6 Temmuz 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, Kur`ân-ı Kerîm'e dâir bir hutbelerinde buyurdular ki :
Bu, kelâmullahdır. Kim buna sarılırsa, kim buna tutunursa, bu bir ip gibidir, Allah'ın ipi gibidir, Allah bunu sarkıtmış bu âleme. Bu âlem gurbet âlemidir, vatan-ı aslînden buraya garîb olarak geldin, sonra buradan döneceksin oraya. Allahu Teâlâ bir ip uzatmış, diyor ki, "Tutunun bu ipe". Bu ipin bir ucu Hakk Teâlâ'nın yed-i kudretinde. Bu ipden murâdımız, Kur`ân-ı Mübîn. Kim tutunursa Kur`ân'a, kim ki amellerini ihlâsa çevirirse, kim tutunursa, mutlakâ necâta erer. Ama bunun manâsı kitâbullahın mücerred kağıdına, kabuğuna, yazısına hürmet değildir, ahkâmına hürmet. Allah'ın yap dediğini yapacaksın, yapma dediğini, yasakladığını yapmayacaksın.
Bak, kağıdına dahi hürmet edene Allah ne mükâfât vermiş? Onu da söyleyivereyim sana. Çünkü senin ve benim ceddimizin başına gelmiş bu hâdise. Kağıdına yalnız, mücerred kağıdına, yazısına.
Sultan Osman, Şeyh Edebali Hazretlerinin evinde kalmış, misâfir olarak. İyi dinle! Kulağına benden yana ver! Osman Bey, o vakit daha sultan değil. Şeyhi ziyârete gelmişdi, Şeyh Edebali Hazretlerini. O gece sohbet uzadı. Sohbet uzamış biraz ve Osman Bey orada kalmak ihtiyâcı olmuş ve Şeyh'in evinde kalmış. Kendisine yatak sermişler. Odaya girmiş, bir de bakmış, duvarda Kur`ân-ı Kerîm asılı. Malûm-i ihsânınız, Kur`ân-ı Kerîm'i dâimâ göbekden yukarda tutmak lâzım, hürmeten. Yani kağıdını, kabını, yazısını. Duvara asılı. Her müslümanın evinde bir Kur`ân-ı Kerîm olması lâzımdır. Bereketdir.
Bak bir müjde daha vereceğim sana. "Ben okumasını bilmiyorum Efendi". Okumasını bilmesen de evinde bir Kur`ân-ı Kerîm bulundur. Allah'ın kitâbı, mektûb-i rabbânî. Bilmiyorsan, aç sayfalarına bak, Allah ziyâret sevâbı verir. Kur`ân'a bakan gözler yanmaz, yüzler yanmaz. Kur`ân'a bakan yüzler. Sayfalarına bak, gene sevâb alırsın. Cenâb-ı Hakk'dan ziyâret sevâbı alırsın. Tabii okuması lâzım bir adamın. Ayıp, çok ayıp! Çok ihtiyâcımız var okumaya. Yalnız okumaya değil anlamaya da. Okuyan çok, anlayan az. Bakan çok, gören az.
Görünce Kur`ân-ı Kerîm'i yatamamış Osman Bey, sabaha kadar Kur`ân'ın karşısında hürmeten ayakda durmuş, kıyâmda. Sabahleyin kapıyı vurmuşlar, "geliyorum" demiş, namaza. Gelmiş namazı kılmışlar. Hizmet gören dervişlerden birisi odaya girmiş, bakmış ki yatak hiç bozulmamış yani yatağa hiç yatılmamış. Gelmiş Şeyh Edebali Hazretlerine söylemiş, demiş ki, "Osman Bey yatakda hiç yatmamış, yatak hiç bozulmamış" demiş. Sabah sohbetinde sormuş, "Osman Bey, yatakda bir çirkinlik mi gördün, bir kirlilik mi vardı, yatmadın" demiş. "Hâşâ şeyhim" demiş, "Duvarda Allah'ın kelâmı asılıydı, ben Allah'ın kelâmına karşı ayağımı uzatamam" demiş. "Bizim cedlerimiz bize böyle talîm etdiler, biz böyle biliyoruz hürmeti" demiş. "Peki" demiş, başka bir odaya götürmüşler, biraz yatmış bir rüya görmüş. Senin ceddinden bahsediyorum sana. Rüyâsında göğsünden bir ağaç çıkmış, çınar ağacı, semâya yükselmiş, sonra dallarını şarka ve garba uzatmış, şimâle ve cenûba, kuzeye, güneye, doğuya, batıya yani. O ağacın dalları altına nehirler, şehirler, vilâyetler, renk renk insanlar, türlü türlü dinlere sâlik adamlar girmişler.
Böyle bir ma'nâ görmüş. Sonra uyanmış. Uyandıkdan sonra, demiş ki Şeyh'e, "Bir ma'nâ gördüm Efendi Hazretleri". "Anlat bakalım, rabbi yessir velâ tu'assir rabbi temmim bil hayr, hayrun lenâ, şerrun li a'dâinâ". "Mesele böyle böyle" demiş, "göğsümden bir ağaç çıkdı, şimâli, cenûbu, şarkı, garbı her tarafı kapladı, altına aldı. Renk renk insanlar, kıyâfet kıyâfet insanlar, nehirler, şehirler, vilâyetler, köyler, denizler, deryâlar". Şeyh, tebessüm etmiş demiş ki, "Osman Bey, bu rüyâ bedava tabir olunmaz" demiş, "benim kerîmemi taht-ı nikâhınıza alırsanız, bu iş tahakkuk eder" demiş. Ceffe'l-kalem böyle. O da demiş ki, "Mâdem bizi lâyık gördünüz, biz de kabûl etdik" demiş. "Müjde veriyorum, sen bir devlet kuracaksın, benim dervişlerimi ben sana vereceğim, senin askerin olacak, şarkı, garbı, şimâli, cenûbu taht-ı mahkûmiyyetine alacaksın. Bir pâdişah olacaksın ki, imparatorluk olacak senin pâdişahlığın" demiş Hazret-i Şeyh. Ve öyle olmuşdur. Neden? Kur`ân'a yapdığı hürmetden. Kur`ân'ın kağıdına, yaprağına.
www.muzafferozak.com