Kurban Bayramı ve Kurban Âdâbı - Hutbe - 31 Ağustos 1984

7 Temmuz 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Kurban

HUTBE

Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-kerîm.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَۜ * فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْۜ * اِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْاَبْتَرُ
İnnâ a'teynâke'l-kevser. Fe salli li rabbike venhar. İnne şânieke hüve'l-ebter.
Sadakallahü'l-azîm.

Okuduğum sûre-i celîle Sûre-i Kevser'dir. Hepimiz biliriz. Kur`ân-ı Celîl'in kısa sûrelerinden en kısa bir sûre fakat manâ bakımından gâyetle geniş, büyük bir manâya hâmil. Zîrâ Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme ikrâm olunan hayr-ı kesîrin burada zikredilmesidir.

Tabii biz hepimiz bunu ezbere biliyoruz, bu sûre-i celîleyi. Kur`ân'da mimsiz sûre hangi sûre derlerse, bu sûredir, mim harfi yokdur içerisinde. Gene havâssından bahsedelim, bazı hâssaları vardır sûrelerin. Sabah namazına kalkamayanlar, kulağını benden yana iyi ver, sabah namazına kalkamayanlar, bu sûre-i celîleyi yatarken okumalı. Zâten müslüman yatarken abdestli yatmalıdır. Sûre-i Bakara'nın sonunu okuyarak yatarsa bir müslüman, sabaha kadar Allahu Teâlâ Hazretlerine ibâdet etmiş sevâbı alır. Bu da "âmenerresûlü"dür. Bilirsiniz tabii. Elbet ki Allah'a îmân etdiniz, Peygamber'e ümmet oldunuz, Hazret-i Muhammed gibi bir nebiy-yi zîşâna, Kur`ân gibi bir kitâbımız var, tabii bu sûreyi ezberlemişsinizdir, Sûre-i Bakara'nın sonunu "âmenerresûlü"yü, değil mi?

Sevgilin, aşk-ı mecâzî ile sevdiğin bir kimse sana bir mektûb gönderse, o mektûbun da içindeki bulunan münderecâtı başka lisân ile yazılsa, bu mektûb da gece gelse sana, o mektûbu eline alır, kapı kapı dolaşırsın. Tercüme etdireyim, ne söylüyor diye. Allah'ı sevenler Kur`ân-ı Kerîm'in manâsına hep âşinâ olurlar böyle okurlar değil mi? Allah'ı, Peygamber'i sevenler. Allah'a inananlar yani.

Sûre-i Bakara'nın sonunu, "âmenerresûlü"yü okursa bir adam, sabaha kadar bu, o okuyan kimse sabaha kadar Cenâb-ı Hakk'a ibâdet etmiş sevâbını alır. Unutma sakın hâ! İhmâl de etme! Abdest al mutlakâ. Su bulamazsan teyemmüm edersin. Abdestsiz yatma.

Sûre-i Kevser'i de okuyan kimse, sabah namazına kalkamıyorsa, uyanamıyorsa eğer, okudukdan sonra desin ki, "Ey bu sûreye müekkel olan melâike, beni sabah namazına kaldırmazsan yevm-i kıyâmetde senden davâcıyım" desin, o melek gelir onu kaldırır sabah namazına. Ama kalkmalı. Kalkmazsan sonra atarlar yere adamı. Yatğından filan yani. Uyandırdı mı kalkmalı ayağa.

Hemen gözünü açdın mı, "Eûzübillahimineşşeytânirracîm Bismillahirrahmânirrahîm", ilk sözün bu olacak, "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlulullah". Bundan büyük bir kelime yok. Hakk'ın mîzânının sağ kefesini dolduracak olan bu kelime-i tayyibedir. Sekiz cennetin miftâhıdır. Yedi cehennemin kapısının kilididir. Bir daha okuyalım. "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlulullah". İlk sözün bu olacak.


Yine evlâdın olduysa çocuğuna evvelâ bu sözü talîm edeceksin. "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlulullah". Sakın çocuğa evvelâ küfür talîm etme, küfür, sebbetmeyi filan, sonra seni döver kendi evlâdın. Küçükken etdiği küfür senin hoşuna gider ama sonra büyüyünce biraz canını acıtır. Zâten mü'minler böyle bir şey yapmazlar. Mü'minler dâimâ evladlarını hakka götürürler, nûra götürürler, hidâyete götürürler, kötülüğe sevketmezler çocuklarını, evladlarını. Her efâlini, her a'zâsını Allah'a götürür evlâdının. Babanın bir vazîfesidir, yapmazsa âhiretde mesûl olur. Evlâdından kaçar, benden hak taleb edecek diye. Evlâdı ondan davâcı olur. Bunu indî konuşmuyoruz. Sakın hâ, böyle konuşduklarım, sakın, hiç birisi indî değil benim konuşduklarım. Esteîzübillah, "يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ*وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ * وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ yevme yefirru'l-mer'ü min ahîh, ve ümmihî ve ebîh, ve sâhibetihî ve benîh" âyet-i kerîmedir. Herkes yevm-i kıyâmetde birbirinden kaçacak, evlad babadan, baba evladdan, anne evladdan. Niye? Vazîfeler yerli yerince yapılmadıysa eğer, birbirinden davâcı olacaklar. Allah sonumuzu hayreyleye.

