Mahşer Günü Allah'ın Gölgelendireceği Yedi Sınıf İnsan
1 Nisan 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Resûl-i Ekrem Efendimiz buyurmuşlardır ki :
Allah'ın gölgesinden başka hiç bir gölgenin olmadığı günde, Allah'ın gölgelendireceği yedi sınıf insan vardır :
- Âdil idâreciler.
- Allah'a kulluk ederek yetişen gençler.
- Kalbleri mescidlere bağlı olanlar.
- Birbirlerini Allah için sevenler, buluşmaları da ayrılmaları da hep Allah için olanlar.
- Çekici ve zengin bir kadının gayr-i meşrû münâsebette bulunma davetini "Ben Allah'dan korkarım" diyerek geri çevirenler.
- Sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek derecede gizli yardım edenler.
- Allah'ı gizlice zikredip gözlerinden yaş akıtanlar.
Bu hadîs-i şerîfi iyi anlayabilmek için bazı hususları açıklamak îcâb ediyor. Önce ilk cümleden başlayalım. Burada günden maksad, mahşer günüdür. O gün arsa-yı mahşerde toplanan insanlar, büyük bir korku ve dehşet içinde hesâba çekilmeyi bekleyeceklerdir. Bu bekleyiş öyle pek kolay olmayacakdır, zîrâ kafatasları içinde beyinler kaynayacakdır. Bu bekleyiş, kızgın bir çölde güneşin en tepede olduğu bir zamanda yalın ayak başı kabak duran bir kimsenin çektiği zahmetden kat kat zahmetli olacakdır. İşte o dehşet ânında, o zahmet zamânında bir takım insanlar arşın gölgesinde gölgelenecek ve hiç bir zahmet çekmeyeceklerdir. Bu hadîs-i şerîf, bu kutlu insanları tarif etmekdedir. Şimdi bu yedi sınıfı îzâh etmeye çalışalım.
- Birinci zümre âdil idârecilerdir. Pâdişah, devlet başkanı, başbakan, vali, belediye başkanı, genel müdür, müdür, komutan ve aklınıza gelebilecek diğer bütün idâreciler de buna dâhildir. Yani burada kasdedilen, mansıbdır, makâmdır, mevkidir, güçdür, kuvvetdir, iktidardır. Zîrâ makâm-mevki ve onun getirdiği güç-kuvvet, insanı yoldan çıkaran, zulme götüren en tehlikeli şeylerdir. Makâm-mevki sâhibi olmadan önce elinde tesbih boynu bükük câminin en ön safında olan nice insanlar, makâm-mevki sâhibi oldukdan sonra sapıtmışlardır. Makâm-mevkî sâhibi olduğu halde yoldan çıkmayan, idâresi altındakilere zulmetmeyen, işini hakkıyla yapan, rüşvet yemeyen, suistimalde bulunmayan kimse, muhakkak kurtuluşa ermişdir. Zîrâ güç-kuvvet sâhibi iken nefsine hâkim olan kişi, cihâd-ı ekberini zaferle tamamlamış demekdir.
- İkinci zümre ibâdetli tâatlı gençlerdir. Gençlik zamânı insanın nefsinin en kuvvetli olduğu zamandır. Gençlerin arzuları, istekleri, hırsları, emelleri pek çokdur. Üstelik gençlik insana öyle bir güven verir ki insan hiç ölmeyecekmiş, hiç yaşlanmayacakmış, hiç hastalanmayacakmış zanneder. İnsanların çoğu gençliğine güvenerek gaflete düşmüş, ibâdet ve tâatı terk etmiş, fenâlıklara alışmış ve böylece helâk olup gitmişdir. Nefs-i emmâresi en güçlü hâlde iken nefsine kul olmayıp, ibâdet ve tâatında dâim olanlar, büyük zafer kazanmışlar ve ebedî saâdete ermişlerdir. Gençliklerini gafletle geçirenler, yaşlandıklarında ibâdet ve tâata başlasalar da, aynı mertebeye erişemezler. Zîrâ yaşlıların nefsi zayıflamış, sinirleri gevşemiş, kasları yumuşamışdır. Günâha girmek isteseler de güçleri yetmez, canları çekmez, sıhhatleri elvermez. Hüner, güçlü-kuvvetli ve sıhhatli iken nefsi yenebilmekdir.
