7 Aralık 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Bir kaç haftadır aynı âyet üzerinde duruyoruz ve ondan nasîbimiz kadar nasîbleniyoruz. Çünkü herkes, îmân, muhabbet ve takvâ isti'dâdı kadar âyetlerden müstefîd olabilir. İmânın nûru ne kadar gürse, Cenâb-ı Hakk sana o kadar âyetden lezzet ve şevk verir. Kur`ân-ı Mübîn'in baş tarafında öyle değil mi? Bak, "هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ hüden lil müttakîn" diyor Allah, "Biz müttakîlere hidâyet ederiz" diyor. Allah korkusu kimin kalbinde varsa, onlar Kur`ân'dan zevk duyarlar.
Fahr-i Risâlet'e nâzil olan Kur`ân'dan zevk duyan, derdine devâ, marazına şifâ bulan kimdir? Allah'dan korkandır. Kur`ân onlara söyler. Kalbi kara olursa, kalbinde haşyetullah bulunmazsa, o kimse, Kur`ân'dan zevk alamaz, lezzet duyamaz, Kur`ân'ı anlayamaz. Bunun misâllerini bir çok zaman bu hutbeden sizlere söylemiş idik. Nasîb meselesi. İşte nasîbin de şartları, îmânın nûrunun gürlüğü, Allah'a olan ittikâmız, Hakk korkusu, Allah'a olan muhabbetimiz ve sevgimiz. Bunun mikdârı neyse, Allahu Teâlâ, ona göre tecelliyâtda bulunur, bu esrâr-ı ilâhiyyenin mazhariyyetine sâhib bulunursun. Yok öyle olmazsa, anlamaz adam Kur`ân-ı Kerîm'i, okusa da anlamaz.
Hattâ bak, tefsîr okuyanlara bile hitâb ediyorum şimdi. Bir kerre oku, bir daha oku, ikinci sefer okuduğun vakit, başka şeyler göreceksin, başka şeyler anlayacaksın. Üçüncü sefer okursan, gene başka şeyler anlayacaksın. Birincide, ikincide anlamadığını anlarsın. Tilâvet-i Kur`ân ile, Allah'a muhabbet ile, ittikâ ile, Cenâb-ı Hakk insanların kalbine Kur`ân'daki bulunan esrâr-ı ilâhiyyenin zevkini ve neşesini verir.
Sen ve ben bir "kul hüvallah" okuruz yani Sûre-i İhlâs'ı, ama bir de Resûl'ün okuduğu İhlâs var. Elfazda, aynı elfâzı hepimiz beraber kullanırız. Bir de Ebûbekir Sıddîk Hazretlerinin okuduğu İhlâs var. Aynı, gene aynı İhlâs'ı okuruz. Cenâb-ı Sıddîk'in anladığı İhlâs var, senin ve benim anladığım İhlâs'ın ma'nâları var.
İşte bunun gibi, Allah'a ne kadar ittikân varsa yani Cenâb-ı Hakk'dan korkuyorsan...Bu korkmanın cinslerini, nevilerini söylemiş idik. Bir kısım halk var, Allahu Teâlâ Hazretlerinin ateşinden, cehennemin nârından korkar, cehennemim derekâtından korkar. Cehennemde olacak azâbı duyar, işitir, korkar. Bazısı var, "Rabbim Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bana kulum demezse benim hâlim nice olur" deri ondan korkar. "Ya Allah bana kulum demezse" der, ondan korkar. "Hani beni cennetine de alsa, bana kulum demese, benim cennet içinde makâmım nâr olur". Muhabbet ehli böyledir. İbtidâîler sopadan korkarlar, dayakdan korkarlar. İbtidâî olan kimse bir eve geldiği vakit, onu istemesen, yüzünü assan farkına varmaz o. Ona ancak onun anlayacağı, "Buradan kalk git, bir daha buraya gelme" dersen anlar. Ama ârif olanlara kaşını çatsan, biraz yüzünü assan, derhal bu zât bizi istemiyor gâliba huzûruna" der. Acaba anlatabildim mi?
www.muzafferozak.com