Meczûb Mustafa

24 Şubat 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Ezan
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri, gerek bizzat gördüğü, gerekse duyduğu ve bildiği bir çok mecâzib-i ilâhiyyeden bahseder ve onların ibretlik hâlleri ile hikmet dolu menkıbelerini hep anlatırlardı. Efendi Hazretleri İstanbul'un meşhûr meczûblarından biri olan Meczûb Mustafa ile ilgili hâtıralarını şöyle anlatmışlardı :
Ezânın Türkçe okunduğu yıllardı. Missouri zırhlısının geldiği vakitde, Mustafa her gün buraya gelir, Bayezid Câmisinin minâresinin dibinde durur, müezzin yukarıdan "Tanrı Uludur"der, o aşağıdan "Allahüekber" derdi, avludaki taşın üstüne çıkar, hep böyle ezan okurdu. Müezzin minârede Türkçe okuyor, o aşağıda Arapça okuyor. Missouri zırhlısı geleceği zaman bütün meczûbları topladılar. Mustafa'yı da yakaladılar. İstanbul'da ne kadar meczûb varsa hepsini yakalayıp götürdüler. Maksad Amerikalılar bunları görmesin. Bir de siirtli bir meczûb vardı, helânın arasında otururdu, şişman, fıçı gibi bir adamdı. Kimi görse hep "Allah raziy olsuuun, Allah raziy olsuuun" der dururdu. Onu da yakalamışlar. Neyse, ben Mustafa'yı almaya Bayezid karakoluna gittim. Komisere, "Bu adam zararlı bir adam değildir, bunu bırakın. Bu adamın kimseye bir zararı yokdur ama burada tutarsanız size zararı olur" dedim. "Peki" dediler, bırakdılar ama Mustafa, "Ben dışarı çıkmayacağım" demesin mi! Neyse zor belâ ikna edip aldım çıkardım. Siirtli, benim Mustafa'yı çıkardığımı görünce "Beni de çıkhar, beni de çıkhar" diye yalvarıyor ama nasıl çıkarayım. Bu hâdisenin akabinde ezân-ı Muhammedî Arapça okunmaya başlandı. Yani Mustafa, bize bunun haberini verdi. 
Öleceği zaman da beni aramış. İki kişiyi çok seviyordu, bir beni seviyordu, bir de Receb'i. Telefonu almış, "Receb, Receb, Receb", "Muzaffer, Muzaffer, Muzaffer" diye bağırmış, sonra vefât etmiş.
Mustafa'nın âsâbı en çok şuna bozuluyordu. Vaktiyle Ayşe diye bir kızı sevmiş. "Ayşe seninle evlenmeyecek" dedin mi, çok fenâ kızıyor, ana avrat dümdüz gidiyor. Onun da bütün derdi bu. "Ayşe sana varmayacak". Bizim Hammal Ahmed, bunu kızdırmak için "Ayşe sana varmayacak" demiş. Bu bir geldi, ama nasıl, ateş gibi parlıyor, bir kibrit vursan yanacak, o kadar kızmış. O vakit bende telefon filan yok, salaş bir dükkan zâten. Mustafa, "Sen ver bakayım bana telefonu" dedi. "Peki al" dedik. Telefon filan yok ama bu sanki elinde telefon varmış gibi konuşuyor. "Ahmed'e cezâ yazın, Ahmed'i hapsedin, Ahmed'e cezâ verin, Ahmed'i hapse atın" dedi. İki saat sonra Ahmed'i yakalamasınlar mı! Haydi Ahmed içeriye, hem para cezâsı hem hapis. Birisi bir boya sandığı çalmış, meğer Ahmed ona kefîl olmuş, o sebebden içeri almışlar.
Allah rahmet eylesin, Mustafa, pek tatlıydı.  Dükkâna gelir, o kadar kitabın içinde en kıymetli kitabı bulur, onu ister. Acâib, değil mi? "Şu ki ki ki kitabı bana ver" der. Ben çâresini buldum. "Olmaz, o kitap vâlinin!" diyorum. "Vali, vali vali vali vali" der korkar. Vâli dedin mi korkar. Vâlinin diyordum öyle kurtarıyordum. 
Bir gün bizim Mustafa Hoca geldi, dükkânda konuşuyoruz.  Mustafa'yı gördü, bana "Bu pis herifle ne konuşuyorsun, bir adam onun oturduğu yere otursa, namazı olmaz" dedi. O gece rüyâsında Mustafa Hoca'yı yakalamış, "Sen benim ekmeğime niye mani oluyorsun" diye bir dayak atmış.
Meczûb Mustafa, yine ezanın Türkçe okunduğu yıllarda, bir başka câmide de her sabah, şadırvan başında ezan okurmuş. O câminin müezzini de, ezanı Arapça olarak okumak yasak olduğu için, birisi duyup da şikâyet edecek, o okuyor zannedecekler ve başı belâya girecek diye çok endîşe eder ama Mustafa'ya da bir türlü mâni' olamazmış. Bir sabah, daha Mustafa gelmeden, minâreye çıkıp ezanı Türkçe olarak okumuş. "Ezanı ondan önce okursam, o okumaz" diye düşünmüş. Ezanı bitirip aşağı inince bir de ne görsün! Meczûb Mustafa, elinde koca bir takunya ile minârenin kapısında bekliyor. Mustafa, "Sen benim vazîfeme nasıl müdâhale edersin, benim vazîfemi nasıl elimden alırsın! Seni perîşân ederim" diyerek müezzin efendiyi kovalamaya başlamış. Müezzin Efendi, bir tarafdan kaçarken, bir tarafdan da "Aman Mustafacım, vallahi bir daha yapmayacağım, billahi bir daha yapmayacağım" diyerek Mustafa'nın elinden yakasını zor kurtarmış.

Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestiz
Biz ehl-i harâbâtdanız mest-i elestiz

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön