Medîne-i Münevvere'de Ramazân-ı Şerîf ve Bayram

2 Nisan 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

Şikarizade Ahmed Efendi
Bundan iki asır kadar evvel Medîne-i Münevvere'de bir yıl kadar mücâvir olan Şikârîzâde Ahmed Efendi orada gördüklerini Tayyibetü'l-Ezkâr nâmındaki risâlesinde dile getirmişdir. Daha önce değişik vesîlelerle bu eserden bazı iktibaslar yapmışdık. Şimdi de Ramazân-ı Şerîf münâsebetiyle, o vakitler Medîne-i Münevvere'de Ramazân-ı Şerîf'in ve Bayram'ın nasıl yaşandığını gösteren satırları sizin için iktibâs etdik. 

Bâb-ı Resm-i Ramazân-ı Şerîf

Malûm ola ki, Ramazân-ı Şerîf'de cümle Ehl-i Medîne, Harem-i Şerîf'de iftar ederler. Evlerde o vakit bir erkek yokdur. Taâmları hâtunlar âmâde ederler. Herkes Harem-i Şerîf'de namazı kılıp, misâfir var ise
alıp hânelerine gelip, taâmlarını ekl edüp, vakt-i 'işâya kadar mezâklarını icrâ ederler. Ammâ bu vakt-i iftar, bir mertebe zevk-i ruhânidir ki, vasf olmaz.

Evvelâ, akşama yarım sâat kala sakalar mahzenlerde mahfûz buz gibi Ayn-ı Zerkâ suyunu zevraklarla getirip herkesin önüne üçer beşer zevrak korlar. Evli olanların hânelerinden iftarlar gelip, önlerine korlar. Bu tepsi içinde ufak tabaklar ile börek, peynir, hurma, helva ve üstü pûşîdelidir. Bu minvâl üzere herkes Huzûr'a karşı müteveccih olurlar. Kimi tilâvet ve kimi delâil okur ve kimi zikreder ve kimi boynunu eğip bükâ eder. Harem-i Şerif'in içi bir hâl kesb ider ki insan tâkat getiremez. Nûr-i Muhammedî lemeân ider. Bir de ezanlar başlar, herkes sağında ve solunda olanlar "tefaddal yâ ahî" deyü hitâb edüp iftar ederler.

Üç beş dakîka kâmeti tehîr ederler. Ol zaman gurabâ yürür. Herkes bâkî iftarı anlara taksîm eder. Cümlesi mütena'im olur. Badehû kâmet edilir, namazı kılarlar. Minvâl-i meşrûh üzere herkes hânelerine gidüp safâlarında olurlar. Bu iftar, Harem-i Şerîf'de üç yüz yerde olur. Bâkîsiyle cümle gurabâ kifaflanırlar. Bir iyi âdetdir. Zîrâ Ramazan'a karîb etrafdan katı çok fukarâ ve gurabâ cem' olurlar. Gâlibâ gurabâya it'âm-ı taâm içün Harem-i Şerîf'e iftar tertîb etmişler deyü bu fakîrin hâtırıma geldi. Zîrâ bu kadar gurabâyı evlere götürmek mütahammil olmadığı için bu nizâmı vermişler deyü cezm eyledim. Lâkin değilse de a'mâl-i hasenedir.

Bâb-ı Âdâb-ı Salât-ı Terâvih

Vaktâ ki salât-ı 'işâyı cemâat-ı vâhide ile edâdan sonra ikişer rekat sünneti kılup, herkesin başka başka imamları vardır, otuz kırk yerde cemaat olup, gürûh gürûh salât-ı tervîhayı edâya başlarlar. Her imâmın önünde birer feneri vardır,  kimisi yeşil, kimi sarı ve kimi kırmızı ve kimi beyaz, türlü türlü renkler ile. Harem-i Şerîf’in içinde kimi Allâhüekber der, kimi okur, kimi selâm verir. Bir safâ, bir cümbüş ki gınâ gelmez. Hatim ile kılan, sûre ile kılan var, her biri bir türlü. 

