24 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Kur`ân-ı Kerîm'de pek çok yerinde mürşide işâret edilmişdir, biz en dikkat çekici olanları zikredelim :
Birincisi, Sûre-i Kehf'de beyân olunan Hızır ile Mûsâ kıssasıdır. Burada Mûsâ mürîde, Hızır ise mürşide işâretdir. Nitekim "قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا" âyet-i kerîmesinde rüşd tabiri geçiyor. Bu âyetin beyânına göre Hazret-i Mûsâ, Hızır'la karşılaşdığında ondan şu ricâda bulunuyor, "Beni irşâd etmen için sana tâbi olabilir miyim diyor. Dikkat ederseniz, âyetde hem rüşd tabiri var hem de ittibâ tabiri var. Mürşid demek, rüşd sâhibi, kemâl sâhibi demekdir. Yine mürşid kendisine tâbi olanı kemâle, rüşde erişdiren kişidir. Bu kıssa her yönüyle manidârdır ve uzun uzun tefsîr edilmesi lâzımdır ama biz şimdilik yalnız bir yönü üzerinde duracağız. Mûsâ aleyhisselam bir peygamber olduğu hâlde, Hızır'ın peşine düşmesi ne kadar dikkat çekicidir değil mi? Mûsâ nebî neden böyle yapmışdı? Çünkü Allah ona Hızır'ın kendisinde olmayan bir ilme sâhib olduğunu haber vermişdi. Hızır'ın Hakk'ın has kullarından biri olduğunu öğrenmişdi. Mûsâ'nın Hızır'ı bulacağım diye dere tepe yürüyerek pek çok zahmet çekmesi mürşide erişmek için ne kadar zahmet çekilirse çekilsin buna değeceğine işâret etmekdedir. Hızır'ın ona sen benimle berâberliğe sabredemezsin demesi, mürşide teslîmiyyetin kolay iş olmadığına, bu işin her babayiğidin harcı olmadığına işâret etmekdedir. Nitekim her hâdisede Mûsâ aleyhisselâmın Hızır'a itirazı da bunu teyid ediyor.
İkincisi, Mûsâ ile Şuayb aleyhisselâmın kıssasıdır. Burada da Şuayb nebi mürşide, Mûsâ mürîde işâretdir. Mûsâ aleyhisselâm, elinden çıkan bir kazâ sebebiyle, yakalanıp öldürülme tehlikesi altında Mısır'da gizlice çıkarak sığınacak bir yer ararken, Allah onun karşısına Şuayb nebîyi çıkarmışdı. Nefs-i emmâre canavarından yakasını kurtarmak isteyen kişinin de bir mürşide ilticâ etmesi lâzımdır. Şuayb aleyhisselamın ona belli bir müddet hizmet etme şartı koşması, seyr ü sülûk için dervîşin şeyhine hizmet etmesinin şart olduğuna işâretdir. Bu hizmet mâlen de olabilir, bedenen de olabilir, hem mâlen hem bedenen de olabilir.
Yine Îsâ aleyhisselâm ile havârîleri arasında da mürşid-mürîd münâsebeti vardır. Diğer peygamberlerin kıssalarında da mürşid-mürîd münâsebetlerine bir takım zarîf işâretler mevcûddur. Meselâ, Yûsuf, mürşidi mesâbesinde olan babası Yakub peygamberi oyun oynamak için terk etmeseydi başına onca belâ gelmezdi. Dünyâ hayâtı bir oyun ve eğlencedir. Mürşidi bırakıp kendini dünyâya kaptıran kişinin de Yûsuf gibi belâ kuyusuna düşmesi muhakkakdır. İsmâil aleyhisselâm hiç tereddüd etmeden başını babası Halîlullah'a teslîm etmişdi, ölümü göze almışdı. Halîlullah mürşid-i kâmil, İsmâil ise mürîd makâmındadır. İşte bir mürîd de mürşidine böyle teslîm olmalıdır ki menzil-i maksûduna tez vakitde erişebilsin.
Ey vuslata tâlib olan şartın akdemidir mürşid
Ey şevk ile râgıb olan aşkın süllemidir mürşid
Kalbi mürşidden ayıran iki cihân oldu husrân
Muhammed Ali’den gelen feyzin maksemidir mürşid