22 Ocak 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
"Teberrük Meselesi" başlıklı yazımıda îzâh etmeğe çalışdığımız gibi, ulvî insanların, mübârek kimselerin, kudsî kişilerin bedenleri, eşyâları ve hattâ yaşadıkları yerler dahi mübârekdir. Onlardaki ulviyyet, kudsiyyet, bereket temas etdikleri her şeye, bulundukları her yere nüfûz etmişdir. Nitekim "Şerefü'l-mekân bi'l-mekîn/Mekânın şerefi orada oturandandır" sözü de bu manâya gelir. Tabii bu bereket de her şey gibi derece derecedir. Meselâ beldeler içinde en mübârek beldeler Mekke, Medîne ve Kudüs'dür. Neden? Çünkü buralarda peygamberler yaşamışdır. Allah'ın kelâmı buralarda nâzil olmuşdur. Bâhusûs Mekke ile Medîne'nin ayrı bir kudsiyyeti vardır. Neden? Çünkü bu beldelerde âlemlerin fahri, iki cihân serveri, Allah'ın sevgilisi Hazret-i Muhammed Mustafâ aleyi ekmelü't-tehâya Efendimiz yaşamışdır. Medîne-i Münevvere'nin apayrı bir kudsiyyeti vardır, çünkü âlemlerin efendisi, lî-me'allah tahtının şâhı, rahmete'l-lil-âlemîn olan Peygamber Efendimizin türbe-i saâdeti oradadır. Bu yüzden Medîne-i Münnevvere'de hiç bir yerde olmayan bir bereket, bir saâdet, bir kudsiyyet, bir rûhâniyyet, bir ulviyyet vardır.
Medîne-i Münevvere'de bir yıl kadar misâfir kalan Şikârîzâde Ahmed Efendi Tayyibetü'l-Ezkâr nâmındaki eserinde oradaki bereketi ve saadeti bakın nasıl anlatıyor :
Cümlesi ehl-i safâdır. Gam ve gussa yokdur. Onlar elem bilmezler. Allahu Azîmu’ş-Şân anları Habîb hürmetine dâimâ sürûr-ı kalb ile, refâh-ı hâl ile safâ-yı hâtır ile imrâr-ı vakt etdiriyor. Her günleri 'ıyd ve her geceleri kadirdir. Havasına, suyuna hiç karâr olmaz, gâyet latîfdir. Bir adam yirmi beş vakiyye su içer, bir gün bir gece asla zarar vermez. Cemî derde devâdır. Bi'r-i Hâtem'den gelir. İsmine 'Ayn-ı Zerkâ derler. Koyunu gâyet semiz, gevrek ve lezîz eti vardır. Kendi gayet yavaşdır, çocuk kulağından tutar mektebe getirir gibi götürür gider. Herkesin evinde ya birer keçi, ya inek sağmanı vardır. Yağı çiçek yağı gibi bir mertebe latîfdir. Yüzüne gözüne 'ıtr-ı şâhî gibi sürerler. Kûze ile satarlar. Kûzesi on, on bir, on iki okka gelir. İki, üç, dört riyâle verirler. Buğday, arpa irdeb ile satarlar. İrdebi yüz yirmi vakiyyedir. On, on beş, yirmiye kadar verirler. Riyal hesâbıdır. Hurma, pirinç, kile ile satarlar. Kilesi, pirincin üç yüz dirhem, hurmanın bir buçuk vakiyyedir. Et, sebzevât, üzüm batman iledir. Batmanı iki yüz dirhemdir. Cümlesi böyledir. Ekmeği evlerde yaparlar. Bazı bedevî karıları ekmek satarlar. Gurebâ alır, ehl-i belde almazlar. Lâkin Cenâb-ı Mevlâ, bi hürmeti'n-Nebî bir bereket vermiş ki, en fakîri sâir beldenin ganîsi gibi geçinir. Berekâtı yüze taksîm etmişler, doksan dokuzu Medîne'ye, biri cemî-i cihâna taksîm olmuşdur. Bir adam günde iki kuruş masraf etse, bir kaç misafir ile üç beş türlü nefis taâm ederek, safâ-yı hâtır ile geçinir gider.
Benim karındaşım! Eğerçi bu 'abd-i âciz-i bîçâre Medîne-i Münevvere'nin hâlât-ı zevkinden bahs edeyim desem, tahrîr ile mümkün değildir. Zevkî olarak biraz esrâr var ki, beher-hâl rü'yete muhtâcdır. Her kes isti'dâdı ve i'tikâdı kadar kabına göre esrâra vâkıf olur. Kimi kâle gelir, kimi gelmez. 'Ale'l-husûs gecelerine hiç doyulmaz. Allah alîmdir ki, geceleri bir rütbe münevverdir ki, ehl-i belde fener götürmezler. Eğer fener getirirler, âyân ve eşrâf-ı belde götürürler ki, fener anlarda rütbedir. İslâmbol'un bir haftalık mehtâbı gibidir. Her gece münevverdir. Günleri 'ıyd-i ekberdir. Sükkânına Allahu Azimu'ş-Şân hiç elem vermez. Dâima safâ-yı kalbî iledirler. Aslâ zarûret çekmezler. Bir hâcetleri olsa Huzû'ra varıp arz ederler. O gün, ya ertesi gün beher-hâl feth olur. Cîrânını kimseye muhtâc etmez. Hind'den, Yemen'den, İran'dan, Mâverâunnehir'den cemî'-i bilâd-ı İslâmiyye'den 'atiyye ve ihsânlar gelir. Cenâb-ı Mevlâ, Resûlü hürmetine cümle işlerini âsân ediyor. Böyle daha nice esrarlar var ki keşfi câiz değildir. Ve hem kâle gelmez, rü'yete muhtâcdır. Allah cümleye nasîb eyleye. Âmîn.