Ve bu sûre-i celîlenin de esrârı bu. Bir tânesi. Bir tânesi. Daha neler var böyle hâssalarından. Bir tânesini öğretdik.

Abdestsiz bir adam Kur`ân-ı Kerîm'i okuyabilir. Abdestiz demek cünüb değil yani. Namaz abdestsiz bir adam Kur`ân-ı Kerîm'i okuyabilir fakat eliyle tutamaz Kur`ân'ı. Cünübken, ne okuyabilir ne de eliyle tutabilir. Tabii bir müslümana cenâbet gezmek yakışmaz, hiç yakışmaz. Allah Kur`ân'da esteîzübillah, "ve in küntüm cünüben fe't-tahharû" buyuruyor ki, "cenâbet olduğunuz vakitde hemen yıkanınız" diyor, o "fe"-i takîbiyye. İçinizde Arapça bilenler vardır. "Fe"-i takîbiyye, "hemen yıkanınız" diyor Cenâb-ı Allah. Çünkü ölüm ne vakit gelecek belli değil, hiç zamânı vakti. Ansızın karşısına çıkar ölüm adamın.

Bir namaz kıldığın vakitde, "bu benim son namazım", öyle farzet. Bir daha namaza çıkmağa elinde senedin yok. "Bu Cuma son Cumam", "Bu bayram son bayramım", böyle diyeceksin yani böyle düşüneceksin. Hemen hâzır ol, eşyânı topla, yolcusun, yolcu. Eşyan hazır olsun, "Haydi" dediler mi, "Eyvallah" deyip yürüyeceksin. Bundan maksad bavulun filan değil, o dünyâ bavulları filan. Kimin hakkını aldınsa götür ver, helâllığını al, ibâdet ve tâatlı bulun. İbâdet ve tâatına güvenme, Allah'a güven yalnız. Bazı adam var, ibâdet ve tâatına güveniyor, neûzübillah, olmaz öyle şey. Allah'a güveneceksin, Allah'ın Rahmân, Rahîm, Kerîm sıfatlarına güveneceğiz, Allahu Teâlâ Hazretlerinin. Bir adam yüz bin sene namaz kılsa, alnı secdede delinse, dizleri de devenin ayakları gibi nasır tutsa böyle, bir kere göğe bakıp da güneşi gördüğünün hakkını Allah'a ödemiş olmaz.


Şimdi, bu sûre-i celîle, bayram olmak münâsebetiyle okudum bu sûre-i celîleyi. İslâm dîninde, elhamdülillah biz müslümanız, gene Allah'ın yanında da Allah'ın indinde de dîn, İslâm dînidir yalnız, başka dîn yok, öyle ilân etmiş Kur`ân-ı Kerîm, "اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠ inne'd-dîne indallahi'l-islâm, benim indimde dîn ancak islâm dînidir" diyor. Diğer bir âyet-i kerîmede, esteîzübillah, "وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ د۪ينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُۚ وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ve men yebtegi gayre'l-islâme dînen fe len yukbele minh, ve hüve fi'l-âhireti mine'l-hâsirîn". Her kim ki İslâm dîninden gayrı kendine dîn aradı, yol aradı, o adam hüsranda kaldı iki cihânda. Yol bu! Allah'a giden yol bu. Rızâ, rıdvân, cennet, cemâl yolu İslâm yolu. Allah'a teslîm ol, Hazret-i Muhammed'e tâbi ol, iki cihânda selâmet bul. Dünyâda belâlardan, âfetlerden, kazâlardan selâmet bul, âhiretde cehennem ateşinden kurtul.

