Leyle-i Mevlid

28 Ekim 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz

HUTBE

Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَز۪يزٌۘ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَر۪يصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ
Lekad câeküm resûlün min enfüsiküm 'azîzün 'aleyhimâ anittüm harîsun 'aleyküm bil müminîne raûfun rahîm.
Sadakallahü'l-azîm.

İçinde bulunduğumuz gün, yevm-i azîm. İslâm için ve kâinât için büyük bir gün. Çünkü bâtın olan Nûr-i Muhammediyye, bugün izhâr olundu. Hazret-i Âmine'den Mahbûb-i Kibriyâ, Server-i Enbiyâ Efendimiz Hazretleri zuhûra geldi. Annesinin karnında iken babasını kaybetmişdi, yetîm kalmışdı. Bir müddet sonra da Hazret-i Âmine âlem-i bâkîye göçdü. Kül yetîm kaldı. Hem babadan yetîm hem anadan öksüz kalmışdı. Ebû Tâlib yanına aldı, O'nu evlâdı gibi büyütdü, bağrına basdı. Hazret-i Ebû Tâlib.

Ehl-i keşif şöyle diyorlar : Cenâb-ı Hakk Celle ve Tekaddes Hazretlerine melâike sordular, dediler, "Yâ Rabbi, habîbim dedin, mahbûbum dedin, bu mevcûdâtı O'nun hürmetine halk etdin, on sekiz bin âleme rahmet olarak gönderdiğin habîbin Muhammedini anneden öksüz babadan yetîm bırakdın, bundaki sırr-ı hikmet nedir?" dediler. Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri meleklere şu cevâbı verdi, "Bir evlâd bir zulümn gördüğü vakit, annesine veyâhud babasına çağırır, necâtını onlardan ister. Ben habîbimi anasız babasız bırakdım ki, necâtı benden istesin, bana sığınsın, bana çağırsın diye". 

Gün başka bir gün olmuşdu. Zulüm ve küfür perdesi çâk olmuşdu. Bin senedir yanan ateşperestlerin ateşi sönmüş, Sâve gölü göçmüşdü. Artık kız çocukları toprağa gömülmeyecekdi. Köleler zulüm görmeyecekdi. Fakîr ile zengin, renge, makâma, nesebe bakmayarak hepsi huzûr-i Rabbü'l-âlemîn'de bir safda cem olacakdı. Bunu Ka'be haber vermişdi. Ka'be'nin rüknü rüknüne selâm verdi o gece. Şems-i cihân doğdu. Muhammed Mustafâ geldi. Ka'betullah'da bulunan üç yüz altmış put yüzüstüne yıkıldılar. İşte o bu sabah, bugün, mevlûd günü. Gecesi dün akşamdı. Yani sene-i devriyesi. 

Fakat o günle Mevlûd-i Muhammedî bitmedi. Tâ kıyâmete kadar Mevlûd-i Muhammedî devâm edecekdir. Gâzîler, kahramanlar, İslâm'da bulunan âlimler, bunların hepsinin zuhûru Mevlûd-i Muhammedî'dir. Senin de zuhûrun Mevlûd-i Muhammedî'dir. O akşama münhasır değildir. Bütün fütuhâtlar, ilmen olsun, beldeler olsun, hepsi zuhûr-i Muhammedî, Mevlûd-i Muhammedî'dendir. Sallallahu aleyhi vesellem. Allah bize Hazret-i Muhammed'in kadr u kıymetini bildirsin ve O'nun muhabbetini bizim kalblerimize eksin ki îmânın kemâli O'nu herşeyden ziyâde sevmekledir. Muhammed Mustafâ'yı bilmeyenler., O'na bakıp da O'nu görmeyenler helâk olmuşlardır. 

