14 Eylül 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Büyük mürşidlerimizden Seyyid Ahmed er-Rıfâî buyuruyorlar ki :
İnsanların çoğu marifetin şerefinden gâfildir, lutuflarından câhildir, yüceliğinden bî-haberdir, derin ma'nâlarından uzakdır. Onu ancak tevfîke mazhar olmuş kalb sâhibleri idrâk edebilirler. Bu ilim, diğer bütün ilimlerin üzerine binâ edildiği esasdır. Dâreyn saâdetine bu ilimle ulaşılır. Kul nefsinin ayıplarını, Rabbinin nimetlerini, O'nun rubûbiyyetinin celâlini, kudretinin kemâlini bu ilimle bilir. Kulun sırrı, kudret-i ilâhi lutuflarının çadırı içinde marifet kanatlarıyla uçar, yüceliğin sınırlarında cevelân eder durur, kudsiyyet bahçesine yükselir. Hiç bir ilim ondan bir pay almadıkça tamâm olmaz. Onun yokluğu amelleri fâsid kılar. Allah'ın rahmet ve re'fet nazarıyla bakdığı kalbler hâriç, hiç bir kalb onsuz sükûn bulmaz. Allahu Teâlâ o kalblere ferâset ve belâgat yağmurlarını indirmiş, onları yakîn ve akıl reyhânlarıyla kokulamışdır. Böylece o kalbleri aklın ve ferâsetin mekânı kılmış, cehâlet ve gaflet kirlerinden arındırmış, ilim ve hikmet kandilleriyle nuırlandırmışdır.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmuşdur, "يَرْفَعِ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۙ وَالَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ". Ve yine Cenâb-ı Hakk,"اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ". buyurduğu için âriflerin hepsi Allah'dan korkar ve marifetleri ölçüsünde O'ndan ittikâ ederler. Ârif, insanı günahlara ve zellelere sevkeden şeytanın vesveseni Allah'ın nûruyla tanır. Bu nûr sâyesinde irâdenin âfetlerinden korunur. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmuşdur, "اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ". Ve yine buyurmuşdur ki, "وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللّٰهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ۟".
Bir haberde şöyle vârid olmuşdur, "Bazı ilimler vardır ki gizlidir, mahfûzdur. Onu ancak Allah'ı bilen kimseler tanır. O ilim, Allah'ın yüceliğini anlayanlara kapalı kalmaz". Bir adam Hazret-i Peygamber'e gelerek, "Amellerin en fazîletlisi hangisidir?" diye sordu. Hazret-i Peygamber ona, "Allah'ı bilmek" diye cevâb verdi. Yine rivâyet olunur ki, Hazret-i Mûsâ, "Yâ Rabbi senin katında sevâbı en çok, derecesi en sütün olan kullar hangileridir?" diye sorunca, Allahu Teâlâ, "İçlerinden beni en iyi bilendir" buyurdu. İmâm-ı Ali ibn Ebî Tâlib de marifet hakkında şöyle demişdir, "Allah'ı en iyi bilen kimse, lâilâheillallah'a hürmet ve tazîm husûsunda insanların en ileri olanıdır". Ebû'd-Derdâ ise, "Marifeti artan kimsenin Allah korkusu da o nisbetde artar" demişdir.
Rivâyete göre Allahu Teâlâ, Dâvûd aleyhisselâma, "Faydalı ilim öğren" diye vahy etdi. O da, "Yâ Rabbi faydalı ilim nedir?" diye sordu. Allahu Teâlâ ona şu cevâbı verdi, "Celâlimin, azametimin, büyüklüğümün ve kemâl-i kudretimin her şeyden üstün olduğunu bilmendir. Çünkü bu bilgi seni bana yaklaştırır. Bana mülâkî olan kimsenin cehâlet mazeretini kabûl etmem" buyurdu.
Mevlâsını tanıyan kişi, belâlar karşısında şikâyetçi olmaz. Kul Mevlâ'sını tanımazsa da'vâcı olur. Halbuki ârif için davâ, âşık için şekvâ yokdur. Allah'ın inâyeti erişirse, kul cinâyet işlemeyi, kötülük yapmayı bırakır. İnâyetle velâyet husûle gelir. Velâyet de cinâyeti mağlûb eder. İş velâyetde değil, inâyetdedir. Kendisinde inâyet bulunmayan kişi, velâyeti idrâk edemez. Hakk'ı bulan, halkı bir kenara atar, da'vâyı atıp, ma'nâyı bulur.
Hâl ehli olan ârifin bütün konuşmaları güzeldir. Ârif, safâ vakitleriyle de gururlanmaz çünkü onun altında bir takım âfetler vardır. Ârif, ubûdiyyet safâsıyla da gururlanmaz. Çünkü onda tâliblerin iki dünyâ saadetini de mahvedecek olan rubûbiyyeti unutma tehlikesi vardır. Ârif, Rabbü'l-âlemîn'e yakın olmuşdur, O'na seve seve kulluk ederek, emirlerine boyun eğerek O'na yönelmiş, her işinde O'nu vekîl edinerek, O'na güvenmişdir.