İki cihân serveri Muhammed aleyhissalâtü vesselâma îmân edip gönül vermekle îmânlarını kemâle erdiren, Allah'ın sevgili kulları, Resûlullah'ın kıymetli ümmetleri!
Leyle-i Kadir'den daha efdal olan bir gecenin arefesindeyiz. Yani haftaya Perşembeyi Cumaya bağlayan gece, Kur`ân'ın nâzil olduğu zât-ı muhteremin ve sebeb-i hilkat-i âlem, on sekiz bin âleme rahmet olarak gönderilen, Hazret-i Muhammed Mustafâ'nın doğum gecesinin arefesindeyiz. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem ba's olunmasaydı, gönderilmeseydi, ne arş ne kürsî ne cennet ne cehennem ne semâ ne ard ne görünen ne görünmeyen mahlûkât-ı ilâhî halk olunurdu. Zîrâ bir hadîs-i kudsîde "levlâke levlâk lemâ halaktü'l-eflâk" buyrulmuşdur. Yani "Habîbim Muhammed, seni yaratmasaydım hiç bir şeyi halk etmezdim".
Muhabbetden Muhammed oldu hâsıl
Muhammed'siz muhabbetden ne hâsıl
Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri gene bir hadîs-i kudsîde, "Ey benî âdem, bütün mevcûdâtı senin için halk etdim, seni de kendim için halk etdim" buyuruyor.
İşte bu Leyle-i Mevlûd, Resûlullah'ın doğum gecesi, Leyle-i Kadir'den efdaldir. Leyle-i Kadir'de Kur`ân-ı Azîm nâzil olmuş, Kur`ân-ı Kerîm'in nâzil olduğu zât da önümüzdeki hafta, yani Rebîulevvel ayının on ikinci gecesi sabaha karşı, gözleri sürmeli, sünnetli olarak dünyâya gelmişdir.
Resûlullah'ın vâlide-i muhteremesi, Hazret-i Âmine diyor ki : "Ben diğer kadınlar gibi ağrı-sızı ve kadınlık hâli görmedim. Hâmile kaldığımın üçüncü ayında bir nûrânî zât bana zuhûr eyleyip, parmağıyla benim karnımı gösterip, "Müjde olsun Yâ Âmine! Server-i enbiyâya hâmilesin" diyerek beni tebşîr eyledi. Ben kendisine kimsin diye sorduğum vakit "Ben Âdem safiyyullahım" dedi. Dördüncü ayda gene bir nûrânî zât zuhûr eyleyüp, gene benim karnıma işâret edip, "Müjde olsun yâ Âmine! Sen server-i âleme hâmilesin" dedi. Kendisine kimsin diye sorduğum vakit, "Ben Nûh Neciyyullahım" dedi. Ve böylece her ayda bir ulu'l-azm peygamber zuhûr eyleyüp, sırayla İbrâhim aleyhisselam, Mûsâ aleyhisselâm, Îsâ aleyhisselâm zuhûr eyleyüp, bana Habîb-i Hudâ, Şefî-i rûz-i cezâ, Muhammed Mustafâ'yı tebşîr ettiler. Resûlullah'ın doğduğu sabah 22 Nisan Rûmî, Rebîulevvelin on ikinci gecesi Pazartesi sabahıydı.
Hazret-i Âmine diyor ki, "Gözümü açdığım vakit, bakdım etrâfımda melâike tavâf etmekde. Ve bana hizmet edenler içerisinde isimlerini sorduğum şu hanımlar da vardı. Birisi Firavun'un zevcesi Âsiye, Birisi Îsâ'nın annesi Meryem, Resûlullah'ın tulûunda onlar da bana hizmet etmişlerdi" diyor. "Muhammedimi doğurduğum vakit ağrı ve sızı çekmedim. Muhammedim benden doğdu ve secdeye kapandı, secde etti. Mübârek dudakları oynuyordu. Aldım O'nu, kulağımı verdim, dinledim. 'Ümmetim! Ümmetim!' diyordu.
O gece olan vukûâtlardan bir tânesi, Kabe'de bulunan üç yüz altmış put, yüz üstüne yıkıldı, döküldü. Kabe'de üç yüz altmış put vardı, bunların hepsi yere döküldüler, yüz üstüne devrildiler. Kabe'nin her bir rüknü birbirine selam vererek, Resûlullah'ın zuhûrunu haber verdi. Kisrâ'nın yani İran pâdişâhının sarayından on sekiz sayvânı devrildi ve yıkıldı, direği yıkıldı. Sâve gölü göçdü, çökdü ve kayboldu. Mecûsîlerin bin senedir yanan ateşi söndü. Bunlar Resûlullah'ın doğduğu günün gecesinde oldu. Sallallahu aleyhi vesellem.
