3 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
İmâm-ı Ali Hayder-i Kerrâr, at üstünde gidiyordu. Bir adam gördü, ellerinde altın var, o altınları bir elinden bir eline, bir elinde bir eline aktarıyordu. Mâlik olduğu altınların sesleriyle zevkleniyordu. Yani parayı seven için parayı saymak bir zevkdir. O da, mâlik olduğu altınları elinde şıkırdatarak onların sesinden zevk alıyordu. Hazret-i Ali buyurdu, "O altınlar kimin?" dedi. "Benim yâ imâm" dedi. "Hayır senin değil" dedi.
Evet, o altınlar senin değil. Mal sâhipleri, Allah'ın vekilharcı, fukarâ ise Allah'ın ayâlidir. Mal-mülk kimsenin değildir, ancak bir mal sâhibinin malını bekleyen gibidir. Çünkü mal-mülk aslında Allah'ındır. Zenginler Allah'ın vekilharcı gibidir. Fukarâ da Allah'ın ayâli gibidir. Allah vekilharcına diyor ki, "Kasaları aç ve bana ait olan malı benim ayâlime ver. Seni vekilharç yaptığım gibi, seni bu vazîfeden azl ederim, elinden malı alırım, başkasını vekilharç yaparım". Fakirler bir zaman zengin idi. Zenginler de bir zaman fakîr idi. Allah'ın vermesiyle almasıyla kimisi fakîr kimisi zengin oldu.
İmâm-ı Ali o zâta hitâb etdi, "O altınlar senin değil". Adam, "Vallahi benim yâ imam, alnımın teriyle kazandım" dedi. İmâm-ı Ali ona, "Şimdi Allah senin rûhunu kabz ederse o altınlar kimin olur?" dedi. Adam, "Varislerime kalır" dedi. İmâm-ı Ali, "Vârislerin de ölürse ne olur" dedi. Adam, "Allah'ın olur" dedi. İmâm-ı Ali buyurdu ki, "O altınlar senin olsun istiyor musun? Öyleyse Allah yoluna sarf et, açları doyur, çıplakları giydir, ağlayanın gözyaşını sil, yetîmleri güldür, o vakit mal senin olacak, âhiret âleminde ebedî olacak".