18 Aralık 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Büyük velîlerden Aynülkudât Hemedânî Hazretleri, Sûre-i Bakara'daki, "صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَۙ summun bükmün 'umyun fehüm lâ yerci'ûn" âyet-i kerîmesi hakkında buyuruyorlar ki :
"صُمٌّ Summun", sağırdırlar, duymazlar. Kur`ân'ı nasıl işitsinler? "بُكْمٌ Bükmün", dilsizdirler, Kur`ân'ı nasıl okusunlar? "عُمْيٌ Umyun", kördürler, Kur`ân âyetlerinin güzelliğini nasıl görsünler? Ebû Cehil fesâhat sâhibi olmasına rağmen Kur`ân'ı aslâ duyamadı. Zîra "Rabbini bilir", sırrının ortaya çıkması için "nefsini bilir" hakîkatinin gerçekleşmesi lâzımdır. Onlarda marifet-i nefs yok ki, marifetullah olsun. Onlar yabancıdırlar.
"Peki öyleyse Kur`ân'da Firavun, Kârun, Hâmân gibilerden niçin bahsediliyor?" dersen, ben de derim ki, Ebû Cehil bunları işitti ama bir şey anlamadı. Allah dostları ise bunlardan başka şeyler anladılar. Çünkü ma'şûkun hazzı, âşık için hem lutuf hem de kahır olur. Kim lutuf ile kahır arasında bir fark görürse, o ya lutfun ya da kahrın âşıkıdır, henüz ma'şûkun âşıkı değildir.
Söyler misin bana, sultânın lutuf ya da kahır çevgânıyla vurduğu top ne yapabilir? Topun irâdesi ne işe yarar? "وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ ve hamelnâhüm fi'l-berri ve'l-bahr" bu ma'nâya gelir. Bilir misin bu kara ve deniz hangisidir? "وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًاۙ ve men yettekıllâhe yec'âl lehû mahrecâ" her ikisine de aynadır. Yani onu beşeriyyetden çıkarıp rubûbiyyete ulaştırır demekdir. Bu itibarla kara, ubûdiyyet, deniz ise rubûbiyyetdir. "وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ ve razaknâhüm min tayyibât" ve "وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ ve yerzukhü min haysü lâ yahtesib" âyetleri onların gıdâsı olur. "Rabbimin yanında gecelerim, o beni yedirir, içirir" hadîs-i şerîfi bu makâma şâhidlik eder. Kim böyle bir mertebeye erişirse, onu top yaparlar, sultân, ulûhiyyet meydânında kendisine aşk ve muhabbet çevgânıyla vurur. O da her ân şöyle nidâ eder :