Vaktâ ki namaz tamâm olur, sonra mum alayı olur. O dahi bir acâib resimdir. Çün ki her gece iki altun kebîr şamdan ile balmumu Hücre-i Saâdet'de yanar. Ammâ Ramazân-ı Şerîf’e mahsûs sekiz şamdan vardır. Onlar dahi otuz gece yanar. Her gece o şamdanları bade't-tervîha âdâb ve tazîm ile alay edüp, âhir-i Harem'de mum hazînesine götürürler. Bir garib erkândır. Ve bu Hücre-i Şerîf'den mumları çıkarmağa birkaç gün evvel tezkire verirler. Dâhil-i tezkire olmayan bu hizmete nâil olamaz. Zîrâ herkesi dâhil-i tezkire etmezler. Ayân u eşrâf u ulemâ ve müderrisin ü eimme vü hutabâ ve hâkim-i belde vü hâkime müteallik olanlara mahsûsdur. Hamden lillâhi teâlâ, bi himmeti evliyâullah, bu bîçâre o hizmet-i celîle ile şerefyâb oldum, kâdî-i beldeye taallukum sebebiyle, hâdim-i Resûlullah oldum.

Bâb-ı Resm-i Alay

Malûm ola ki, evvelâ Şeyhu'l-Harem ve Nâib-i Harem bol yenli birer ferâce ve üzerinden Târik-i Sadiyye nukebâsı gibi birer şal bağlayıp, uçlarını kıvırırlar. Cümlesi bu kıyâfetle Hücre-i Saâdet'in kapısına cem olurlar, ki ona Bâb-ı Şâmî derler. Ağalar tarafında meydana karşıdır. İçeriden nöbetçi ağalar gelir, kapıyı küşâd ederler. Badehû Şeyhu'l-Harem ve Nâib-i Harem ikisi Hücre-i Şerîf'e girerler. Mâ-bâkîsi kapıda salât u selâmla muntazır olurlar. Şeyhu'l-Harem ve Nâib-i Harem iki kebîr altın şamdanı alıp tazîm ile mum hücresine götürürler. Bâkî Ramazan'a mahsûs olan sekiz adet şamdanı birer ağa, tazîm ile getirüp, Bâb-ı Hücre-i Şerîf'de o hizmet-i celîleye bâ-tezkire memûr olan zevât, alâ merâtibihim tezkiresinde kaçıncı mum yazar ise, onu tazîm ile alup salât ü selâm ederek dizilirler. O vakit Harem-i Şerif'de yanan mihrâb ve muvâcehe mumlarını ferrâşîn birer birer alup, cümlesi gelip alaya dizilirler. Hücre-i Şerîf mumları ileri ve Harem-i Şerif mumları ardınca gitmeye başlar. İki tarafında otuz kırk ağa ferâce ile dört eli asâlı çorbacı önünde ağır ağır tazîmle mum hazînesine giderken müezzinlerden biri Hücre-i Şerif'e karşı bir yüksek yerde bülend-âvâz ağır ağır Efendimiz aleyhi's-salâtu ve's-selâmı vasfa başlar. Badehû salât u selâm ve ashâb-ı güzîn efendilerimizi yâd etdikten sonra pâdişâh-ı Din-i İslâm'a ve Huccâc-ı Beytü'l-Harâm'a ve sâir erkân-ı Dîn ü Devlet-Aliyye'ye ve cemî'-i Ümmet-i Muhammed'e duâ edüp Fâtiha oluncaya kadar mumlar hurma bahçesine varır. O mahalde sıbyân-ı Medîne karşı gelüp, ellerinden mumları alıp süratle koşarak mum hazînesine götürürler. Badehû herkes mahallerine giderler. Lâkin bu meclis bir rütbe safâlıdır ki hiç kâle gelmez. Bir kerre görenin hayâli gözünden gitmez. Allahu Azîmu'ş-şân gitmeyenlere rü'yet ve bu fakîre tekrârını nâsib eyleye. Âmîn.