İslâm'ın iki bayramı var. Birisi Ramazan Bayramı, bir gün. Üç gün yapıyoruz. O ilâveten, yağmur yağarsa, namaz kılınamaz diye üç gün. Ve bayram tebrikleri yetişmediğinden dolayı ictihâd etmiş ulemâ, üç güne çıkarmışlar. Bir gün Ramazan Bayramı, birinci gün. Onun için senede beş gün oruç tutmak haramdır. Dört gün Kurban Bayramında bir gün Ramazan Bayramında. Ondan gayrı oruç tutabilirsin. Yani Ramazan Bayramının ikinci günü, üçüncü günü oruç tutabilirsin. Çünkü bayram değildir. İki bayram var. Birisi Ramazan Bayramı, fitre ve yardım bayramı. Niye seviniyoruz, niye bayram yapıyoruz? Ramazan gitdi diye mi? Hayır. Günahlardan sıyrıldık, tertemiz olduk, Allah'a lâyık bir kul, Peygamber'e lâyık bir ümmet olduk. Onun için Cenâb-ı Hakk'a hamd ediyoruz, bayram yapıyoruz. Yoksa, "Ramazan gitdi, kurtulduk elhamdülillah" diye değil. İki. Hakk Teâlâ diyor ki, "Benim için yemediniz, bugün benim için yiyiniz, benim soframdan yiyiniz". Her gün O'nun sofrası açık zâten. Öyle bir sofra sermiş ki önümüze, kâfiri, mü'mini, münkiri, herkes o sofradan yiyor. Ama mü'minlere husûsî bir muamelesi var, mü'minlere, bize. Sebebi ne? Resûl-i Ekrem Hazret-i Muhammed'e bende olduğumuzdan dolayı. Bizim tövbelerimiz hemen kabûl olur.

Hemen dön, Allah'a rücû et. Zînâya yanaşma. Zîna eden kimsenin îmânı, gömlek sırtından çıkar gibi çıkar. Bütün ibâdetler habt olunur zinâda. Bu zina, göz zinâsı vardır, kulak zinası vardır, ağız zinâsı vardır, etek zinâsı vardır, el zinâsı vardır. Gözler de zinâ eder, bakarsın nazarla. Hem de göz zinâsı, etek zinâsından eşeddir daha şiddetlidir. Etek zinâsında hemen tatmin olursun ama göz zinâsında göz bakmaya doymaz çünkü. Onun için gözüne sâhib ol. Gözünün kapağı var. Sözlerim buradan girip buradan çıkmasın. Ya gözünü tathîr et, Hakk'ı gör. Hakk'ı görürsen o vakit başka şey göremezsin, Allah'dan gayrı. Gözünü temizlemeye çalış. Sakın hâ ibâdet ve tâatdan geri dönmeyiniz müslümanlar, çok pişman olacaksınız.

Sırası gelmişken söyleyeyim mi söylemeyeyim mi, neyse söyleyeceğim. Cemaatimizden birisi vardı, çok aksi bir adam, halk düşmanıydı yani insanları sevmez hiç. O kadar ona nasîhat etdim, senelerce benim peşimde dolaşdı, "Oğlum, halk düşmanı Hakk düşmanıdır. Halkın düşmanı, Hakk'ın düşmanıdır. Halka muhabbet, Allah'a muhabbetdir". Söyledik, dinletemedik. Gene o bildiğini yapdı. Hilkat iktizâsı. Çünkü akrep, sokmak için yaradılmış, yılan zehirlemek için yaradılmışdır. Bal arısı bal yapmak için, eşek arısı sokmak için halk olunmuşdur. Hepsinin birer vazîfesi vardır. Dünyâda vazîfesiz hiç bir şey yokdur. Yalnız Allah bizi eşek arısı yapmasın da bal arısı yapsın, petekleri dolduralım. Dün akşam rüyâda görmüşler, kezzap içirildiğini söylüyor, "kezzap içiriyorlar bana" diyor. Efendiler! Buradan girip buradan çıkmasın! Rüya hak ve gerçek. "Kezzap içiriliyorum" demiş "kezzap içiriyorlar bana" demiş.

Bir tâne daha vardı, o da benim yakınımdaydı, onda da bazı çirkin sözler vardı, lisânını temizlememişdi. Bunları ibret için söylüyorum. Bunu kitabdan söylemiyorum, gerçi bu da kitâbdır, bu konuşduğum. Zâten okuyabilirsen, seriyyeden süreyyâya kadar kitâbdır, risâledir. Yalnız kağıdın üzerine yazılan harfler değil kitâb, seriyyeden süreyyâya kadsar kitâbdır, âyetdir yani. Onu da bendeniz gördüm manâda, dilini kesmişlerdi onun da.

Kardeşim yolcuyuz, bak buraya geldik, hemen Cuma'yı kılıp gideceğiz şimdi, dağılacağız buradan. Bir şey al git buradan. Yatdın kalkdın onunla kalmasın iş yalnız. Kötü bir ahlâkını terket. Hacca gitdin, yedi taş atdın, nedir bunun manâsı? "Ne bileyim ben, Şeytan'ı taşladık". Şeytan sende. Rahmân da sende. Allah'ın sevmediği yedi sıfat vardır, o taşlarla remzedersin, İblis'in kafasına atarsın orada. O şeytânî sıfatları Şeytan'ın başına atmayınca adam olmazsın bir defa. İş savm u salât u hacc ile bitmez, insan kâmil olmalıdır.

İki bayramımız var. Dînî bayram. Bir de Cuma günleri bayramdır bizim için, Cuma günleri, yevm-i Cuma. Kur`ân'da koca bir sûre var, Sûre-i Cuma diye.