- Kalbleri mescidlere bağlı olanlar, ibâdetleri angarya gibi yapmayanlardır, seve seve yapanlardır. "Şu namazı aradan çıkaralım da işimize bakalım" diyerek namazı savsaklamayanlardır. Hudû ve huşû içinde namaz kılanlardır. İmam arkasında namaz kılarken, Kur`ân-ı Kerîm dinlerken, teravihde, mevlidde, "Bitse de gitsek" demeyenlerdir. İbadetleri zahmet değil nimet bilenlerdir. İbadetleri Allah ile sohbet bilenlerdir. Cennet arzusu ile ya da cehennem korkusuyla değil, Allah sevgisiyle ibâdet edenlerdir. Zîrâ cennet arzusu ya da cehennem korkusuyşa ibâdet eden aslında nefsine ibâdet etmiş olur.
- Birbirlerini Allah için sevenler, birbirlerinden bir menfaat beklemeyenlerdir. Böyle bir muhabbet, îmânda kemâl alâmetidir. Zîrâ insanların çoğunda muhabbet, menfaatle karışıkdır, hâlis değildir. Çocuğun babasına, babanın evlâdına sevgisinde bile bazı menfaatler vardır. Menfaatsiz sevmek, ancak îmânı hâlis olan has kullara mahsûsdur. Zîrâ onlar Hakk'a tam ma'nâsıyla bağlanmışlar, halkdan ümîdlerini tamâmen kesmişlerdir. Bu da ancak nefsin arzularına tamâmen gem vurmak, nefsin isteklerine bütünüyle sed çekmekle mümkündür.
- Şehvet, en büyük imtihanlardan birisidir. Sırf Allah korkusuyla, zengin ve güzel bir kadının davetini reddedebilen kişi, îmânda kemâle ermişdir. Çünkü ihsân makâmındadır. Yani Allah'ın kendisini dâimâ gördüğünü hakka'l-yakîn bilmekde ve hep buna göre hareket etmekdedir. Burada davet edenin kadın, daveti reddedenin erkek olarak zikredilmesinde de ayrı bir hikmet vardır. Zîrâ karşılaşılabilecek en zor durum budur. Kadının erkeği reddetmesi, malum bazı sebeblerden dolayı, daha kolaydır.
- Gizli yardım, ihlâsa işâretdir. İhlâs, her işi Allah için yapmak, riyâdan gösterişden berî olmak demekdir. Riyâdan kaçınmak çok önemlidir zîrâ riyâda gizli şirk vardır. Yaptıkları iyiliklerin bilinmesini ve duyulmasını isteyenler, iyiliklerini hebâ edenlerdir. Zîrâ Allah ihlâs ile yapılmayan hiç bir ameli kabûl etmez. Alkışlanma, takdîr edilme, övülme arzusu nefs-i emmâreden gelir. Muhlisler yani has kullar, şöhretden kaçarlar, iyiliklerini gizlerler, kulların övgüsüne kıymet vermezler. Onların yegâne maksadı Hakk'ın rızâsıdır, Allah'ın hoşnudluğudur.
- Gizli zikir, muhabbetullaha işâretdir. Zîrâ seven sevdiği ile yalnız kalmak ister ve sevdiğini çok zikreder. Gözyaşı, âşıkların alâmetidir. Allah aşkıyla dökülen gözyaşından daha kıymetli bir şey de yokdur.
Dikkat ederseniz, bu yedi sınıf insanın hepsinde ortak bir taraf vardır. O da, cihâd-ı ekber ederek nefse gâlib ve hâkim olmakdır. Yani şehvete mağlûb olmamakdır, hevâya tâbi olmamakdır, dünyâya tapmamakdır, kula kul olmamakdır, gösterişden uzak olmakdır, hasedden, buğzdan, kînden, gadabdan ve diğer kötü huylardan kurtulmakdır. Îmânı yakîne getirerek ihsân sâhibi olmakdır. Ameli hâlis kılarak ihlâs sâhibi olmakdır. Nefsi tezkiye ederek saf hâle gelmekdir. İşte mahşer gününde, herkes dehşet ve korku içinde iken, her türlü korkudan, endîşeden ve kederden ârî olup emniyyet, safâ ve sürûr içinde bulunacak olanlar bunlardır. "أَلا إِنَّ أَوْلِيَاء اللّهِ لاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ elâ inne evliyâallah lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn" âyet-i kerîmesi de bunlar hakkındadır.
Yevm-i kıyâmetde ins ü cin kalkar
Güneş kârib olur başları yakar
Mü’min kâfir biribirine bakar
İslâm bulur zıll-i 'arş-ı Rahmân'ı
Taraf-ı Rahmân'dan buyrulur fermân
Enbiyâ evliyâ görmesin buhrân
Buyursunlar 'arşın altında sultân
Olsunlar görsünler rahm-i Rahmân'ı
Listeye geri dön