22 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Kıyâmet gününe kadar konuşulsa bile, bir âyetin dahî ma'nâsı bitmez. Allah öyle söylüyor. Yedi denizin suları mürekkeb, ağaçlar kalem, semâvât ve ard defter olsa, rûh sâhibi olan melekler ve insanlar ve cinniler de oturup Allah'ın kelimâtını yazsalar, mürekkebler tükenir, kalemler kırılır, yazanlar yorulur fakat kelimetullaha nihâyet yokdur. Onun için Kur`ân'ın tercümesini okursun ama, senin tercümede gördüğün, buradan bakıp güneşi gökyüzünde baklava tepsisi kadar görmene benzer. Güneş dünyâdan kaç milyon kat büyük? Ama sen bu kadar görüyorsun. İşte Kur`ân'ın tercümesi de bunun gibidir.
Bu nasîbe bağlı bir mes'eledir. Kur`ân-ı Kerîm'in bir zâhir ma'nâsı var, yedi bâtın ma'nâsı var. Bu insanlar için, insanların ekmeli olan velîler için ise yetmiş ma'nâsı, yedi yüz ma'nâsı, yedi bin ma'nâsı, yedi milyon ma'nâsı vardır. Bunu kafaya böyle koy. "Okuduk, bitti, tamam" filan değil. Ama her müfessir, yani Kur`ân'ı tefsîr eden, Allah ona ne nasîb verdiyse, o nasîb kadar öğrenmiş ve halka onu sunmuşdur. Herkes de nasîbi kadar almışdır. Meselâ ne gibi? Su içiyoruz, pınarda su bitmiyor ama bizim karnımız doyuyor. Yani nasîbimiz kadar içiyoruz, işte bunun gibi.