Kur`ân-ı Kerîm okumasını biliyor musun? Hemen okuyacaksın. "Benim saçıma sakalıma kır düşdü". Okuyacaksın! "Seksen yaşındayım". Okuyacaksın! Öğreneceksin! Çünkü sevgilimiz, Allah'ın sevgilisi, "utlübü'l-ilme mine'l-mehdi ile'l-lahdi" diyor, "beşikden mezara kadar ilmi tahsîl ediniz" diyor, "tâlib olunuz ilme" diyor. Sevgilimiz, Allah'ın sevgilisi, sebeb-i hilkat-i âlem, rahmeten-lil-âlemîn, Muhammed Mustafâ, semâda ve İncil'de Ahmed, dünyâda muhabbet, kıyâmet gününde Mahmûd, Hâmid, Hamîd, Livâ-yı Hamd'in sâhibi, Allah'ın sevgilisi öyle söylüyor. Öğreneceksin! Vaktini öldürme sakın hâ! Başladın okumaya da vefât etdin, şehîd olarak âhirete gidersin. İlim tahsîlinde ölenler şehîd olarak ölürler, o rütbeye ererler. Bak bak ne kadar güzel bir şey. Günde bir saatini versen Allah için on günde öğrenirsin. Bir şey değil.

Bir Sûre-i Cuma var. O gün içinde gizli bir sâat var, o sâate tesâdüf ettirebilirsen eğer, duâlar müsecâb olur hiç reddolunmaz. Hangi sâat? Bilmiyoruz, gizlemiş. Sevgilimiz gizlemiş. Mahbûb gizlemiş. Mabûd gizlemiş. Sevilmeye lâyık olan Allah gizlemiş. Hep bana ibâdet etsinler, beni zikretsinler diye. Görmüyor musun :


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نُودِيَ لِلصَّلٰوةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِ وَذَرُوا الْبَيْعَۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ * فَاِذَا قُضِيَتِ الصَّلٰوةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْاَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Yâ eyyühellezîne âmenû izâ nûdiye li's-salâti min yevmi'l-cumu'ati fes'av ilâ zikrillahi ve zeru'l-bey', zâliküm hayru'l-leküm in küntüm ta'lemûn. Fe izâ kudiyeti's-salâtü fenteşirû fi'l-ardi ve'btegû min fadlillahi vezkürullahe kesîran le'alleküm tüflihûn.

Namazdan sonra Allah'ı zikredeceksin dâimâ. Dilinde Allah'ın esmâsı, gönlünde Allah'ın muhabbeti olacak. Ne işin var senin kötü yerlerde öyle, ayaklarını çirkin yerlere götürüyorsun. Neden! Niçin! Seni kim zorladı oraya? Niçin Rabbini kırıyorsun! Niye Resûlullah'ı üzüyorsun! Ne hakkın var. Niye melekleri mahzûn ediyorsun? Niye sâlihleri kırıyorsun, sâlih Ümmet-i Muhammed'i? Nice gönüller var ki o gönüllere Allah tecellî etmiş, bir Allah tecellî etmiş o gönüllere. Allah mekândan münezzeh, Allah mekânların mekânı, zamânın hâlıkı, mekânın hâlıkı, mekânların mekânı Allah.

Cuma. Bayramımız. O gün temiz elbiseni giyeceksin, temiz giyineceksin, câmiye öyle geleceksin. Bu Allah'a karşı gösteriş için değil, mü'min kardeşlerine olan hürmetin, onlara karşı olan sevgin, onlara karşı olan saygın. Saymadan gelirsen eğer, eski, kötü kokulu elbiselerle, o vakit saymıyorsun demek ki Ümmet-i Muhammed'i. Onları incitdin mi Allah incinir sonra. Böyle anlayabildin mi İslâm'ı o vakit işin rengi değişecek.

Bir de kandil geceleri var. Allah bazı leyâle-i mübârekeyi, mübârek geceleri bize ihsân etmiş. Gene ayrıyeten mübârek günler var. Sonra millî bayramlarımız var, onlar ayrı. Onlar millî bayramlar, ben dînî bayramlardan bahsediyorum.

Şimdi, bu bir tânesi de bizim en mühim, ehemm-i mühim, İslâm'ın binâsından, temellerinden biri olan haccın îfâ edildiği bayram, Kurban Bayramı. Canını kurbân edenler, Allah için canını kurbâna getirenler, Allah için dünyâdan soyunup ihrâma bürünenler, ölmeden evvel kefene sarınanlar. Hacca gidiyorsun, o manâya yani. Tayâre tabut, ihrâmın kefenin, hepsi mecâz, tamâmen âhirete hazırlık. Gitdiğin gibi gelirsen yazıklar olsun!


