Mağarada Mahsur Kalan Üç Kişi

16 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet

Muhbir-i sâdık olan Resûl-i Ekrem Efendimizin haber verdiğine göre, geçmiş ümmetlerden biri zamânında, üç kişi yolculuğa çıkmış, geceyi geçirmek için bir mağaraya girmişler. Derken dağdan bir taş düşmüş ve mağaranın ağzını kapatmış. Bakmışlar ki taşı yerinden oynatmak kâbil değil, bunun üzerine demişler ki, "Bizi buradan kurtarabilecek tek şey, iyi amellerimizi zikrederek duâ etmekdir".

İçlerinden birisi demiş ki, "Allahım, benim ihtiyar bir annem ve babam vardı. Akşam, onlardan evvel ne çocuklarımı doyurur, ne de hayvanlarıma bakardım. Günün birinde odun toplamak için uzaklara gitmişdim, geldiğimde onları uyumuş buldum. Onları uyandırmayı ve onlardan evvel ailece süt içmeyi hoş görmedim. Çanak elimde olduğu hâlde uyanmalarını bekledim. Nihayet sabah oldu. Çocuklarım ayaklarımın altında açlıkdan ağlıyorlardı. Derken annem babam uyandılar ve sütlerini içdiler. Allahım, eğer ben bu işi senin rızan için yapmışsam, bu taş yüzünden başımıza gelen sıkıntıyı bizden uzaklaşdır". Taş bir parça açılmış fakat çıkılacak kadar değil.

İkincisi de şöyle demiş, "Allahım, amcamın bir kızı vardı ve ben onu herkesden çok seviyordum. Onunla birlikde olmak istedim, ne var ki teklifimi kabul etmedi. Bir kıtlık senesi zorda kalınca bana başvurdu, kendisini bana teslîm etmesi şartıyla ona yüz yirmi altın verdim. O da teklîfimi kabul etti. Bu fırsatı elde edince 'Allah'dan kork da haksız olarak bekâretimi bozma" dedi. Ben de Allah'dan korkarak bu çok sevdiğim kızdan uzaklaşdım, verdiğim altınları da ona bırakdım. Allahım, eğer ben bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmış isem içinde bulunduğumuz sıkıntıyı üzerimizden def eyle". Taş bir parça daha açılır fakat yine çıkılabilecek gibi değildir.

Üçüncü kişi de şöyle demiş, "Allahım, ücretle işçiler tutdum ve ücretlerini verdim, yalnız biri ücretini almadan işi bırakdı gitti. Onun ücretini çalışdırdım, onun hesâbına ayırdığım mal çoğaldı. Bir müddet sonra o adam yanıma gelerek, 'Ey Allah'ın kulu! Ücretimi ver' dedi. Ben de, 'Şu gördüğün develer, öküzler, koyunlar ve köleler senin alman gereken ücretden çoğalmışdır, hepsini al götür' dedim. O da, 'Ey Allah'ın kulu, benimle alay etme' dedi. Ben, 'Seninle alay etmiyorum, ciddî söylüyorum' dedim. Bunun üzerine malları aldı ve hepsini sürüp götürdü, geriye hiçbir şey bırakmadı. İlahî, eğer ben bunu senin rızân için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıyı üzerimizden def et". Taş mağaranın ağzından kayar ve onlar da çıkıp giderler.

Ne anlıyoruz bu kıssadan? Ne yaparsak yapalım ihlâs ile yapmalıyız. Her işimizde rızâ-yı ilâhîyi gözetmeliyiz. Ancak o zaman necâta erebiliriz. Hakk için yapılmayan ameller merdûddur, hebâ olmuşdur. Rızâ-yı ilâhî için yapılmayan işler semeresizdir, boşa emekdir. Hakk için yapılan küçük bir iş, Allah'ın ihsân ve inâyetiyle büyür, dünyâda ve âhiretde önümüze çıkar, bizi felâketlerden kurtarır, bize dünyevî ve uhrevî nimetler olarka geri döner. Hakk için olmayan iş, desinler diye yapılan iş, ne kadar büyük olursa olsun, hiçdir, Allah katında bir kıymeti yokdur.

Listeye geri dön