Kur`ân-ı Kerîm'de Muhabbet ve Aşk

8 Haziran 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Muhabbet
Lisânımıza "Muhabbet" olarak giren Arapça kelimenin aslı "ﻣﺤﺒّﺖ Mehabbet"dir ve "ﺣﺐّ Hubb" kökünden gelir. Bazıları lisânımıza da girmiş olan "ahbâb", "muhib", "mahbûb", "habîb" gibi bir çok müştakları olan bu kelimenin menşei hakkında çok şeyler söylenmişdir. Meselâ bir görüşe göre  "ﺣﺐّ Hubb", su ile dolu kaba verilen addır. Muhabbet de girdiği gönlü isti'lâ ettiği için bu isim verilmişdir. Diğer tarafdan nasıl ki bir kaba dökülen su o kabın şeklini alıyorsa, muhabbet de girdiği gönlün sâhibine göre şekil alır yani kiminde saf ve temiz bir aşk şeklinde, kiminde de behîmî arzular şeklinde görülür.

Muhabbetin farklı tezâhürleri olduğu gibi meyl, meveddet, iştiyak, aşk gibi bir çok dereceleri vardır. Bunları daha önceki yazılarımızdan birinde îzâh ettiğimiz için burada üstünde durmayacağız.

Muhabbet, Kur`ân-ı Kerîm'de de bir çok yerde geçer ve Cenâb-ı Hakk muhabbeti kendisine de izâfe etmişdir. Bazı âyetlerde sevdiklerini bazı âyetlerde de sevmediklerini zikretmişdir. Meselâ " إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ Allah muhsinleri sever", "إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ Allah tövbe edenleri sever", "فَإِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ Allah müttekîleri sever" gibi. Ya da "وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِمِينَ Allah zâlimleri sevmez", "وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ Allah müfsidleri sevmez", " إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ Allah müsrifleri sevmez" gibi. 

Muhabbetin ileri bir derecesi olan "AŞK", Kur'ân-ı Kerîm'de ibâre ile yer almadığı için bazı nâdânlar hep aşkullahdan bahseden ehlullaha dil uzatmışlar ve "Allah'ın Kur`ân'da zikretmediği bir şeyi siz nereden uyduruyorsunuz" diyerek ileri geri bir çok sözler söylemişlerdir. Bunlar Kur`ân'ın elfâzında kalmış bir takım câhillerdir ve düşünemezler ki meselâ "câmi" kelimesi Kur`ân'da geçmez, bunun yerine "mescid" lafzı vardır diye "câmi"yi red mi edeceğiz?
Halbuki "وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ" âyet-i kerîmesi gereğince Kur`ân-ı Kerîm'de her şey vardır. Fakat Kur`ân-ı Kerîm bir ansiklopedi olmadığı için her şey lafzen yani ibâre olarak beyân edilmemişdir. İbâre ile beyân edilmeyen hususlar işâret yoluyla beyân edilmişdir ki buna Tefsîr İlminde "dâll bi ibâretihî" tabir edilir ve bu da ayrı bir mucizedir.

Hâsıl-ı kelâm, Kur`ân'da aşk da vardır. Üstelik sadece ilâhi aşk değil mecâzî aşk da vardır. İlâhî aşka işâret eden âyet-i kerîmelerden biri Sûre-i Bakara'daki " وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ" âyetidir. Hubb, muhabbet demek olduğuna göre hubbun eşeddi, aşk demek olur. "وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْرِي نَفْسَهُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ /İnsanlardan öyleleri de vardır ki Allah için canını feda eder" âyet-i kerîmesi de Allah âşıklarına işâret eder. Aşkullaha ve Allah âşıklarına işâret eden başka âyet-i kerîmeler de vardır.

Mecâzî aşka gelince, Kur`ân-ı Kerîm'de zikredilen mecâzî aşk Yûsuf aleyhisselâma âşık olan Züleyhâ'nın aşkıdır. Sûre-i Yûsuf'daki "وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَن نَّفْسِهِ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ" âyet-i kerîmesinde Züleyhâ'nın aşkı "قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا" tabiriyle beyân olunmuşdur. Bu tabirin lisânımızdaki karşılığı "Sevdâ bağrını delmiş" ya da "Kara sevdâya düşmüş" olabilir. Âyet-i kerîmenin sonundaki "إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ Biz onu büsbütün aklını yitirmiş görüyoruz" ibâresi de aşkından deliye dönmüş bir insanı tarif etmekdedir. Bu da, aşkın, en ileri derecede yani cünûn derecesinde olduğuna işâret eder. Nitekim bu aşk hikâyesi yüzyıllar boyu yazılmış ve söylenmiş, şâirlerin sayısız şiirlerine konu olmuş ve "Yûsuf ile Züleyhâ" tıpkı Leylâ ile Mecnûn gibi dilden dile dolaşan bir destân-ı aşk olmuşdur.


Âşık oldum tâ ezel bir Yûsuf-i Ken'ân'a ben
Minnet etmem dü cihân cânân için bîr câna ben
Listeye geri dön