Deve hacı olmaz gitmek ile Mekke'ye
Eşek dervîş olmaz taş çekmekle tekkeye

Git, orada Şeytan'ın başına at, ucubu, kibiri, hasedi, riyâyı, gadabı, şehveti, hubb-i mâlı, hubb-i câhı, hepsini at başına Şeytan'ın, temiz gel buraya, halîl gel buraya, İbrâhim Halîlullah gibi, öyle dön. Tertemiz gel, yüzün ak, gönlün pâk olsun. Lisânından bir daha artık yalan sudûr etmesin. Terâzinde, ölçeğinde eksik verme. Yani adâletden ayrılma. Yalnız bakkal terâzisini hatırına getirme, dâimâ âdil ol. Sana yapılanı affet. Fakat dînine, îmânına, mukaddesâtına yapılanı affetme.

Şimdi bu sûre-i celîlenin kısa bir manâsını vereceğiz, denizden bir katre yani.

Efendim rahat oturun, bir çok arkadaşlar diz çökmeye alışmamışlardır, rahat edemezler, edemeyince hutbeyi dinleyemezler. Rahat rahat otur, ayaklarını kıbleye uzatma yalnız, arkadaşını da rahatsız etme, sonra namazda diz üstüne oturursun gene.
Her âyet-i kerîmenin bir sebeb-i nüzûlü vardır, bunun sebeb-i nüzûlü, Âs ibn Vâil, Amr ibn Âs'ın babasıyla Peygamberimiz Kabe'nin kapısında konuşmuşlar. O vakit islâmiyet daha yayılmamış Mekke'ye. Ama Resûl-i Ekrem Efendimiz ilân-ı nübüvvet etmiş. Efendimizin yedi tâne çocuğu oldu. Hepsi kendisinden evvel vefât etdiler ancak Fâtımetü'z-Zehrâ Cenâb-ı Resûl-i Ekrem'den altı ay sonra vefât etdi.

Vefât kelimesini kullanıyorum ki anlayalım diye. Onlar ölmezler. Ölen hayvan imiş. Hattâ bir gün Cenâb-ı Fâtıme, Efendimiz'i çok sever Cenâb-ı Peygamber de, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Cenâb-ı Fâtıme annemizi gâyetle çok severdi, kızını. Kaç defa huzûra gelirse, Efendimiz ona ayağa kalkarlardı, o kadar severdi Fâtıme'yi. Kendisini bağrına basar, mübârek ellerinden öperdi, o kadar severdi Fâtıme'yi. Kızı, evlâdı. Hattâ buyurmuşlar ki, "Yâ Fâtıme, enti bid'atün minnî, sen benim parçamsın" buyurmuş, şerefini böyle ilân etmiş Cenâb-ı Fâtımetü'z-Zehrâ'nın. Bir gün Cenâb-ı Fâtıme'nin kulağına bir şey söylemiş, Fâtıme başlamış ağlamaya. Sonra diğer kulağına bir şey söylemiş, tebessüm buyurmuşlar, gülmüşler, ağlamaları durmuş. Sonra sormuşlar annemize, "Ne dedi ki Peygamber bir şey söyledi sana ağladın, sonra söyledi güldün". Dedi ki, "Yâ Fatıme, ben Refîk-i A'lâ'ya gidiyorum, gideceğim" dedi, ona ağladım. Sonra kulağıma eğildi, dedi ki, "Ehl-i beytimden en evvel bana gelecek olan sensin" dedi. Hakîkaten de öyle oldu. Cenâb-ı Peygamber'in vefâtından sonra, Cenâb-ı Fâtımetü'z-Zehrâ yaşayamadı. Kendisine bir ev yapdı, ismini beytü'l-hazen, mahzûniyet evi, ağlama evi koydu, orada ağlaya ağlaya Resûlullah'a altı ay sonra mülâkat etdi. Hazret-i Ali kerremallahu vecheh diyor ki, "Ben kabre indirdiğim vakitde, Fâtıme'yi Resûlullah'ın kucağına verdim" diyor. Buraları anlatmak isterdim size ama vakit pek dar oldu, işiniz gücünüz var belki, geçeceğiz. İsterdim nasıl olduğunu bu hâdisâtın anlatayım size.


Evet altı ay sonra vefât etdi. Ondan evvel Peygamberimizin bütün erkek çocukları İbrâhim, Kâsım, Tayyib, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, bunlar hepsi vefât etdiler. Hiç çocuğu yaşamadı Efendimizin. Ne erkek, ne kız, yalnız Fâtımetü'z-Zehrâ. Kapıda konuşdular, Efendimiz dışarı çıkdı, Âs ibn Vâil içeri girdi, mescide yani Kabe'ye. O vakit müşrikler, kâfirler Kabe'de oturuyorlar. İslâm daha neşrolmamış, Efendimiz ilân etmiş İslâm'ı. Dediler, "Kiminle konuşdun" dediler Âs ibn Vâil'e. "Ebterle" dedi, "Ebterle konuşdum". Ebterin manâsı erkek çocuğu olmayıp kökü kuruyana diyor Araplar. Ebter, erkek evlâdı olmayıp kökü kuruyana ebter diyorlar. "Ebterle konuşdum" diye Cenâb-ı Peygamber'e ebter dedi. Eyvaaah! Ne kadar çirkin bir söz söyledi. Ve bu sözü Cenâb-ı Peygamber işitdi. Öyle mahzûn oldular ki, o kalb-i seniyyeleri titredi ve arş da Resûlullah'ın bu üzüntüsüne iştirâk etdi, Allah'ın arşı. Arşullah da titredi. Nasıl titremesin ki Resûlullah'ın ayakkabılarının tozuyla arş süslenmişdi. Geldi, yatdı ve Cebrâil geldi bu sûreyi getirdi.

