23 Ocak 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Ma'lûm ola ki Zilkadenin on yedinci gecesi beyne'l-işâeyn cümle ehl-i belde Huzûr-ı Saâdet'e varıp, herkes deynini arz edip, "Yâ Resûlullah, şu mikdar deynim var, ihsân eyle" deyü salât ü selâm ederek Şebeke-i Şerîfe'den içeri buğday bırakırlar. Terâküm eden buğdayı ağalar alıp ekmek yapıp bazı kimselere hediye ederler. Mücerrebdir, o sene huccâc gelip gidince bir kimsenin dünyada hiç bildiği olmasa, deyni kadar şey behemehâl feth olur. Hatta bu bîçâre dahi o gece tefekkür ettim. Borcum yok ama bu devletden mahrûm olmayayım ve Defter-i Resûlullah'a ismim kaydolması için bir mikdar buğday alıp, "Yâ Resûlullah, bu dervîş-i bîçâre Ahmed-i derdmendini 'atiyye-i ihsânınla mesrûr eyle" deyip, salât u selâm ederek, bi hürmeti'n-nebî, o sene buğday adedince fakîre altın feth oldu. İslâmbol'dan me'mûl olmayan yerlerden mektûb ile sürreler zuhûr etdi. Hattâ Erzurum'dan kırk kuruş geldi. Böyle mücerrebdir, esrâr-ı Medîne'dendir.Şikârîzâde Ahmed Efendi bu bâbda bir de hikâye naklediyor. Bu ibretli hikâyeyi Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri de yeri geldikçe anlatırlardı :
Ma'lûm ola ki, ehl-i beldeden şöyle menkûldür ki bir kimse 'ıyâliyle şöyle 'ahd etmişler ki, "Seninle bu sene kanâ'at edelim, borç etmeyelim. Zîrâ her sene Huzûr'a varıp, "Yâ Resûlallah, şu kadar deynim var" demekden hicâb ediyorum" diye, kemâl-i edebden o sene borç etmemişler. Amma geçen seneden buğdaycıya bir altın borcu kalmış, lâkin hatırından çıkmış. Vaktâ ki o gece geldi, herkes deynini 'arz etmek için cem' oldu. O zâtın borcu olmadığından, o meclise varmadı. O kimse o gece ma'nâsında görür kim, Hücre-i Şerîf küşâd olmuş, bir âlî dîvân kurulmuş. Peygamber Efendimiz, aleyhissalâtü vesselâm bir kürsü üzerine iclâs buyurmuşlar. Cümle ashâb da o meclisde hâzır imiş. Hazret-i Şâh-ı Velâyet Efendimizin yedinde bir defter, ashâb efendilerimiz ehl-i Medîne'yi birer birer huzûra getirip, "Yâ Resûlallah, Filan ibn Filan'ın şu kadar deyni var" diye 'arz olundukda, "Verilsin" diye saâdetle emr buyurduklarında, Şâh-ı Velâyet Efendimiz, yedindeki deftere kayd buyururlar. O kimse dahi huzûra varıp, arz olundukda, Efendimiz saâdetle hitâb etmişler ki, "Geçen seneden kalan bir altın borcu buğdaycıya verilsin. Onun bu sene bize ihtiyâcı yokdur" diye emir buyurdukda, bîçâre derdmend âh u enîn ile vücûdu lerzenâk olup, bükâ-yı şedîd ile bîdâr olup, yüzü üstüne sürünerek Huzûr-ı Saâdet'e varıp, atabeye yapışıp, "Amân Yâ Resûlallah, affeyle. Ben kim olam ki, sana ihtiyâcım olmaya. On sekiz bin 'âlem sana muhtâcdır. Yâ Resûlallah el-amân el-amân" diyerek azîm bükâ ederek tâib ü müstağfir olup, âhirü'l-ömr borçdan hâlî olmadı, diye nakl olunur. Onda borçsuzluk memdûh değildir. Ehl-i beldeyi kimseye muhtâc etmez. Onların gınâ-i kalbleri, nizâm-ı hâlleri vardır.