Belde-i Tayyibe'de hekîm yokdur, Efendimizin duâsı vardır. Bir kimse hasta olsa su içirirler. Eğer geçmez ise Huzûr-ı Saâdet'e varıp duâ ederler. Eğer yine geçmez ise vakti tamâm oldu diye hâzır olurlar. Yani ölümden havf yokdur. Cümlesi mübeşşir gibidir. Zira eserde vârid olmuş ki, "Medîne körük gibi, vesahını taşra atar" diye buyurmuşlardır. Elbette o Belde-i Tayyibe'de sâkin olan, gerek medfûn olan, cümlesi ehl-i saâdetdir. Allahu Azîmu'ş-Şân cümlemizi civâr-ı Resûlullah'da sâkin-i ehl-i sa'âdet zümresine idhâl eyleye. Âmîn. Zîrâ Ehl-i Belde'de çok kimse müşâhade etmişler ki bilâd-ı sâirelerde vefât eden ehl-i îmândan bazı kimseler emr-i Hakk ile Medîne-i Münevvere'ye nakl olunurmuş. Yani iskân olan ve onda medfûn ehl-i sa'âdet olduğuna bu dahi şâhiddir. "Der yemenî pîş-i menî, pîş-i meni der yemenî" mefhûmu üzere muhabbetde kurb ve bu'd yokdur. Kişi kimi severse anınla haşr olur. Kimde kim 'aşkın nişânı vardır, âkıbet ma'şûka anı irgürür. Hemân Cenâb-ı Mevlâ kalbimizde 'aşk-ı Resûlullah'ı gâlib edüp, kable'l-mevt ziyâret-i müşâhadesiyle zevkyâb, bade'l-mevt vuslât-ı civârı ile şerefyâb eyleye. Âmîn.
Şikârîzâde Ahmed Efendi, Efendimizin Medîne'-i Münevvere'ye gelmeden evvel bir müddet şereflendirdikleri Kuba hakkında da şöyle diyor :
İki sâat mikdarı Mescid-i Kubâ vardır. Gâyet mübârek yerdir. Mahall-i ziyâretdir. Hattâ bir mahal var, "لَمَسْجِدٌ اُسِّسَ عَلَى التَّقْوٰى le mescidun ussise ala't-takvâ" âyeti anda nâzil olmuşdur. Etrâfı bağ ve bahçedir. Her şey vardır. Cümle sebzevât vardır. Lâkin lahana, pırasa, karnıbahar, enginar yokdur. Fevâkihe müte'allik her şey var. Kızılcık, erik, muşmula, armut dahi bazı münâsebetsiz şeyler yokdur. Lâkin bostan, üzüm, ayva, nar, elma çokdur. Hele narı ve hurması bir yere uymaz. Muz ve hurma ve nebik bu üç şey İstanbul'da yokdur. Hurmanın envâ'ı pek çok. Lâkin bazısının ismi gâib olmuş. Levn tabîr ederler. Tâzesine hiç karar olmaz. Gerçi kiraz, fişne yokdur ammâ bedeli tâze hurmadır. Her biri bir türlü. Evvelâ, hurma nev'i benî âdem mizâcıdır. Hattâ yedi isim değişir. Hurma olunca ibtidâ çiçeğine tal' derler. İsm-i sâni, halâl derler. İsm-i sâlis, belh derler. İsm-i râbî, zehûd derler. İsm-i hâmis, busr derler. İsm-i sâdis, rutab derler ki, tâze hurmadır. İsm-i sâbi, tamr derler. Medîne'de mevcûd olan hurmaların isimleri : Çelebi, acve, helyâ, hulve, tamr-i Nebî, tibr, celî, garîse, bıyd, rîku'l-benât, zehrâ. Bu isimlerden mâ'adâsınıa levn derler. Etrafında bahçeler vardır. Suları çokdur. Havuzlar vardır. Deve, öküz koşarlar. Ekser yonca ekerler. Ehl-i Belde ekseri giderler, anlarda teferrüc etmeye. Mukâbil olma tabîr ederler. Salı, Cuma ba'de salâti'z-zuhr, herkes giderler. Her biri birer şey götürürler. On kişi olur. On türlü taâm ederler. Birbirlerine bâr olmazlar. Bazen müstakil ziyâfetler de olur.
Gidenler bilirler, aynı bereket, aynı saâdet, aynı rûhâniyyet bugün de mevcûddur.