Şimdi benim vereceğim manâ, böyle gâyetle kısa olarak söylüyorum, eğer manâ verirsek, bunun hakkında koca bir kitâb yazabiliriz yani, elhamdülillah. Cebrâil aleyhisselâm geldi, bu sûreyi getirdi, sebeb-i nüzûlü bu. Manâsı şöyle : "İnnâ", bizler. Burada "innâ", bizler deyince kalabalık görünüyor, değil mi? Bu, Resûl-i Ekrem'e tazîm içindir. Allah habîbi Muhammed'ine tazîm eder, hürmet gösterir yani. Sen kim oldun? Sen kim oldun? Yerin göğün sâhibi, bilinen ve bilinmeyen âlemlerin mâliki olan Allahu Teâlâ habîbi Muhammed'e tazîm ediyor. "اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّۜ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا innallahe ve melâiketehû yusallûne ale'n-nebiyy, yâ eyyühellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ". Oku Sûre-i Ahzâb'ı. 

"İnnâ", biz, "a'taynâ", gene biz var, sana verdik, biz biz, sana verdik, tekîdli. Neyi? Kevser'i verdik. Bu Kevser'in manâsı o kadar uzun ki. Hepsini söyledikden sonra, müfessirlerin söylediklerini söyleyeceğiz. Hepsini söyleyemeyiz ya, dilimizin döndüğü kadar. Hayr-ı kesîr. Ne kadar hayır varsa, ne kadar hayırlı işler, hepsi Resûlullah'ın emrine verilmişdir. İstanbul'un fethi Resûlullah'ın şerefidir. O göstermiş çünkü. Ulemâsı, askeri, kumandanları, kahramanlar, şehîdler, gâzîler, kanlarından kendilerine kefen biçen şehîdler, semenderler gibi ateşe giren gâzîler, Hazret-i Muhammed'in ümmetidir, askeridir. Allah'ın ismiyle beraber zikrolunmuşdur, her ezânda, her kâmetde. "Eşhedü en lâ ilâhe illallah" ve "Eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah" diye okuyorsun., görmüyor musun? Gene tevhîdde böyle, "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah", Allah'ın ismiyle beraber.

Kevser, kıyâmet gününde bir nehirdir. Resûl-i Ekrem'e verilecek. Ve bunun sâkîsi, Hazret-i İmâm-ı Hasen ve İmâm-ı Hüseyin ve Hayder-i Kerrâr ve Seyyidinâ Ebâbekir ve seyyidinâ Ömer ve seyyidinâ Osmân ibn Affân ve Ehl-i Beyt-i Mustafâ ve ezvâc-ı tâhirât ve diğer evliyâullah bu Kevser'den Ümmet-i Muhammed'e içirecekler, Kevser'in hâmil olduğu Hakk'ın nimetini vereceklerdir. O çok mühim o, senin bildiğin gibi değil, su içmek filan filan değil, öyle bildiğin gibi anladığın gibi. Yalnız "Kellimü'n-nâse alâ kaderi ukûlihim" konuşuyorum ben, bu kadar kâfî.

Kevser'den murâd, Fâtımetü'z-Zehrâ, Cenâb-ı Fatıme'nin bir ismi de Kevser'dir. "Habîbim sana Kevser'i verdim, ondan zürriyet yürüyecek, senin zürriyetin Cenâb-ı Fâtıme'den, Kevser'den gelecek". Nedir o? Sâdât ve şürefâ, şerîfler ve seyyidler. O kadar çoğalacak ki, sana ebter diyenlerin kökü kuruyacak fakat senin kökün kurumayacak, seyyidler ve şerîfler kıyâmet gününe kadar kürre-i ardda bâkî olacaklar.

