Elimize alıp okuduğumuz mushaf-ı şerîf, Kur`ân-ı sâmitdir yani Kur`ân'ın elfâzını tarif eden harfler ve kalıplardır. Asıl mushaf-ı şerîf, insândır. Böyle olmakla berâber, Allah kelâmı olması sebebiyle Kur`ân'ın cildine ve yazısına da hürmet etmekle mükellefiz. Bunun için Türkler, Kur`ân'a hürmet husûsunda Araplardan çok ileridir. Hiçbir Türk, Kur`ân'ı yere koymaz. Sarhoşu bile koymaz. Halbuki Araplar yere de koyuyorlar, yastık gibi üstüne de yatıyorlar. Bizde ise en fâsık, en günâhkâr bir adam, Kur`ân'a hürmetinden evinden çıkartır. Bilmeyen ayıplar ama aslında o fâsık adamın aklından geçen, "günâha girdiğim yerde Kur`ân bulunmasın ki hürmetsizlik etmiş olmayayım" düşüncesidir...
Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Bizde mazallah birisi Kur`ân'ı yere atsa, o adamı öldürmeye bile kalkarlar...Ben bir vakit dükkânın vitrinine Kur`ân'ı açarak koydum da kaç kişi bana çattı. "Abdestlisi var abdestsizi var, Kur`ân'ı niye açıp koyuyorsun?" dediler...Gerçi bunun câiz olduğunu bilmedikleri için çattılar ama ben yine de onlara kızmadım çünkü bunu Kur`ân'a hürmetlerinden dolayı yaptılar...
Allah'ın kelâmına ne kadar hürmet edersen o kadar yücelir ve yükselirsin...
Hazret-i Aşkî
Kur`ân'a hürmet, kalıbına ve ma'nâsına yönelik olmak üzere iki yönlüdür. Kur`ân'ın kalıbına hürmet etmek demek, yazısına, cildine gösterilen hürmetdir. Temiz tutmak, abdestsiz dokunmamak, belden aşağı seviyede tutmamak gibi...Okunduğu zaman susmak, huşû' ile dinlemek de böyledir. Okuyana, onu ezberleyip hâfız olan kişiye de hürmet etmek gerekir ki bu da yine Kur`ân'ın kalıbına hürmetdir. Kur`ân'ın ma'nâsına hürmet ise her şeyden önce Kur`ân'ın emirlerine riâyet etmek, nehiylerinden sakınmakla olur. Kur`ân'ı kârîler gibi okumasa da hâl dili ile okuyanlara hürmet etmek, elfâzını hıfz etmiş olmasa da ma'nâsını hıfz etmiş olanlara hürmet etmek Kur`ân'ın ma'nâsına hürmet etmekdir...Kur`ân'dan maksad insân-ı kâmil olduğu için evliyâullaha hürmet edenler Kur`ân'a hürmet etmiş olurlar... Kur`ân, Allah kelâmı olmak münâsebetiyle her iki yönden de hürmete lâyıkdır ancak hürmete elyak olan, kalıbından çok ma'nâsıdır. Hele sâdece kalıbına hürmet edip, ma'nâsına hürmet etmeyenler sanki Kur`ân ile alay etmiş gibi olurlar. En makbûl olanı ise, bir zamanlar ecdâdımızın yaptığı gibi, bu iki yönü birleştirmek yani hem kalıbına hem ma'nâsına hürmetde kusûr etmemekdir...
Efendi Hazretlerinin sohbetlerinden derleyerek yazdığımız aynı konudaki diğer bir yazıya da şu bağlantıdan erişebilirsiniz...