25 Aralık 2015 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir gece evde tek başıma yattım, uyudum. Bir ara uyandım, yatağımdan doğrulur doğrulmaz karşımda nûrânî bir zât belirdi ve bana hitâben "Neden beni medh ü senâ etmiyorsun?" dedi..."Efendim siz kimsiniz" diye sorunca "Ben Muhammed'im" diye cevap verdi ve kayboldu...Bu müşâhedenin şaşkınlığından kurtulduktan sonra "belki de hayal görmüşümdür ya da eve birisi girip şaka yapmış olabilir" diye düşündüm...Ertesi gece, kaldığım evin bütün kapı ve pencerelerini tek tek sıkı sıkı kapattım ve öylece yattım. Yine gecenin bir saatinde uyanıp yatakdan kalkınca karşımda aynı nûrânî zâtı görmeyeyim mi?!...Bana hitâben yine "Neden beni medh etmiyorsun, ben Muhammed'im" dedi...Tam burada okuyuculara bir küçük hatırlatma yapmam lâzım...Muhammed kelimesinin anlamı "övülmeye, medhedilmeye en lâyık" demekdir...
![]() |
Tünel kazısında ortaya çıkarılan toprak parçaları (Shems Friedlander arşivinden) |
"Medîne-i Münevvere'de inşaat faaliyetleri çerçevesinde Mescid-i Ali ile Ravza arasında bir tünel yapılmasına karar verildi. Bu tünelin kazılacağı mevki Hazret-i Peygamberin yaşadığı dönemde mübârek ayaklarını bastığı mıntıkada kalıyor. Düşündüm ki yeterince derine inilirse belki Resûl-i Ekrem Efendimizin mübârek ayaklarının temâs ettiği toprağa ulaşılabilir...Ancak bunu nasıl tesbit edebilirim ki? Bu düşünce ile istihâre ettim. Rüyamda bana tam olarak nerede ve tam olarak kaç cm derinlikde o toprağı bulacağımı söylediler...Orası Efendimizin zaman zaman uğradığı, namaz kıldığı, su içtiği ve koyunların da sulandığı bir yermiş...Uyanır uyanmaz kazmayı-küreği-feneri alıp doğru oraya gittim. Rüyamda tarif edilen ölçülere uyarak toprağı kazdığımda koyun kemiği kalıntıları ve kırık çömlek parçaları buldum...Doğru noktayı bulduğumu anlayıp oradan bir miktar toprak aldım. Topraktan bir parça numuneyi, nereden aldığım hakkında hiçbir bilgi vermeden, bir analiz laboratuvarına gönderdim ve yaklaşık olarak toprağın yaşını tayin etmelerini istedim...Analiz raporunda toprağın hakîkaten Resûl-i Ekrem Efendimizin yaşadığı döneme âit olduğu belgelendi..."Shems Friedlander diyor ki :
"Abdullah Ferec o toprakdan bir parçayı özel kutusu içinde bana da verdi...Kutuyu aldığımda buram buram gül kokusunun yayıldığını hissettim...Aradan yıllar geçti, o koku aslâ kaybolmadı!..."
![]() |
Abdullah Ferec ve Shems Friedlander Medîne-i Münevvere'de Abdullah Ferec'in yazıhânesinin önünde |
"Efendi ile Medîne-i Münevvere'de bir zikir meclisinde bulunduk...Abdullah Ferec de oradaydı...Pek feyizli bir zikrullahdan sonra istirahat faslında Muzaffer Efendi o zaman âdeti olduğu üzere cebinden sigarasını çıkarıp yaktı. Orada bulunan cemaatin ekseriyeti sigara içilmesine hiç müsâmahası olmayan kişilerden müteşekkildi...Tabii hepsi birden Efendi'ye dönüp ters ters bakmaya başladılar...O güne kadar bir kere bile sigara içmemiş olan Abdullah Ferec, insanların bu tavrını farkeder etmez, derhal bir sigara alarak yaktı...Tabii o ters ters bakanlar bir anda mahcûb olarak bakışlarını çevirdiler..."Diğeri ise aslında çok meşhûr bir ilâhinin hikâyesidir...İlâhi meşhûrdur ancak hikâyesi pek bilinmez...Efendi Hazretlerinin dîvânında "NEYİM?" başlıklı bir nutk-i şerîfi vardır..."Ömrün bitirmiş vîrâne miyim / Aklın yitirmiş dîvâne miyim" diye başlar...Bu nutk-i şerifin "Allah Hû Allah" adıyla meşhûr olan bir bestesi vardır...İşte bu beste Medîne-i Münevvere'de eskiden beri okunan Arapça bir ilâhinin bestesidir...Abdullah Ferec Efendi Hazretlerine muhabbetinden bu besteyi Efendi Hazretlerinin nutk-i şerîfinin güftesine giydirerek okumuş ve eser bu şekilde meşhûr olmuşdur...Aşağıdaki kayıtlarda bu ilâhinin hem Hicaz'da okunan şeklini hem de bizdeki okunuşunu dinleyebileceksiniz...
ARŞİV KAYITLARIMuzaffer Efendi'nin Hakk'a yürdüğü sene Hacca gitmişdim...Tabii her gidişimizdeki gibi Abdullah Ferec'e yine uğradım...Efendi'yi kasdederek bana "Eyne Muzaffer?/Muzaffer nerede?" diye sordu...Ben dayanamayıp hüngür hügür ağlayarak "Mâte/Göçdü" deyince eliyle "Ravza-yı Nebî"yi göstererek "Mâte Resûlullah, lâ tahzen/Resûlullah da göçdü, üzülme" diye beni tesellî etti ve sonra da Cennetü'l Baki' kabristanını göstererek "Muzaffer hünâ/Muzaffer burada" diye ilâve etti...