İşte Cenâb-ı Allah Kur`ân-ı Kerîminde, "وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰىۚ vemâ rameyte iz rameyte velâkinnalahe ramâ" âyet-i kerîmesinde, Cenâb-ı Peygamber Bedir Harbinde bir avuç toprak almış düşmana doğru saçmış idi. Düşman bakar kör olmuşdu. Allah diyor ki, "Habîbim Ahmed Resûlüm Muhammed, sen bir avuç toprağı düşman üzerine atdığın vakit, sen atmadın, senin elinle ben atdım" diyor Hazret-i Allah. Resûlullah tevhîd-i ef'âlde idi. 

Gene okuduğum âyet-i kerîmede, "لَقَدْ جَٓاءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ lekad câeküm resûlün min enfüsiküm", sizin cinsinizden , benî-âdemden, âdemoğullarından, bir resûl geldi. Yâhud "min enfeseküm", iki kırâat vardır, şâz kırâatı, sizin en güzeliniz, en nâdîdeniz. Muhammed'den daha hayırlı kimse üzerine güneş doğmadı ve doğmayacakdır. Sallallahu aleyhi vesellem. Cümle enbiyânın seyyidi, sebeb-i îcâd-ı âlem, bu âlemin îcâdına sebeb O. Cennetin tezyînâtı O'nu sevenler içindir. Cennetin derecâtı O'na muhabbet edenler içindir. Cehennemim derekâtı da O'nu sevmeyenler, O'na adâvet edenler için hazırlanmışdır. Ay, güneş, levh ü kalem, semâ, ard görünen, görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen âlemler Hazret-i Muhammed hürmetine halk olundu. Allah'ın sevgilisidir, mahbûbudur. Sünnetli doğmuş, göbeği kesik olarak dünyâya gelmiş, gözleri sürmeliydi. 

Hazret-i Âmine diyor ki, "Ben diğer kadınlar gibi, oğlum Muhammed'i doğurduğum vakit, öye ağrı, sızı, sancı görmedim ve duymadım" diyor. "Benden doğduğu vakit, yere secdeye kapanmış, küçücük mübârek ağzı, dudakları oynuyordu, bir şeyler söylüyordu. Aldım ve dinledim, 'ümmetim, ümmetim' diyordu".

"Efendi, nasıl söyler, ufak çocuk konuşur mu?". Tabii konuşur. Elbette konuşacak. Bu Muhammed Mustafâ bu. Bu müctebâ bu. Bu Ahmedü, Hâmidü, Hamîd, bu âlemde Muhammed, semâda ve İncil'de Ahmed, yarın kıyâmet gününde Mahmûd. Kıyâmet gününün sâhibi ve mâlikinin sevgilisi. Kâinâtın hâlıkının sevgilisi Muhammed konumaz mı ya! Hattâ Kur`ân da bunu haber vermekde. Yani Kur`ân-ı Kerîm'de de var bu, yok zannetme hocaefendi. 

Hazret-i Meryem'e kucağındaki çocuğu sordular. O gün Îsâ doğmuş idi, Îsâ aleyhisselâm. Meryem'e sordular, "Kucağındaki çocuğu nerden buldun. Sen iyi bir âile kızısın. Senin sülâlende kötü kişi yokdu. Nerden buldun bunu?" dediler. Hazret-i Meryem, aldığı emr-i ilâhî üzerine sükût etmiş ve Hazret-i Îsâ'yı göstermişdi, "Ona sorunuz" demişdi. O gün doğgaç olan Hazret-i Îsâ kavmine şu cevâbı verdi, "الَ اِنّ۪ي عَبْدُ اللّٰهِ۠ اٰتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَن۪ي نَبِيًّاۙ kâle innî abdullah, âtâniyel kitâb, ve ce'alenî nebiyyâ, Allah beni nebî yapdı, bana kitâb verdi, ben Allah'ın kuluyum" dedi. Îsâ Peygamber, ulü'l-azim peygamberdir, sâhibü'l-kitâbdır ama Benî İsrâil peygamberidir, bir kavme peygamber olarak göndrilmişdir. Mahbûb-i Kibiryâ, cemî âleme, insanlara, cinnilere, meleklere gönderilmişdir. Hazret-i Muhammed'e bunu çok mu göreceksin yani! Îsâ konuşduğu gibi Hazret-i Muhammed de konuşdu, sallallahu aleyhi vesellem.

Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin âlem-i cemâle göçüşü de gene on iki Rebîulevvel bir Pazartesi sabahı. Efendimiz doğduğu gün, gene duhâ vaktinde, Rabbine, refîk-i a'lâya mülâkî olmuşdur. O vakit de gene ümmetini dilemiş. Hattâ Cibrîl aleyhisselâm gelmiş Resûlullah sallallahu aleyhi veselleme Hakk'In selâmını getirmiş, "Yâ Resûlallah, Allah isteğini soruyor", "Biliyor Yâ Cebrâil", "Bana söyle ki, ümmetin işitsin, senin kadr-i vâlânı, kıymetini bilsinler". Ömrüm boyunca bütün kaygum salâtımda, namâzımda, kıyâmımda, tesbîhimde, duâmda, münâcâtımda ümmetimi istemişdim, şu anda da ümmetimi istiyorum". Cebrâil makâm-ı malûmuna varıp geldi, Habîb-i Hudâ'ya şu müjdeyi getirdi, "Senin ümmetinden bir kimse, ölümüne bir sene kalarak, tövbekâr olsa, Allah'a rücû etse, Alllah onu affedecek". Resûlullah mübârek gözlerini açdı ve Cebrâil'e şu cevâbı verdi, "Bir sene çok zamandır yâ Cebrâil". Cebrâil, makâm-ı malûmuna gidip münâcâtda bulundu. Cebrâil'e Peygamber'in ihtiyâcı yokdur, Allah'ın da ihtiyâcı yokdur. Yalnız Resûlullah'ın kadr-i vâlâsını bildirmek için koskoca bir melek Peygamber'e emirber verilmişdir. Geldi selâm-ı ilâhîyi getirdi, dedi Hakk Teâlâ'nın selâmı var yâ Habîballah, "Habîbime söyle, onun ümmetinden bir kimse, ölümüne bir ay kala, bana rücû ederse, onu da affedeceğim". Gene mübârek gözlerini açdı, "Yâ Cebrâil, bir ay da çok müddetdir, uzun bir zamandır" dedi. Cebrâil makâm-ı malûmuna varıp gene selâm-ı ilâhîyi getirerek, "Yâ Habîballah, senin ümmetinden bir kimse, ölümüne bir hafta kala, bana tövbe etse, rücû etse diyor Cenâb-ı Hakk, onu affedeceğim". Efendimiz bir hafta da çokdur dedi. "Bir gün kala...", "o da çokdur" dedi. "Bir saat kala...", "o da çokdur" dedi. Çünkü rahmeten-lil-âlemîn. Raûf ve Rahîm. Allah o isimlerini habîbine vermişdi. "Size sizin cinsinizden bir peygamber gönderdim, size harîs ve raûf ve rahîm. O esmâlarımı ona verdim". Efendimiz, "Bir saat da çokdur" dedi. Sonra Cebrâil gitdi Cenâb-ı Hakk'a. "Habîbime söyle, ümmetine ne kadar merhametli. Benim merhametim O'nun merhametinden yetmiş bin defa ziyâdedir. Gargaraya girse, bana rücû etse, O'nu şefî gösterse, onu da affedeceğim". Gelip haber verdi, "Şimdi râzıyım Rabbimden" dedi. 

Sonra diyor ki İmâm-ı Ali, "Rûh ayaklarına çekildi, dizlerine çekildi, sonra göbeğine, sonra hulkumuna geldiği vakit, "sümme refîkü'l-a'lâ" dedi ve rûhu çıkdı fakat gene dudakları oynadı. Kulak verdim, 'ümmetim, ümmetim' diyordu. 

