24 Haziran 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Cenâb-ı Allah Kitâb-ı Kerîminde, "وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ vemâ halaktü'l-cinne ve'l-inse illâ li yabudûn", görünen ve görünmeyen kuvvetleri, insanları ve cinnileri ve melâikeyi, beni bilip bana ibâdet etmeleri için halk etdim" diyor. Sebeb-i hilkatimiz, Allahu Teâlâ Hazretlerine abdiyyet ve ubûdiyyetdir.
Şimdi şöyle düşünelim. Mü'minler Allah'ın kullarıdır, dünyâ ve âhiret için en yüce makâm ve mertebe, Allah'a kullukdur ammâ bir çok insan vardır ki, Allah'a kulum diye nefsine ibâdet etmekdedir. Meselâ cennet için ibadet eyleyen kimse, cennete tamahen, ya cehennemden korkarak Allah'a ibâdet eden kişi, nefsine ibâdet etmiş olur. Mü'minlere düşen vazîfe abdiyyetde, kullukda dâim olması, Allah'a teslîm olmasıdır yani Allah rızâsıdır. Ve her ibâdet ve tâatımızda, "ilâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî" olmalıdır. Ma'nâ-yı şerîfi, "Yâ Rabbi, benim maksûdum ancak sensin, talebim de senin rızândır". Buna ermek için de bir adamın evvelâ kendisi Allah'dan râzı olması lâzım gelir. Bulunduğu mevkiye ve islâmına ve îmânına râzı olmazsa, Hakk rızâsını istemesi hatâdır. Evvelki kendisi Allah'dan râzı olacak.
www.muzafferozak.com