Bâb-ı Vakt-i İmsâk

Malûm ola ki, imsâke bir buçuk sâat kala herkes yemeğini yiyüp, birer ikişer Harem-i Şerîf'e cem olup halka halka olurlar. Mumlarla kimi tilâvet-i Kur`ân, kimi Delâil ve kimi zikr ü tesbîhe başlarlar. Harem-i Şerif'in içinde Kağıthane çağlayanları gibi ibâdet sadâsı âsumâna çıkar. Ravza-i Mutahhara'nın râyiha-yı tayyibesi, huzzâr-ı meclisi mest etmiş, melâike-i ızâmın kanatlarının rüzgârı müşâhade olunur. Minârelerde kasâidler, salât u selâmlar okunur. Bu zevk ile zevkyâb iken vakit takarrub etdiği gibi, ashâb-ı hayrâtın vakıfları olan sakalar, telatîn kırbalarla buz gibi suları getirip, yaldızlı taslar ile Ümmet-i Muhammed'e sebîle başlarlar. İstekli olanlar imsak ederler. Badehû vakit gelip, müezzinler ezânlara başlarlar. Tamam olduğu gibi Reisiyye minâresindeki müezzin inüp, muvâcehe-i Saâdet'de, 
şebeke-i şerîfin önünde kemâl-i huzû ve huşû, âdâb u tazîm ile durup bir kerre Allâhuekber Allâhuekber deyip, ezân-ı Muhammedîye başladığı gibi mukaddemen zikr olunan ibâdet sadâsı kat' olup sıyt ü sâdâ kalmaz. Hâzır-ı meclisde dahi liyâkat kalmaz. Kaçan ki "Eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah" der, kişi yakasını çâk edip, dağlara düşeceği gelir. Sabrı mümkün değildir. Gözlerinin yaşı yağmur gibi akar. Kimsede ihtiyar yokdur. Bade'l-ezân sünnete şûrû-ı ikâmet olup Şâfiî ile sabah namazını kılarlar. Dahi Hanefî vaktine bir sâatden ziyâde kalır. Sabaha dek dersler okunur. Ba'de tulû'iş-şems herkes hânelerine gidip vahdet ederler. Vakt-i zuhûra dek otuz gün otuz gece bu zevk ile zevkyâb olurlar. Allahu Teâlâ cümleye o devleti nasib eyleye. Âmîn.

Bâb-ı Edâ-yı Salât-ı Iyd ve Resm-i Bayram

Malûm ola ki, salât-ı ıydi, bir bayram Şâfiî ve bib Bayram Hanefî kılar. Lâkin Şâfiî on beş tekbîr ile kılar. Çünkü onlarda vâcib yokfur. On ikisi sünnet, üçü farzdır. Kable'ş-şurû müezzin "Kabbelekümullâh" diye nidâ eder. İktidâ ederler. İftitah tekbîri bir, kable'l-kırâat tekbîri altı, bağlama bir, rükû bir, yine kable'l-kırâat dört, bağlama bir, rükû bir, cümlesi on beşdir. İki rükû, bir iftitah farzdır, bâkîsi sünnetdir. Badehû hutbe kıraat olunup, duâ olur. Sonra birden cümlesi Muvâcehe-i Şerîf'e varup, Atebe-i Saâdet'e yüz sürerler. Salât u selâm edüp, ibtidâ Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz ile muâyede ederler. Sonra hânelerine giderler. Bir kerre mulâhaza eyle ki, bir ıyd ki Resûllah ile muâyede oluna, ıydeyn ü saîdeyn değil midir? Bu devletle şerefyâb olmaya mal değil, belki cân fedâ olur. Hemân Allahu Azîmu'ş-şân kalbimizden hubb-i sivâyı ref' edüp, ziyâret-i şerîfi ile mahzûn gönlümüz mesrûr eyleye. Âmîn, bi hürmeti seyyidi'l-mürselin. 

Sakın bu fırsatı çıkarma elden
Seni sen kayır sen umma elden

mefhûmu üzere menzil-i maksûduna bir gün evvel varagör. Allâhümme yessirlenâ. 

Badehû üç gün şenlikler edip, kaleden toplar atarlar. Birbirlerine giderler gelirler. Orada kahve ve berber dükkanı yokdur. Ya mescidde, ya hânelerinde eğlenirler. Dükkan yüzü hilâf-ı edebdir. Sagîr ve kebîr, tâlib ve âlim, baba ve evlâd cümlesi birbirinin elini öperler. Mâni değildir, baba evlâdın, evlâd babanın kezâ ve kezâ birbirinin her nerede olursa olsun elini öperler. Sakınma yokdur ve her bir namaz akabinde yemîn ve yesârında olan fakîr ve gâni bây u gedâ elbette el öpüşürler. Sünnetdir derler. Lâkin bir a'mâl-i hasenedir. Sâhibini kibirden hıfz edüp, muhabbete bir vesîledir.
Listeye geri dön