Böyle bir Nebiyy-i zîşâna mâlikiz elhamdülillah. Yarın kıyâmet gününde, zerre mikdarı kalbinde îmânı olana dahi şefâat edecek, vâsıl-i dîdâr edecekdir. Allah bizi Muhammedinden ayrımasın.
Bir gün huzûr-i se'âdete gelen bir a'râbî, Efendimize şu soruyu sordu, müjde vereceğim size, "Yâ Resûlallah, kıyâmet ne ne vakit kopar?" dedi. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu a'râbînin sorusuna cevap vermedi ve namaza durdu. Namazı bitirdi sonra cemaate döndü, ashâbına, ashâb-ı vefâya dönerek, "Soru soran nerede?" dedi. O adam ayağa kalkdı, "Yâ Resûlallah, soruyu ben sordum, kıyâmet ne zaman kopar" dedim. Efendimiz "Kıyâmetin kopacağı günü anlamana ne lüzûm vardır, sen kıyâmet günü için ne hazırladın? O bir emr-i mühimdir, olacakdır. Kıyâmet kopacakdır ve emr-i mühimdir fakat kıyâmet günü için sen ne hazırladın?"

Öyle bir çok insanlar var, kendisine mezar hazırlıyor da kendisini mezara hazırlamıyor. Gâfil. Mezar yaptırıyor gâyetle güzel fakat hiç ibâdet ve tâatı yokdur. Îmândan bî-haber, ihlâsdan bî-haberdir. Üstünü süslemiş, içersi harap. Ârif olan kişi, kendine kabir hazırlamaz, kendini kabre hazırlar. Sorulduğu vakit soruya cevâbı iyi vermelisin. Lisânını tevhîde alıştır. Lisânını Allah lafzı ile süsle. Gönlünü aşkullah ile tezyîn eyle.

"O gün için ne hazırladın?" dedi Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem. O adam dedi ki, "Yâ Resûlallah, vallahi benim böyle uzun uzun namazlarım, uzun uzun oruçlarım yokdur. Yani ben beş vakit namaz kılarım..."

Ey mü'minler! Sakın namazlarınızı terk etmeyiniz. Kıyâmet gününün en büyük hesâbı namazdan olacakdır. Ondan kurtuluş olursa diğerleri kolay geçer. Sakın böyle, "Kalbim temiz", "İnşallah tekâüd olurum, sonra namaza başlarım" deme. Hemen Allah'a kulluk et. Yani Allah'a muhtâc olduğun kadar Allah'a kulluk et. Cehenneme, ateşe tahammül edeceğin kadar günah işle. Ahretde kalacağın kadar ahrete hazırlan. 

Sana bir müjde vereyim mi? Bir adam sabah namazının evvel iki sünnetini, öğlenin evvel dört sünnetini ve sonra kılınan iki rekat sünnetini, akşamın iki rekat son sünnetini, yatsınınb iki rekat son sünnetini kılarsa, ferâizden sonra, tabii ferâizi kılması lâzım, onun için her gün cennetde bir saray inşâ olunur. Resûlullah bunu haber veriyor. Namaz kılanlara söylüyorum bunu. İhlâs ile namazını kıl. Secdegâhını bil. Secdegâhını bilmeyen musallîye veyl vardır yani azâb vardır. Nereye secde etdiğini öğren ve bil. "فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّ۪ينَۙ  اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَۙ fe veylün lil musallîn ellezinehüm an salâtihim sâhûn". Namazlarında sehvedenlere veyl olur. İstiyor musun? Hadîs-i şerîfle sâbit.Yani sahîh hadîslerden. Cennetde bir köşk almak istiyorsan bunu yap böyle. Misâlini de verirdik ama vakit dar, geçiyoruz.

"Ne hazırladın?". "Yâ Resûlallah, benm böyle uzun uzun namazlarım yok, beş vakit namaz kılıyorum ben, senede bir ay oruç tutuyorum ama..."