Öyleyse, "fe salli", bu nimete karşı Rabbine şükretmez misin, edeceksin, "fe salli", namaz kıl, şükret. Bu, bize emir bu. Resûlullah'a hitâb, bize emir. Öyleyse, "fe salli", namaz kıl. Yani teşekkür-i vücûdiyye ile Cenâb-ı Hakk'a teşekkür et. Malsa malı tasadduk ederek, güzellikse iffetini muhâfaza ederek Allah'a şükrünü çoğalt. "li rabbike", Rabbine, "venhar", kurban kes. "İnne şânieke", sana şe'n eden, sana buğz eden, sana ebter diyen, "hüve'l-ebter", o ebterdir, onun kökü kuruyacak. Kim ki Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme buğz eder ve O'na kötü konuşur, burada yeri değil ama söylemek mecbûriyetindeyim, kulağınızda bulunsun, öldüğü vakitde ağzından necâset gelir. Kerrâ merrât ile sâbitdir. Resûlullah'ın aleyhinde konuşan bir adam öldüğü vakitde mutalkâ ağzından necâset gelir. Haber vereyim size. Biz dînî vazîfede bulunmak münâsebetiyle, bir çok şeylerle karşılaşdık, onun için söylüyorum. Burası makâm-ı Muhammediyye, inanın sözüme.

Şimdi, bu Kurban Bayramında yani Zilhicce'nin onuncu, on birinci, on ikinci günlerinde, kurban kesmeği bize vâcib kıldı Allahu Sübhânehû ve Teâlâ. Peygamberimize emrolundu, bize de vâcib oldu. Resûl-i Ekrem, "Eğer benim ümmetimse bir kimse, benim ümmetim olduğunu söylüyorsa, hâli vakti yerindeyse, kurban kessin. Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen ister Yahudi ister Hıristiyan olarak ölsün" diyor. Tehdid var yani. Hem de bu mesele çok mühim. Kesdiğin kurban senin bineğindir. Yarın yevm-i kıyâmetde senin bineğin olacakdır. Ve bizâtihî kurbanı almağa kendin git, pazarlığını yap, hep ibâdetdir. Konuşman, yürümen, parayı sayman dahi ibâdet ve tâatdır. Yalnız hayvana sakın hâ eziyet cefâ etme keserken, kör bıçakla. Yâhud Allah'ın esmâsını anmayan zâta kurbanı kesdirme. Olmaz kurbanın. Murdar olur. Müslüman olup da bir adam besmeleyi çekmezse, onun kesdiği yenmez. Onun için besmeleli, abdestli, tahâretli insanlar bulun, kurbanlarınızı tekbîrle, tehlîlle, duâ ile kesiniz Allah'ın bu bayram günlerinde en sevdiği ibâdet ve tâat Allah'a kurban kesmekdir. Hattâ Cenâb-ı Peygamber Hazret-i Âişe'ye, "Yâ Âişe, kurbanın kesilirken orada bulun, ilk damlasıyla beraber bütün günahların afv u mağfiret olacak" buyurmuşdur. Onlar ezvâc-ı tâhirâtdır ama bu bize hitâbdır gene, Âişe'ye hitâb ederek bize hitâbdır. "Kurbanının başında bulun" diyor. Bunlarında da barsağını, derisini hayır cemiyetlerine verebilirsiniz. Yâhud kendin yapabilirsen, kendin yaparsın kullanırsın, isrâf etme yani. Hani bazı zavallılar var, hayvanın içinden çıkan yenmeyen kısımları hayvanlara bile yedirmiyorlar, sakın öyle bir şey yapmayın. Verebilirsiniz, yedirebilirsiniz. Komşunuz Hıristiyan dahi olsa ona da etinden verebilirsiniz. Sadaka sayılır çünkü. Verebilirsiniz, tattırabilirsiniz.

Üçe bölünecek, bunlar artık fakîh hocaefendilerin vereceği talîmât sizin için, üçe bölünecek, bir kısmını çoluğun çocuğun için ayıracaksın, bir kısmını konuna komşuna, zengin dahi olsa, bir kısmı fukarânın hakkıdır. Fukarâya kemiğini, zengine gönlünü alayım diye etlisini verme. Yani kendine lâyık gördüğünü fukarâya ver, beni dinlersen. Bir daha söyleyeyim mi? Hangi eti lâyık görüyorsan kendine onu fukarâya ver. Çünkü insan sevdiğini vermedikçe sevdiğine nâil olamaz.

Cümlemiz hakkında Allah hayırlı bayramlar yapsın. Ve cümle Ümmet-i Muhammed hakkında hayırlı olsun. Sakın bu günlerde günaha filan gitmeyin, sakın hâ, sakın hâ! Bu on gün çok mühim! Zilhicce'nin on günü ve Bayram, bu Kuran Bayramı çok mühim günlerdir. Bu günlerde sakın hâ günaha filan böyle şeylere, Allah'a isyân yollarına gitmeyiniz. Sakın hâ yapmayın öyle şeyler. Kaçının öyle şeylerden. Dâimâ ibâdet ve tâat ve sadakât. Hattâ kurban etiyle beraber, fukarâ ise, biraz da para verin. Eğer bütçeniz bozulmayacaksa.

