16 Ağustos 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Mekke, hiç şübhesiz, mucizevî bir şehirdir. Zîrâ havası bu derece sıcak, toprağı bu derece çorak, ot bitmez, ekin yetişmez ve her tarafı sarp dağlarla çevrili bir vâdîde değil bir şehir, küçük bir oba bile kurulması aklen muhaldir. Peki öyleyse bu büyük şehir nasıl kurulmuşdur?
İbrâhîm aleyhisselâm, Allah'dan aldığı bir emir üzerine, hanımı Hâcer ile oğlu İsmâîl'i bugün Ka`betullah'ın olduğu yere götürmüş ve aldığı emir gereğince kendisi orada kalmayıp, sevgili hanımını ve ciğerpâresi evlâdını orada bırakarak geldiği yere geri dönmüş, o gün onları bırakdığı yer, kuş uçmaz, kervan geçmez, ot bitmez, ekin yetişmez bir yer olduğu için de dönerken şöyle duâ etmişdir :
رَبَّنَٓا اِنّ۪ٓي اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّت۪ي بِوَادٍ غَيْرِ ذ۪ي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِۙ رَبَّنَا لِيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْـِٔدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْو۪ٓي اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
Rabbenâ innî eskentü min zürriyyetî bi vâdin gayri zî zer'in 'inde beytikel muharrami rabbenâ liyukîmû's-salâte fec'al efideten mine'n-nâsi tehvî ileyhim verzukhum mine's-semerâti le'allehum yeşkurûn.
Rabbimiz! Ben zürriyyetimden bazısını namazı ikâme etmeleri için, senin Beyt-i Harâm'ının yanında, ekinsiz bir vâdîye yerleştirdim. Bundan böyle insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir ve onları mahsûllerden rızıklandır, ki sana şükredeler.
Sûre-i İbrâhîm, Âyet 37
İbrâhîm aleyhisselâmın bu duâsı, kabûl olmuş ve tesirini de hemen göstermişdir. Zîrâ Hazret-i İbrâhîm aleyhisselâm, oradan ayrıldıkdan kısa bir süre sonra, Hazret-i Hâcer Safâ ile Merve tepeleri arasında koşarak etrafı gözleyip bir yardım ararken, Ka`be'ye çok yakın bir yerde oturmakda olan Hazret-i İsmâil aleyhisselam, ayağını yere vurunca o anda zemzem suyu zâhir olmuş, suyun ortaya çıkmasıyla da önce kuşlar, sonra da uzakdan o kuşları gören yolcular ve etrafda yaşayan bir takım insanlar gelmiş ve şehir yavaş yavaş teşekkül etmeye başlamışdır.

Aradan zamanlar geçmiş, İsmâil aleyhisselâm büyümüş, İbrâhîm aleyhisselâm, Allah'dan aldığı ikinci bir emirle, tekrar oraya gelerek oğlu ile berâber Ka`betullah'ı inşâ etmiş, sonra da Mekke'nin güvenli bir belde olması ve oradaki mü'minlerin türlü türlü rızıklarla merzûk olmaları için şöyle duâ etmişdir : "وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ رَبِّ اجْعَلْ هٰذَا بَلَدًا اٰمِنًا وَارْزُقْ اَهْلَهُ مِنَ الثَّمَرَاتِ مَنْ اٰمَنَ مِنْهُمْ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic'al hâzâ beleden âminen verzuk ehlehû mine's-semerâti men âmene minhum billâhi velyevmilâḣir" . İşte Ka`be'nin inşâ edilmesi ve Hazret-i İbrâhîm'in halkı Beytullah'ı ziyârete da'vet etmesi ve bu duâsının berekâtıyla şehir her geçen gün daha da büyümüş ve zenginleşmişdir.
Bugün hacıların sayısı milyonlara bâliğ olduğu halde, Mekke'de hiç bir şeyin kıtlığı ya da eksikliği görülmemekde hattâ hacılar kendi vatanlarında bulamadıkları bir takım meyveleri, bir takım içecekleri Mekke'de kolayca bulabilmekde üstelik de bunları son derece ucuza tedarik edebilmekdedirler. Bu da İbrâhîm aleyhisselâmın duâsının berekâtı ile Cenâb-ı Hakk'ın bu beldeye emsalsiz lutuf ve ihsânlarındandır.
Coğrafî şartlar sebebiyle, Mekke'de ziraat ve hayvancılık yapmak mümkün olmadığı için Mekke halkının geçim vâsıtası hep ticâret olmuş ve Mekkeliler uzak diyarlara yaptıkları ticârî seferlerle çok zengin olmuşlardır. Nitekim Kureyş Sûresi, bunu pek vecîz bir sûretde beyân etmekde, Kureyş halkının yaz-kış her tarafa emniyyet içinde tîcârî seferler düzenleyerek kazanç elde etmelerine dikkat çekmekdedir. O şartlarda aklen îzâhı mümkün olmayan bu emniyet ve bolluk, şübhesiz Mekke halkına mahsûs büyük bir ilâhî lutufdur.
Mekkeliler sadece zenginleşmekle kalmamış, Ka`be'nin orada olması sebebiyle çok büyük itibar da kazanmışlardır. Hattâ bu itibâr bir çoklarının hasedini celbetmiş ve bu hasedçilerden biri olan Yemen Vâlisi Ebrehe ordusuyla Mekke üzerine yürümüş ve meşhûr Fîl hâdisesi meydana gelmişdir ki Kur`ân-ı Kerîm'de bu hâdise hakkında müstakil bi sûre vardır. Bu da yine göstermekdedir ki, bu belde bizzat Cenâb-ı Hakk'ın koruması altındadır. Nitekim Sûre-i Tîn'deki "وَهٰذَا الْبَلَدِ الْاَم۪ينِۙ ve hâzel beledil emîn" âyeti de Mekke'nin tehlikesiz ve emniyetli bir belde olduğunu beyân etmekdedir.
Sûre-i Beled'in başındaki yemîn de bu şehrin kıymetini ve kudsiyyetini göstermekdedir. Sonraki iki âyetde ise o sırada Mekke'de bulunan Resûl-i Ekrem'e ve asırlar evvel oraya gelerek Ka`be'yi inşâ etmiş olan ataları Hazret-i İbrâhîm ile Hazret-i İsmâil'e işâret edilmekde ve bu şehre asırlar boyunca bahşolunan ilâhî lutufların, bu şehirde zuhûr etmesi mukadder olan, Efdalü'l-Enbiyâ Resûl-i Müctebâ Habîb-i Kibriyâ Muhammed Mustafâ sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hürmetine olduğu anlaşılmakdadır. Kısacası Mekke mucizesi, Muhammed aleyhisselâmın mucizelerinden bir mucizedir.
Çok salât ile selâm olsun şefî'-i ümmete
Rahmet-i 'âlem dürür gark etdi bizi ni'mete
Leyle-i zalmâ iken küfr ile bütün cihân
Doğdu pes ufk-ı se'âdetde ziyâ verdi hemân
Açılup genc-i nübüvvet 'âleme verdi gınâ
Bay olup cümle ehibbâ kaldı fakr içre a'dâ
Dârü's-selâm denilüp oldu putlar ser-nigûn
Erdi İslâm'a şeref zilletde kaldı müşrikûn