Mahv İlmi Nahv İlminden Elzemdir

15 Şubat 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Hubb-i Dünya
Hazret-i Mevlânâ, "Pâdişaha Bir Testi Su Götüren Bedevî" hikâyesinin arasında başka bir hikâye daha anlatıyor :
Vaktiyle Nahv ilmini çok iyi bilen bir âlim bir gün gemiye binmiş. Bu adam ilmine mağrûr ve kendini beğenmiş birisi olduğu için, gemiciyi küçük görerek ona "Sen hiç nahv okudun mu?" diye sormuş. Gemici "Hayır" deyince "Eyvâh! Öyleyse gitti ömrünün yarısı!" diyerek gemiciyi aşağılamış. Gemici, bu söze çok fenâ içerlemiş ama hiç cevap vermemiş. Bir müddet sonra bir fırtına çıkmış, dalgalar kabarmaya ve denizde koca koca girdâblar meydâna gelmeye başlamış. Gemici, o kibirli âlime hitâb ederek "Sen yüzme biliyor musun?" diye seslenmiş. Âlim, "Hayır, nereden bileceğim, benim ömrüm kitaplar arasında geçti" deyince, gemici ona şöyle demiş : "Eyvâh! Öyleyse gitti ömrünün tamâmı çünkü birazdan bu gemi batacak!"

Hazret-i Mevlânâ, hikâyenin sonunda şöyle buyuruyor :
İyi bil ki burada lâzım olan mahv ilmidir, nahv ilmi değil. Eğer mahv ilmini biliyorsan korkusuzca denize dal! Deniz suyu, ölüyü başında taşır fakat denize düşen adam diri olursa nasıl kurtulabilir ki? Sen de eğer beşeriyyet vasıflarından öldünse esrâr-ı hakîkat denizi, seni başının üstünde taşır. 
"Nahv âlimini size mahv nahvini öğretmek için hikâye arasında hikâye ettik" buyuran Hazret-i Mevlânâ, ilmine mağrûr olan âlimlere ve herkesi küçük gören mütekebbirlere hitâb ederek, hikâyenin diğer bir nüktesine de şöyle işâret buyuruyorlar :
Ey âlim! Sen herkese eşek diyorsun ama şimdi sen eşek gibi buz üstünde kalakaldın. İstersen dünyâda zamânın allâmesi ol, hele şimdi dünyânın yokluğunu da gör, zamanın yokluğunu da!
İnsanların çoğu hikâyedeki nahv âlimi gibidir çünkü hep dünyâlarını ma'mûr edecek işlerle uğraşır, malına-mülküne, ilmine-zühdüne mağrûr olarak ömürlerini tüketirler. Ancak ölüm gelip çattığında elleri kolları bağlanır, dilleri tutulur, bildiklerinin ve sâhib olduklarının hiç bir işe yaramadığını anlar. Ne var ki artık iş işden geçmişdir. Bunların ahvâli Sûre-i Hadîd'deki "اعْلَمُوا أَنَّمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌ وَزِينَةٌ وَتَفَاخُرٌ بَيْنَكُمْ وَتَكَاثُرٌ فِي الْأَمْوَالِ وَالْأَوْلَادِ كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَكُونُ حُطَامًا وَفِي الْآخِرَةِ عَذَابٌ شَدِيدٌ وَمَغْفِرَةٌ مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانٌ وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا مَتَاعُ الْغُرُورِ " âyet-i kerîmesi ile beyân olunmuşdur.

Etme ünsiyyet-i esfel ile rûhu mescûn
Akl-ı evvelde mekîn olmuş iken pâye sana
Aşk ile mahv-ı vücûd eyleyerek âdem ol
Nüh felek çâr anâsır hâdim ü dâye sana
Listeye geri dön