Diyor ki bir zât, neyse haydi iki dakîka da onu anlatayım size, öyle geçelim. Böyle bir bayram günüymüş, kurban arefesiymiş. Ötekileri unutursun da bu inşaallah hatırında kalır. Gâfil bir müslüman gelmiş, elbiseci dükkanına. Çocuk elbisesi alacak, "Şu elbiseyi çıkar" demiş. Çıkartırken, "Kaç yaşındaydı çocuğun?", yedi yaşında, sekiz yaşında, olurdu, olmazdı derken, oradan bir çocuk geçmiş. "Hah, benim çocuğum şu çocuğun cesâmetinde" demiş. Çağırmışlar, çocuğa giydirmişler. Meğerse o çocuk da yetîmmiş. Zannetmiş ki çocuk, bana aldı elbiseyi. Halbuki bizim gâfil müslüman, çocuğuna elbise olur mu olmaz mı diye o çocuğa giydiriyor, çocuğunun boyuna enine uyduğu için. Sevinmiş yavrucak. Sonra soydurmuşlar elbiseyi çocukdan, "haydi evladım güle güle" demiş, çocuğu bırakmışlar. Birdenbire çocuğun gözünden yaş boşanmış.

Sen yetîm mi büyüdün, soruyorum sana, babalı mı büyüdün, yetîm mi? Hepiniz kendinize sorun bakayım. Fakîr mi büyüdün zengin mi büyüdün? Zengin büyüdüysen bilmezsin, konuşduğum şeyin zevkini almazsın sen. Fakîr büyüdüysen anlarsın benim konuşduklarımın ne demek olduğunu. Ev kirâsını veremeyen anlar, ev kirâsı verememenin ne olduğunu. Şefkat elinizi açacaksınız. Merhamet cüzdanını açacaksınız. Kalbinizi yani merhamet cüzdanını. Allah rızâsı bekliyor sizi.

Fakat mal sâhibi Hıristiyanmış. Görmüş bu hâdiseyi, dedi, "Efendi, sen bunu hiç yapmasaydın" dedi. Çocuğa, "Gel bakayım buraya" dedi, "Gel evlâdım gel, elbise senin yavrum. Nereye gidiyorsun, gel bakayım". Sardı, erdi. O adama başka bir takım verdi. Devrin şeyhülislâmı hacdaymış, Arafat'daymış, o akşam bir manâ görmüş, rüyâsında demişler ki, "Bu sene hac kabûl olmadı, huccâcın haccı. Ama Kapalıçarşı'da Kosti nâmında bir Hıristiyan bir yetîmi giydirdiği için Allah onun hürmetine huccâcın, hacıların haclarını kabûl etdi". Şeyhülislam bu rüyâyı görmüş, İstanbul'a geldiği vakitde, gelmiş bulmuş Kosti'yi. Demişler ki, "Kosti, Bayram'ın birinci gününe kadar Kosti'ydi ama şimdi ismini Muhammed koydurdu, İslâm ile müşerref oldu" demişler. Ne gördüyse görmüş gece, ona da göstermişler demek ki.

İkincisi. "Benim bir komşum vardı, fukarâydı" diyor o veliyyullah. "Onunla biz âhiret kardeşi olmuşduk" diyor, âhiret kardeşi. Âhiret kardeşi ne demek biliyor musun? Kadeh kardeşi değil, âhiret kardeşi. Allah yolunda beraber olmak dâimâ. Bir kasda mebnî değil, maddeye bağlı değil, Allah için onunla ahbablık yapmak. Âhiret kardeşi bu. "Bu zât fakirdi ama gırtlağından keser her sene Kurban Bayramına bir kurban parası ayırırdı" diyor. "Ve kesidkden sonra o kurbanı dağıtırken dullara, yetîmlere biraz da para ayırır, parayla verirdi kurbanın etini o fukarâ" diyor. "Fukarâydı kendisi" diyor. "Vefât etdi bu zât. Cenâb-ı Hakk'a yalvardım, yâ Rabbi, benim âhiret kardeşimi bana göster, makâmı nedir, nerededir?" diyor. "Bir de bakdım kendisini gördüm, gâyetle cesîm bir ata binmiş, üstü mücevherlerle süslü, sordum bu bindiğin at nedir diye", kesdiğim kurbanlar demiş. "Ya üzerindeki süsler, bu tezyînât nedir?", verdiğim sadakât demiş.

Artık, fefham! İnsâf et! İftah ayneyk, gözlerini aç, bak ne konuşuyorum. Allah için dağıt. Bana ver demedim. Allah için dağıt, ver, kes, yap. Karşılığını dünyâ âhiret bulacaksın. Allah'dan bekle, Allah seni ve beni mahrûm etmeyecek. Zâten Allah diyen mahrûm olur mu hiç!

وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.

www.muzafferozak.com

Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 31 Ağustos 1984 (5 Zilhicce 1404) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön