17 Ekim 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Mahlûkun mahlûka sığınması, hapishânedeki bir mahbûsun, yine hapishânedeki başka bir mahbûsa sığınması gibidir.Tasavvufun esâsı tevhîddir. Tevhîdin birkaç mertebesi vardır. Hakk'dan gayrı bir ilâh olmadığını kabûl etmek, tevhîdin ilk mertebesidir ve bu mertebe "lâ ilâhe illallah" kelime-i tayyibesi ile ifâde edilir. Tevhîdin bir üst mertebesi, Hakk'dan gayrı bir ma'bûd olmadığını kabûl etmekdir ki bu da "lâ ma'bûde illallah" ile ifâde edilir. Hakk'dan gayrı bir fâil olmadığını idrâk etmek ise, tevhîdin daha da yüksek bir mertebesidir ki bu da "lâ fâile illallah" ile ifâde edilir. Hazret, bu sözüyle tevhîdin bu mertebesine işâret etmişdir. Tabii bunu lafla söylemek kolay, asıl iş bunun îcâbını yerine getirmekdir. Nitekim Sûre-i Fâtiha'daki "اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ İyyâke na'büdü ve iyyâke nesta'în" âyet-i kerîmesinde de tevhîdin bu mertebesine açık bir işâret vardır ama çoğumuz bu âyet-i kerîmeyi günde en az kırk defa okuduğumuz halde ma'nâsını pek idrâk etmeyiz ve îcâbına göre de hareket etmeyiz. Cenâb-ı Hakk'ın namazın her rekatında, "Yalnız sana ibâdet eder ve yalnız senden yardım bekleriz" meâlindeki bu âyeti okumamızı emretmesinin bir hikmeti de, tevhîdin "lâ fâile illallah" mertebesine erişmemiz içindir.