Burada bir incelik daha var, onu da söyleyelim. Kur`ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Peygamber'in amcası olan Ebî Leheb hakkında bir sûre-i celîle vardır yani Tebbet Sûresi. Ebû Leheb diyor ki, "Bakdım o akşam, Kabe'de büyük bir neşe, büyük bir zevk, safâ var. Kölemi gönderdim, câriyemi. Nedir bu gürültü, neşe sayhaları nedir diye gönderdim. Geldi dedi ki, yâ Ebâ Leheb, kardeşin Abdullah'ın bir oğlu olmuş, ismini Muhammed koymuşlar..
Zâten Muhammed esmâsı Resûlullah'dan evvel kimseye verilmemişdir. Hattâ Abdülmuttalib'e dediler ki, "Yâ Abdülmuttalib, bizim kavmimiz içinde Muhammed isminde kimse yokdur, sen bu ismi nerden torununa koydun" dedikleri vakit, "Onu bana Rabbü'l-âlemîn bildirdi, o ismi torunuma koyayım diye", böyle buyurmuşdu.
Kardeşin Abdullah'ın bir oğlu olmuş, ismini Muhammed koymuşlar. Ebî Leheb diyor ki, müjdeyi getiren câriyeye, mâdem ki kardeşimin oğlu dünyâya geldi, seni âzâd etdim, seni hürriyetine kavuşturdum" diyor. Sonra bana dedi ki, git O'na sen süt ver, Muhammed'e süt ver, dedi, sallallahu aleyhi veselleme, ben O'na süt verdim. Ebî Leheb'i vefâtından sonra rüyâda görmüşler, demişler ki "Allah sana ne muamele etdi?" diye sormuşlar. İyi dinle, kulağını benden yana iyi ver. Sana büyük müjde var yani onun için anlatıyorum bunu. Ebî Leheb diyor ki, "Ben böyle bir peygamber-i zîşânın amcası olayım, îmân etmek bana nasîb olmasın, bana pek yazık oldu ama günlerde Pazartesi oldu mu, Cenâb-ı Allah bana diyor ki, "Sen bugün Muhammed'in sana müjdesini getiren köleyi âzâd etdiğin için seni bugün cehennemden âzâd ediyorum" diyor Allah. İkincisi git O'na süt ver demişdim, buna da mukâbil benim bu parmağımdan bir su çıkıyor, onu emdiğim vakit, içdiğim vakit, cehennemin ateşi benden zâil oluyor.
Ebî Leheb, îmân etmediği halde, Resûlullah'a bu kadar böyle kavmiyyet ve sıhrıyyet dolayısıyla yapdığı hizmetden dolayı, bu mükâfâta ermiş. Îmân etmediği hâlde. Hakkında sûre-i celîle nâzil olmuş, Sûre-i Tebbet. Hazret-i Muhammed'e gönül verenlere müjde olsun! Ebî Leheb bu makâma erişirse, îmân etmediği hâlde, ya Muhammed Mustafâ'ya muhabbet edenler, O'nun aşkını, muhabbetini kalbinde saklayanlar. O'nun aşkıyla gözyaşı dökenlere müjde olsun! Mutlakâ şefâat-i Resûlullah'a nâil olacak ve Resûlullah önde, O'na îmân eden sevgilileri arkasında cennete dâhil olacaklardır.
Cenâb-ı Hakk Celle ve Tekaddes Hazretleri kendi nûrundan bir nûr halk edip "Kün Muhammedâ, Muhammed ol" dedi. O nûr, Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemin hilkati oldu. Sonra o nûrdan bir nûr aldı, semâvât ve ardı halk eyledi Allah. O nûrdan bir nûr alarak, arşı ve kürsüyü halk eyledi. Arş ve kürsünün nûrundan bir nûr alarak, cennet ve cehennem halk olundu. Ondan bir cüz alınarak Hazret-i Âdem'in alnına konuldu ve meleklere Âdem'e secde edin diye emrolundu. Âdem'e secde etmenin sırrı ve hikmeti, Hazret-i Âdem aleyhisselâmın hâmil olduğu Muhammedî nûrdan dolayıdır. Ve Allah arşın üzerine şunu yazdı. "Bir kimse lâ ilâhe illallah der de, Habîbim senin ismini zikretmezse, onu affetmem. Mutlakâ benim ismimle senin ismini zikrederse ona nârı haram kıldım". Onun için Allah bizi "Lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-Resûlullah"dan ayırmasın.
