret eder.
Sûre-i Hac'daki, "وَهُدُٓوا اِلَى الطَّيِّبِ مِنَ الْقَوْلِۗ ve hüdû ile't-tayyibi mine'l-kavl" âyetindeki "sözün en güzeli" tabiri de yine kelime-i tevhîde işâretdir. Malum ya kelime-i tevhîdin diğer bir adı da kelime-i tayyibedir. Bu tabir Sûre-i İbrâhim'deki şu âyetde de geçer : "اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ". Yine burada da "kelime-i tayyibe" tabiri, tevhîde işâretdir.
Yine Sûre-i İbrâhim'deki, "يُثَبِّتُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ" âyetinde de kelime-i tevhîd, "el-kavlü-'s-sâbit" yani "hiç değişmeyen söz" diye zikredilmişdir.
Yine Sûre-i Fetih'deki, "وَاَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوٰى ve elzemehüm kelimete'-t-takvâ" âyetinde de tevhîd, kelime-i takvâ olarak zikredilmişdir.
Yine Sûre-i Zuhruf'daki, "وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً ف۪ي عَقِبِه۪ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ" âyet-i celîlesinde geçen, "Kelimeten bâkiyeten" yani "bâkî kalan kelime" tabiri de kelime-i tevhîde işâretdir.
Yine bir başka âyetde de tevhîd, "kelimetullah-i ulyâ" yani "Allah'ın en yüce kelimesi" olarak zikredilmişdir. O âyet şudur : "اِلَّا تَنْصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّٰهُ اِذْ اَخْرَجَهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ثَانِيَ اثْنَيْنِ اِذْ هُمَا فِي الْغَارِ اِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِه۪ لَا تَحْزَنْ اِنَّ اللّٰهَ مَعَنَاۚ فَاَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلَيْهِ وَاَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَمْ تَرَوْهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا السُّفْلٰىۜ وَكَلِمَةُ اللّٰهِ هِيَ الْعُلْيَاۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ".
Diğer bir âyetde de tevhîd, "ahd" lafzı ile ifâde edilmişdir. O âyet şudur : "لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًاۢ". Nitekim "elestü bi rabbiküm" âyetinde de bu ahde yani tevhîde işâret vardır.
Kur`ân-ı Kerîm'de bir kaç yerde geçen, "Onlar ki rabbimiz Allah dediler ve istikâmet sâhibi oldular" meâlindeki "اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا" cümlesi de tevhîde işâretdir.
Yine Kur`ân-ı Kerîm'de bir kaç defa geçen, "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbîh eder" meâlindeki "سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ" ve emsâli, âyetler de hep tevhîde işâret eder.
Sûre-i Hadîd'deki, "لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ lehû mülkü's-semâvâti ve'l ard, yuhyî ve yümît ve hüve alâ külli şey'in kadîr" ve emsâli âyetlerde tevhîde delâlet eder.
Yine Sûre-i Hadîd'in baş tarafındaki, "هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ" âyet-i kerîmesi de kelime-i tevhîdin bir başka ifâdesidir.
Sûre-i Rahmân'daki, "كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ * وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ" âyetleri de tevhîdin bir diğer ifâdesidir.
Nihâyet, Sûre-i İhlas ki Kur`ân'ın üçte birine muâdil olduğu hadîs-i şerîf ile sâbitdir, başdan sona tevhîd ve marifetullah hakkındadır. "Allah birdir. Allah hiç bir şeye muhtâc değildir, her şey O'na muhtâcdır. O doğurmamışdır, doğurulmamışdır. O'nun hiç bir dengi de yokdur" meâlindeki bu sûre-i celîle, içinde tevhîdden başka bir şey olmayan müstesnâ bir sûre olduğu içindir ki ona ihlâs ismi verilmişdir.
Daha bunlar gibi pek çok misâl verilebilir. Zîrâ Kur`ân-ı Kerîm'de tevhîde işâret eden âyetler pek çokdur.