31 Ekim 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir gün Tekâsür Sûresini okudukdan sonra şöyle buyurmuşlardır :
Âdemoğlu, "Malım Malım" deyip durur. Ey Âdemoğlu! Yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin yâhud sadaka verip gönderdiğinden başka malın mı var ki!
Efendimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâmın bu sözü pek manidârdır. Bu üçü dışında kalanların bize âid olmadığını söylüyor. Halbuki biz her şeyi kendi mülkümüz zannediyoruz. Meselâ bankada paramız var değil mi, o para senelerce orada duruyor, ondan hiç istifâde etmiyoruz ama onu kendimize âid kabûl ediyoruz. Halbuki ölünce mirasçılarımıza kalıyor o para, bize bir faydası yok. Biz onun zahmetini çekmişizdir sadece. Üstelik bir de hesâbını vereceğiz âhiretde. Nereden kazandığımızı soracak Allah, helâlden mi haramdan mı. Helâlden kazanmış olsak da yine hesâbı var, zekâtı verildi mi o paranın, şükrün edâ ettik mi o servetin, muhtaçlara yardım ettik mi, fukarâya infâk ettik mi?
Diğer bir mesele de kullanmadığımız eşyâlar. Bin tane elbisesi olsa bir kimsenin, onunu giyip eskitse, geriye kalanlar ona âid değil demekdir. Boşuna zahmet çekmişdir onları elde etmek için. Kullanılmayan her şey için geçerlidir bu, evler, arabalar, ziynetler, bâhusûs hiç bir işe yaramayan süs eşyâları filan hep bu kabîldendir. Öyle insanlar biliyorum, yazlık almış, gitmiyor, kullanmıyor o evi. Kiraya da vermiyor. O yazlık onun malı değildir aslında. İnşaatçıyı zengin etmişdir, onu alarak. Boşuna para sarfetmiş, o parayı kazanmak için de boşuna yorulmuşdur. Kezâ koleksiyonerler de böyle. Meselâ antika araba meraklısı bir adam, elli tâne araba almış, garajda duruyor arabalar. Kime ne faydası var? Yine çok adam var, tekne almış, bir marinaya bağlamış, hiç kullanmıyor. "Teknem var" diyor, millete hava atıyor, aslında kendisini kandırıyor. Bilmiyor ki tekne onun değil, tekneyi satanı ve marinacıyı zengin etmişdir o.
İşte insanoğlu hep bir mal mülk hayâliyle yaşamakda, sâhib olduğunu zannetdiği şeylerle övünmekde ve avunmakda, yâhud malı mükü için hep endîşe etmekde, "Nasıl muhâfaza ederim, değerini nasıl korurum yâhud artırırım" diye kara kara düşünmekde ve ömrünü böylece tüketmekdedir. Netîcede hepsini bırakıp, kabre girmekde ve hesâbını vereceği günü beklemekdedir.
İşte bu sûre-i celîle, bu hakîkati beyân etmekdedir. Yani insanın kabre girinceye kadar hep bir şeylerle oyalandığını, malla mülkle avunduğunu, çolukla çocukla övündüğünü, şunu şöyle yapacağım, bunu böyle yapacağım diye uzun emeller besleyerek ömrünü hebâ etdiğini, âkıbetini hiç düşünmediğini, ancak öldüğü zaman bunu idrâk edeceğini, hattâ gözüyle de göreceğini ve verilen nimetlerden hesâba çekileceğini bildirmekdedir.