Mü'minler! İşte bu mubârek gece, bu kudsî gece anlatmakla bitmez. Bu mubârek ve kudsî gece önümüzdeki Perşembeyi Cumaya bağlayan gecedir. O akşam, dînî vecîbelerini yerine getir. Cemâate çık. Hayır hasenât yap. Şunu bize müjdeliyor. Yani Allah'ın mubârek aylarının ilk müjdecisi bu. Hemen arkasından Leyle-i Regâib, sonra Mi'râc sonra Berat sonra Ramazan gelecekdir. Ârif olan kimseler, ömürlerinin her gecesini Leyle-i Mevlûd bilirler, Leyle-i Mi'râc bilirler, Leyle-i Iyd bilirler, Allah'a ibâdet ederler.
Vay olsun o kimsenin hâline ki ölüme hazırlanmadı. Ölümüne hazırlan. Hiç bir zaman iki şeyi unutma. Birisi Allah'ı biri ölümü. Bunları unutmazsan seni bu unutmadığın iki büyük nimet, seni doğru yola götürecek, doğru yolda sâbit-kadem edecekdir.
O akşam Kur`ân-ı Kerîm tilâvet ettir, Mevlid-i Şerîf okuttur, kendin oku, o da câiz. Kur`ân-ı Kerîm okut yâhud oku. "Ben Kur`ânı iyi bilmiyorum" dersen, bildiğin sûreleri oku. İslâm dîninde müşkülât, güçlük yok, dâimâ suhûlet ve kolaylıkdır. Allah bize yüsrü, kolaylığı göstermişdir. Usr yok İslâm Dîninde. İslâm Dîninde zorluk çıkaranlar kendi görüşleridir onların. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem "Yessirû velâ tuassirû beşşirû velâ tüneffirû, kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, halk amüjde verin istikrah ettirmeyin" buyurmuşlardır. Bildiğin kadar. Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Kitâb-ı Kerîm'inde , "فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ fakraû mâ teyessere minel Kur`ân, Kur`ân'ı bildiğin yerden, bildiğin kadar oku" buyuruyor. "Ben onu da bilmiyorum, hiç bilmiyorum" dersen, yakışmaz. Bir müslümâna Allah'ın kitâbından hiç bir sûre-i celîleyi ezberlememek, bilmemek yakışmaz. Hiç bilmiyorsan, yeni islâm oldunsa, hiç olmazsa, tevhîd-i şerîfi oku yani "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" de ve lisânını bu kelime-i tayyibeye alıştır.
Bu "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" kelime-i tayyibesine lisânını alıştır. Gecede, gündüzde, abdestli, abdestsiz, her yerde. Yer, pis olmasın yalnız. Necis olursa eğer, orda câiz değil. O vakit, kalben de olabilir. Lisânen izhâr eylemeyip, kalbden olabilir. Ama pis yerde olmaz. Ondan gayri her yerde, gecede, gündüzde, abdestli, abdestsiz, Cenâb-ı Allah'ı tevhîd et ve lisânını tevhîde alıştır. Tekrar ediyorum. Çünkü yarın kabirden kalkdığın vakit, uykudan uyanır gibi uyanacaksın. Seni kabre koyacaklar, beni kabre koyacaklar, uykudan nasıl uyanıyorsak öyle uyanacağız. Lisânını alıştırırsan hemen daha gözünü açarken "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" dersen, soruya hâcet kalmaz. Sen kabri böyle küçük bir nesne görme. Kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya cehennem çukurlarından bir çukurdur. Sen kabrin dışına da bakma. Dış yapımına bakma sen. Nice dışı süslü kabirler var içerisi harâb olmuş. Nice dışarısı harâb olan kabirler var içerisi süslenmiş. Kabrin karanlığına nûr, Hazret-i Muhammed'i sevmekdir, Resûlullah'ın sünnetlerini yerine getirmekdir, Allah'a kulluk etmekdir, tevhîd etmekdir.
O akşam fukarâyı da sevindiriniz. Yoksulları sevindirin. Hısım akrabâlarınızı tebrîk ediniz. Büyük gecemiz, büyük bayram!
İslâm'da ilk terk olunan iki şey vardır. Birisi Cuma namazının âdabı, birisi de bu Mevlûd-i Peygamberî. Vaktiyle âbâ u ecdâdımız, Rebîulevvel ayının birinci gününden, otuzuncu gününe kadar, büyük ziyâfetler verilir, mevlid cemiyetleri tanzîm edilir, Kur`ân cemiyetleri yapılırdı. Bir ay! Yani bir ay donanma yapılırdı. İslâmların ilk terk etdiği âdâbdan bir tânesi budur. İkincisi Cuma âdâbıdır. Cuma namazına ashâb-ı kirâm ve tâbiîn akşamdan giderlerdi mescidlere. Yani sabah namazından sonra giderlerdi, akşamdan, geceden giderlerdi mescide. Cuma gününün fazîletini kaçırmamak için. Şimdi zamanlarımız belki müsâid değil, iş güç çok. Çalışmak da, helâlıyla çalışmak da ibâdet ve tâatdır.
Onun için o akşamı ihmâl etmezsen, hiç olmazsa yatsı namazına cemâate çıkarsan, sabah namazına cemâate çıkarsan, geceyi ihyâ etmiş olursun. Bak ne diyorum, konuştuğum söze dikkat et! Yatsı ile sabahı cemâatle kıldın mı gece ihyâ olmuş demekdir. Hele yatsıdan sonra Âmenerresûlü'yü okursan, defter-i a'mâline sabaha kadar ibâdet sevâbı yazılır. Biliyorsan ezberle, bilmiyorsan öğren.
Hısım akrabâyı tebrîk et. O akşam bir sürûr duy. Çünkü Muhammed Mustafâ zuhûr etmişdir. Ola ki kalbinde muhabbet-i Muhammedî tulû eder. Resûlullah'ın bir nazar-ı muhabbetine uğrarsan ebedî saâdeti kazandın demekdir. Bir daha söylüyorum! Resûlullah'ın bir nazar-ı muhabbetine yani Peygamber'in sevgiyle bir bakışına uğrarsan ebedî saâdeti kazandın, Hazret-i Muhammed Mustafâ'nın. Çünkü Allah Kur`ân-ı Kerîm'de diyor ki, "Sizin en enfesiniz size geldi, sizin cinsinizden en güzeliniz, en enfesiniz size geldi. O, sizin üzerinize raûf ve rahîmdir" diyor. Allah, Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi veselleme kendi esmâlarını vermiş. O, on sekiz bin âleme rahmetdir. Kâfirin bulduğu bir lokma ekmek, bir yudum su dahi Hazret-i Muhammed hürmetinedir. O'nun merhamet kanatları altına girmişdir, onun için Allah kâfiri de mahrûm etmez.
Sana ve bana ne büyük müjde ki, Hazret-i Muhammed gibi bir peygambere ümmet olduk. Allah'a kasem ederim ki, ulü'l-azm peygamberler dahi Hazret-i Muhammed'e ümmet olmayı Allah'dan temennî etmişlerdir. "Yâ Rabbi, beni kelîm edeceğine Hazret-i Muhammed'e ümmet et" demişdir Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm. Bize bu kadar lutf u kerem ihsân u inâyet olunmuşdur. Fakat kıymetini bilmiyoruz bu nimetin.
Efendiler! Bu nimetin kıymetini bilmiyoruz, kıymeti bilinmeyen nimetler insanın elinden alınır. İster maddî, ister manevî. Bak ne konuşuyorum! Kulağını benden yana ver! Allah sana bir nimet verdi, kıymetini bilmedin mi, bu nimet ister maddî ister manevî olsun, Allah o nimeti insanın elinden alır. En büyük nimetullah, Hazret-i Muhammed Mustafâ'dır. Elhamdülillah ki O'nun biz ümmetiyiz, O bize ümmetim demişdir. Senin şu günkü şu durumun Resûlullah'a arz olunmakdadır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme, haftada iki akşam, ümmetinin efâli arz olunur. Birisi Cuma gecesi, biri Pazartesi gecesi. Ona göre ahvâl ü harekâtını çevir. Ömürler fânîdir gelip geçicidir, âhiret bâkîdir, oraya hazırlığını yap. Son pişmanlık fayda vermez. Ölüme hazırlan, ahrete hazırlan. Önünde korkunç geçitler var, derin akabeler vardır. Bunları geçmek zorundasın. Sen de, ben de, cümle enbiyâ da, evliyâ da. Bunlara hazırlan. Mahşer günü hep cem oluruz ama, kabirlere tek tek gömerler. O günü hatırla. O günün çâresi, kendine bir dost ara, o yalnızlık evinde. O da a'mâl-i sâlihâtdır. Hazret-i Muhammed'e muhabbetdir, sallallahu aleyhi vesellem. O'ndan büyük dost olmaz.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 1 Ocak 1982 (5 Rebîulevvel 1402) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu bağlantıdan erişebilirsiniz.