Masiyet İlletine Çâre

7 Haziran 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Zikrullah

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Tımarhânenin önünden bir sôfî geçiyormuş, sôfî.
Sofular iki kısımdır. Bir sôfî-i sâlûs vardır, bir sôfî vardır. Bu sôfî, kalbini tasfiye etmiş, mâsivâllahdan kalbini tathîr etmiş kişiye derler.
Geçiyormuş sôfî oradan, laf atmış.
Niye? İnsanları irşâd için gönderilmiş. İnsan ya hayır konuşmalı ya sükût etmelidir. Öyle iş yap ki dâimâ elinden dilinden hayır görülsün. Halkı incitme, korkutma, insanları dâimâ iyiliğe ve doğruya ve temize ve nûra götür. İnsansak eğer biz.
O sôfî de irşâd etmek üzere, tımarhâneye laf atmış, sertabîbe, doktora. "Ey tabîb!". 
Tabîb ne? Doktor demek. Bir de tabîbe'l-kulûb var, kim o? Resûl-i Ekrem. 
"Ey Tabîb! Sende masiyet illetine çâre var mı?" demiş. Masiyet illetine çâre. 
Masiyet ne demek? İsyân, bilmeyerek Allah'a karşı yapılan nankörlükler. İnsanlığını bilmiyor. Nefsini bilmeyen Allah'ı bilmez. Böyle olunca da her şeyi yapabilir Allah'a karşı. İki şeyi unutandan her türlü fenâlığı bekle. Biri Allah'ı unutan, biri ölümü unutan.
Şimdi, öyle deyince bir irkilmiş doktor. Yani cevâb verememiş. Orada bir akıl hastası demiş ki doktora, "Ben bu sofuya bir cevâb vereyim mi ey tabîb?" demiş. "Ver bakalım" demiş. 
Çünkü öyle adamlar var ki orada içeride yatıyorlar, kaderin kurbânı olmuş. Malı mülkü var, mîrâsçıları para elinden gitmesinden diye, onu hacir altına aldırıyorlar, oraya tımarhâneye yatırıyorlar onu. Parası olduğu hâlde. Allah'a şükret. Yarın ne olacan, başına ne gelecek bilmiyorsun. Kötülerle Allah kimseyi karşılaştırmasın, kimseyi karşılaştırmasın. Hısım akrabâsı, parasını hayra mayra sarfetmesin diye, hacir altına aldırıp tımarhâneye koyduruyorlar, paralarını başkaları yiyorlar. Âhiret âleminde hesâbını Allah ondan soracak, mîrâsçıları da geride malı yiyecekler. Yani orada böyle akıllı adamlar var, mühim adamlar var çok. Bazıları bizim aklımıza muhâlefet etdiğinden dolayı deli zannediyoruz biz. Deli kısım kısımdır. Al del, mor deli, zır deli, zırzır deli, hınzır deli, bir alay deli cinsleri var. Tıbda onların hepsinin ayrı ayrı tayînleri vardır. 
Biri sormuş, demiş "Hastahânede kaç deli varsınız?" demiş. Birisi geçerken, benim gibi akıllının birisi. O deli demiş ki, "Siz dışarıda kaç akıllı varsınız?" demiş, ona sormuş, mukâbele etmiş.

Şimdi, o da, "Ey doktor! Ben bu sofuya bir cevâb vereyim mi?". "Ver". "Tövbe yaprağını, istiğfar köküyle karıştırır, kalb havanında tevhîd tokmağıyla döversin, insan eleğinden elersin, gözyaşıyla sularsın, aşk ateşinde pişirirsin, kanâat kaşığıyla yersin, birebir gelir" demiş. Daha uzundur bu ama bu kadarı kafamda kalmış.

Sohbeti dinleyen zevâtdan biri, "Bu cevâbı veren deli mi?" diye sorunca, Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Deli kim bilmiyoruz ki! Deme Leylâ ile Mecnûn'a deli, her biri bir gûnâ deli. Babacığım söyledik ya işte, al del, mor deli, zır deli, zırzır deli, hınzır deli, kısım kısım var diyoruz. 
"Ey Tabîb!" Oradan başlayalım gene, yeniden dönelim. "Ey Tabîb! Tövbe kökünü istiğfâr yaprağı ile karıştırırsın, kalb havanında tevhîd tokmağıyla döversin, insaf eleğinden elersin, gözyaşınla sularsın, aşk ateşinde pişirirsin, kanâat kaşığıyla yersin, birebir gelir" demiş. 
Biz bunu anlatdık câmide, dışarı çıkdık, biri geldi, elimi öpdü, "Hocaefendi, bu tövbe köküyle istiğfar yaprağı Mısır Çarşısında satılıyor mu?". Anlaşıldı. Eyvâh! Bizim sohbet gürültüye gitmiş. Eyvah, eyvah! Ahfeş'in keçisi gibi. Eyvahlar olsun, felâketin büyüğü. 
www.muzafferozak.com

Listeye geri dön