29 Aralık 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri bir gece zikrullahdan sonra sohbete oturduklarında, herkes el öpme sırasına girmeye kalkınca buyurdular ki :
Efendim, ben hepinizden memnûnum, lütfen oturursanız o vakit daha çok memnûn olurum. Ha elimi öpmüşsünüz, ha öpmemişsiniz, ha yanağımı öpmüşsünüz ha öpmemişsiniz, mesele yok. Oturursanız, konuşuyoruz, istifâde etmiş olursunuz, el öpmekle geçerse vaktimiz boşa gider.
Sanki o böyle söylememiş gibi, birisi ileriye doğru atılıp, Efendi Hazretlerinin eline yapışınca, buyurdular ki :
Sen istediğin kadar söyle. "En akıllısı Deli Bekir o da direğin üstünde yatar" demişler. "Sen istediğin kadar söyle, ben yapacağımı yaparım" diyor. Ama sâlih adam, bir şey diyemiyorum ki, otuz senedir peşimde dolaşıyor. Sen söyle istediğin kadar. On bin defa söyleyeceksin, on binde bir adam anlayacak, onu da yanlış yapar o. Ben kaç seneden beri milletin peşinde dolaşıyorum.
Biz maalesef hep böyleyiz. Büyük bir adamla karşılaşırsak, el öpmeyi, boyun kesmeyi, önünde eğilmeyi marifet zannediyoruz. Edebi, hürmeti hep şekille yapacağımızı zannediyoruz. Asıl edeb, asıl hürmet o zâtın sözünü tutmakla olur, elini ayağını öpmekle olmaz. Sözünü tutmak için de önce o zâtı cân kulağıyla dinlemek yâhud eserlerini okumak gerekir. Yoksa yerlere kadar eğilmişsin, ayaklarına kapanmışsın, el öpmüşsün, etek öpmüşsün, bunların hiç bir faydası yokdur. Bazılarının zannetdiği gibi bu tevâzu da değildir. Nitekim Efendi Hazretleri buyururlardı ki, "El öpmekle, etek öpmekle tevâzu olmaz. Tevâzu hak ve hakîkati kabûl etmekdir, velev ki söyleyen düşmanın dahi olsa".
www.muzafferozak.com