İyi dinle! Kulağını benden yana ver! Kalb kulağını benden yana ver! Baş kulağınla dinleyemezsin pek. Zevk alamazsın. Kalb kulağını benden yana ver.

"Uzun uzun namazlarım yok, beş vakit namaz kılarım yalnız, senede bir ay oruç tutarım, Ramazandan Ramazana, başka böyle ibâdetim tâatım yok, ibâdetim biraz kıtça ama ferâizi yerine getiriyorum ama Allah'a kasem ederim ki, Allah'ı ve Resûlünü çok severim. Seni çok severim, Allah'ı severim" deyince, Fahr-i Risâlet, "Müjde olsun ey a'râbî! Kişi sevdiği ile berâberdir. Kişi sevdiği ile berâberdir. Sen de benle berâbersin" buyurdular.

Resûlullah'ı seviyorsan eğer, bilmiş ol ki bugün müjde senin için, yarın kıyâmet gününde O'nun sancağı altında cem olacaksın, kıyâmetin korkulu demlerinde senin için korku olmayacakdır. Arşın gölgesinde gölgelenen, Livâ-yı Hamd altında cem olan ve kıyâmet korkusundan emîn olan ve nârdan âzâd olan, cennete dâhil olan, habîbi Muhammed'le berâber Firdevs-i a'lâda iskân olacaksın, Muhammed Mustafâ'yı seviyorsan. Çünü o va'dinden dönmez, sâdıku'l-va'dü'l-emîndir. 

Bugün bizler için müjde ve bayram günüdür. Leyle-i Mevlûd, Leyle-i Kadir'dir. Leyle-i Kadir, Leyle-i Mevlûd'dur. Zîrâ Hazret-i Muhammed canlı Kur`ân'dır. Sallallahu aleyhi vesellem. O'nun zuhûrudur. Kitâb-ı Kerîm, Leyle-i Kadir'de nâzil olmuş. Canlı Kur`ân, Rebîulevvel ayının on ikinci gecesi nâzil olmuşdur. Söz de benim değil. Hazret-i Âişe tarif etmiş. Ümmü'l-mü'minîne sormuşlar, yani annemize, Hümeyrâ'ya, kırmızı yanaklı, annemiz, Resûlullah'ın pek sevgilisi, hattâ Resûlullah onun göğsünde Allah'a mülâkât etdi, ona sormuşlar, demişler ki, "Yâ Ümmü'l-mü'minîn, bize Resûlullah'ı tarif et" demişler. Hazret-i Ümmü'l-mü'minîn demiş ki, "Kur`ân'ı okuyunuz, Muhammed Mustafâ Kur`ân'ın canlısıydı". Onun için bu sözü söyledim. 

Yâ Rabbi, bugün tulû-i Muhammed, hakâik-i Muhammediyye zuhûra geldi, biz de senin kulun, o sevgili peygamberinin ümmetleriyiz, senin beytine geldik, toplandık ve davetine icâbet etdik. Sen çağırmasan biz gelemezdik. Sen bizi kabûl etmesen huzûrunda bulunamazdık. Sen bizi sevmesen biz seni sevemezdik. Habîbin Muhammed bizi sevmese biz O'nu sevemezdik. Biliyoruz ki seviliyoruz. Geldik toplandık. Gönüllerimizde aşk-ı Muhammedîyi zuhûra getir, bizleri iki cihânda azîz eyle.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.

Bu şeb hurşîd-i evreng-i risâlet geldi dünyâye
Muhammed Mustafâ'nın nûru saldı âleme sâye 
Donandı âlem-i bâlâ serâser nûr ile ol şeb 
Kadem basdı vücûd iklîmine ol âsumân-pâye 

www.muzafferozak.com

Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 8 Ocak 1982 (12 Rebîulevvel 1402) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu bağlantıdan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön