Mâdem Kader Bellidir Niye Duâ Ediyoruz?

7 Haziran 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Dua

Pek çok kimsenin aklını kurcalayan bu suâle cevâb vermeden evvel kader meselesini îzâh etmemiz lâzım. Zîrâ müslümanların ekseriyetle yanlış bildikleri bir meseledir bu. Çoğu kimse kaderi, Allah'ın bir işi zorla yapdırması zannediyor ki bu inanç, ehl-i sünnet itikâdına aykırıdır. Bu itikadda olanlara cebriyye ismi verilmişdir. Bunun zıddına olarak insanın kendi kaderini tayîn etdiğine inananlar da olmuşdur, bu da sapık bir itikâddır. Bu itikadda olanlara da kaderiyye denilmişdir. Kader, ilmullahdır. Yani kıyâmete kadar olacak olan ne varsa hepsini Cenâb-ı Hakk'ın bilmesidir. Bir şeyi bilmek başkadır, zorla yapdırmak başkadır. İnsan aklı böyle bir ilmi kavrayamadığı için, pek çok kimse kaderi yanlış anlamışdır. 

Bunu şöyle bir misâlle de izâh edebiliriz. Kul bir günah işler. Allah ilm-i ezelîsi ile o kulunun o günahı işleyeceğini bilir, bilmemesi mümkün değildirİşte Allah'ın bu bilimine kader denir. Allah kulunun ne yapacağını bilir ama o günâhı ona işleten Allah değildir. Kul kisb eder, Allah halk eder.

Ehl-i sünnet itikadına göre insanın irâdesi vardır, buna irâde-i cüziyye denir ve bu yüzden de insan yapdıklarından mesûldür yani hesâba çekilecekdir. Yarın kıyâmet gününde hiç kimse diyemez ki, "Namaz kılmadım çünkü kaderimde yokmuş" yâhud "Allah bana kıldırmadı namazı". Buna imkân yokdur. Ne var ki, insanın irâdesinde olmayan şeyler de vardır. Bunlar irâde-i külliyyeye taalluk eden şeylerdir ve değil bir insan, bütün kâinât bir araya gelse, bunları değiştiremez, ibtâl edemez, vukuuna mâni olamaz. Meselâ ihtiyarlık böyledir, ölüm böyledir. Kezâ kıyâmet de böyledir. İhtiyarlığa, ölüme çâre yokdur, kıyâmet de muhakkak kopacakdır.

Şimdi, gelelim işin püf noktasına. Kâinâtda sayısız hâdise cereyân etmekdedir, biz de her gün pek çok konuda karar vermek, teşebbüsde bulunmak mecbûriyetindeyiz. Bunlardan hangilerinin irâde-i külliyyeye, hangilerinin irâde-i cüziyyeye taalluk etdiğini tek tek bilmemiz mümkün değildir. O yüzden hem sebeblere yapışmak, hem de duâ etmek lâzımdır.

Duâ bir talebdir ve bir menfaati celb etmek yâhud bir mazarratı def' etmek için yapılır. Eğer taleb edilen şey ezelde takdîr edilmiş ve vukûu muhakkak olan şeylerden ise, duânın bir tesîri olmaz. Meselâ "ben ölmeyeyim" yahud "hiç yaşlanmayayım" diye duâ etmek nâfile bir çabadır. Yok eğer taleb edilen şey, ezelde muhkem olarak tayîn edilmemiş, muallakda bırakılmış ise, duâ işe yarayacakdır. Bunun misâli düşmana karşı silahla mücâdele etmekdir. Silâha karşı silah her zaman işe yarar. Kimin silâhı daha çok ve daha tesirli ise harbi o kazanır. Hastalık ve ilaç meselesi de bunun bir misâlidir.

İnsan pek çok şey için duâ eder hattâ yanar yakılır, çalışır çabalar, sebeblere yapışır fakat istediği bir türlü eline geçmez. Anlar ki o mesele irâde-i külliyeye bağlıymış, istenen şey murâd-ı ilâhîye muvâfık değilmiş.  "Takdîr-i Hudâ kuvve-i bâzû ile dönmez" sözü de bu hikmeti beyân eder. Bazen de insan duâ eder, yâhud küçük bir çaba gösterir ve istediği hemen oluverir. O vakit anlaşılır ki o hüküm muallakda imiş, duâ ile yerine gelmiş. Bu yüzden demişlerdir ki, "Ok eceli gelmeyene batmaz, eceli gelenin zırhından bile geçer".

Listeye geri dön